İkinci İstiklal Savaşı!

Prof. Dr. Haydar Baş'ın yanlış hatırlamıyorsam 1995 yılında "Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler" kitabının ilk baskısının üzerinden 21 yıl geçtikten sonra Cumhurbaşkanı'nın ifadesiyle "ikinci İstiklal Savaşı'nı" veriyoruz.
Aynı ifadeyi geçtiğimiz gün Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş da kullanmıştı.
"Bu bir ikinci İstiklal Savaşı'dır."
Peki, ikinci İstiklal Savaşı'nı kimlere karşı veriyoruz?
İkinci İstiklal Savaşı'nı Dinlerarası Diyalog projesine devletçe destek verdiğimiz ve devletin her kurumuna yerleşmesine göz yumduğumuz Fetullah Gülen'e karşı veriyor olmamız son derece ibretlik, öyle değil mi!
"Sadece Fetullah Gülen değil ki, asıl savaş verdiğimiz güçler ABD, İsrail, İngiltere?" diyorsanız bu da al sana ikinci ibretlik tablo! Çünkü bütün dış politikamızı biz hep bunlara göre dizayn etmedik mi?
21 yıl önce "Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler" kitabını yazan Sayın Haydar Baş, işin peşini bırakmayarak 1998 yılında da ülkemize ve insanımıza vereceği zararlar konusunda Fetullah Gülen'i uyaran bir mektup göndermişti.
Ayrıca yine 1998'den itibaren, ülkemizin sürüklendiği tehlikelere karşı dosyalar hazırlanmış ve Türkiye genelinde her kuruma, her lidere, her kanaat önderine uyarı elçileri gitmişti. (Muharrem Bayraktar 20.08.2016 Yeni Mesaj)
Takip eden yıllarda da şehir şehir, ilçe ilçe Türkiye'nin her yerinde olmak üzere, "Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler ve Çözüm Yolları" sempozyumları ardından da "Milli Kahramanlarımızı anma programları" düzenlendi.  Tabi bu arada yazılan yüzlerce makale verilen yüzlerce beyanat oldu?
Sonuç olarak 21 yıl sonra ikinci İstiklal Savaşı günlerine geldik.
İstiklal Savaşı devletlere karşı verilir. Dolayısıyla karşı karşıya kaldığımız terör örgütlerinin arkasında dost bildiğimiz devletlerin olduğunu en yetkili ağızlardan işitmiş oluyoruz.
PKK böyle, PYD böyle, IŞİD böyle?
PKK'nın palazlanmasında da, PYD'nin bölgeye hakim olmasında da, IŞİD'in oluşmasında da Türkiye'yi yönetenlerin vebali yok mu? Tıpkı FETÖ'nün devletin her kurumuna girmesi gibi bunlarda da hükümetlerin vebali var ama en çok AKP hükümetlerinin vebali var.
7 Temmuz 2015 tarihinden bu yana 700'e yakın askerimizi ve polisimizi şehit verdik. Binlerce sivil vatandaş yaşamını yitirdi.
Bugün karşı karşıya kaldığımız tablonun gerçekten de İstiklal Savaşı'ndan bir farkı yok. O yüzden Sayın idarecilerimiz bu tablonun sorumluluğunun kendilerine ait olduğu bilincini elden bırakmamalı.
"Biz güçlü bir Türkiye olduğumuz için bizi engellemeye çalışıyorlar" gibi saçma sapan sözlerle kimse kandırılmaya çalışılmasın.
Biz güçlü bir Türkiye olduğumuz için değil güçsüz kaldığımız için bunlar başımıza geliyor. Biraz daha ileriye gideyim. Türkiye kendi iradesini başkalarının eline teslim ettiği için bugün bunlar oluyor.
Biraz daha ileriye gideyim. Basiret ehli, feraset ehli, liyakat sahibi, ordusuna, vatanına, milletine düşkün insanlar yerine basiretsiz, ferasetten yoksun, iş bilmez, insan tanımaz, yalancı ve menfaatçi insanların sözleri dinlendiği için Türkiye bu günlere geldi.
Tarihi bilenler bilir, Osmanlı'nın son dönemlerine ne kadar da benziyor
değil mi?
Düşüne biliyor musunuz, TSK'nın bir generali, emri yurt dışından alabiliyor. Albayı böyle, Binbaşısı böyle?
Geçelim Emniyet mensuplarına. Aynı tablo orada da var. Vazifesi bu millete hizmet etmek olan, bu milletin canını, namusunu korumakla görevli bir emniyet müdürü yurt dışından gelen emir üzere hareket edebiliyor!  
Gelelim yargı mensuplarına. Hakimi, savcısı başkalarının emrine göre karar verebiliyor.
İş adamları, siyasetçisi, sporcusu? Hep aynı tablo.
Yani Türkiye öyle bir kuşatılmış ki, devletin memuru devletine değil başka devletlere hizmet ediyor. Kendi uçağımızın ne zaman kalkacağına ve nereyi bombalayacağına başka ülkeler karar veriyor! TBMM'yi bombalatıyor?
İşte durum bu kadar vahim?
Sayın Cumhurbaşkanı bugüne kadar hep yanlış kişilere danışmış, hep yanlış kişilerden akıl almış. Sonuç olarak da hep yanlış işlere imza atmış. Kendilerinin "ikinci İstiklal Savaşı'nı" veriyoruz demesinden yola çıkarak bu tespiti yapıyorum.
Eğer Sayın Cumhurbaşkanı, ileri görüşlü, liyakat sahibi kişiler yerine yine basiretsiz, ferasetten yoksun kişilerin görüşlerine değer verirse bu sefer milletten özür dilemenin de bir anlamı kalmayacak.
Bizden uyarması?