İmam Ali’nin, Amr b. As'a yazdığı mektup
Gerçekten sen dinini; sapıklığı aşikâr, perdesi açılıp ayıbı görünen bir kimsenin dünyasına uydurdun
10.07.2025 13:46:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





"Gerçekten sen dinini; sapıklığı aşikâr, perdesi açılıp ayıbı görünen bir kimsenin dünyasına uydurdun.
O, meclisindeki saygın kimseleri ayıplar, yumuşak huylu kimseleri de sefih olarak değerlendirir.
Aslanın avladığı avın artığını yemek isteyen köpeğin, onun peşinden gidip pençesine göz diktiği gibi (sen de Muaviye'nin) peşinden gittin ve ihsanını diledin.
Önüne bir parça atmasını umarak hem dinini hem de dünyanı kaybettin. Oysa hakka sarılıp bağlanmış olsaydın istediğine kavuşurdun.
Allah bana güç verir ve desteklerse seni ve Ebu Süfyan'ın oğlunu yaptıklarınızdan dolayı cezalandıracağım. Eğer bundan aciz olursam ve siz sağ kalırsanız, önünüzdeki ceza sizin için daha kötüdür. ve's-Selam.
H. 40 yılında memurlarından birine yazdığı mektup
...Yaptığın bazı işler bana bildirildi. Eğer bunları yaptıysan Rabbinin gazabına, hoşnutsuzluğuna uğradın, imamına isyan edip, emanetine hıyanette bulundun demektir.
Bana, arzın üzerinde ne varsa soyduğunu, ayaklarının altında ne varsa aldığını, elinde bulunanı yediğini söylediler. Hesabını hemen bana bildir ve bil ki Allah'ın hesap sorması insanlarınkinden daha büyüktür. ve's-Selam.
Memurlarından birine (Abdullah veya kardeşi Ubeydullab b. Abbas) yazdığı mektup
...Gerçekten ben seni sorumluluklarımda (emanetimde) kendime ortak ve sırdaş edinmiştim. Yakınlarım arasında bana senden daha yalan, güvenilir; malı ve canıyla destek veren ve emaneti bana iade eden kimse yoktu.
Zamanın, amcan oğlunun aleyhine şiddetlenip gaddar davrandığını, düşmanın savaş açtığını, halkın emanetinin zelil ve zayıf olduğunu, ümmetin delirircesine saçmaladığını, kendisini koruyacak kimsenin meydanda bulunmadığını gördüğün zaman, amcan oğluna vermiş olduğun vaatten geri döndün.
Sen ayrılanlarla beraber ayrıldın, yüzüstü bırakıp gidenlerle bırakıp gittin, hainlerle birlikte ona ihanet ettin; böylece ne amcan oğlunun dertlerini paylaştın, ne de emanetini eda ettin.
O halde sen, cihadında Allah'ı dilemeyip, Rabbinin apaçık göstermiş olduğu deliller üzerinde değilmişsin; dilediğini elde etmek için bu ümmeti kandırıyor, onları ganimetlerinden gaflete düşürmeyi amaçlıyormuşsun.
Ümmete tam anlamıyla ihanet etme fırsatı bulunca, süratle hamle yapıp sıçradın. Süratle koşan bir kurdun topal keçiyi kaçırdığı gibi, yetimlerin ve dulların korunmuş olan mallarını elinden geldiğince yağmaladın.
Sonra, bu malları kalp huzuru içinde almış olduğundan dolayı günahkâr olduğunu bile hissetmeden Hicaz'a taşıdın. Baban sensiz kalsın! Onu anandan, babandan geriye kalan miras gibi ehline ulaştırdın.
Suphanallah! Yoksa ahirete inanmıyor musun? Hesap gününde hesap vermekten korkmuyor musun? Ey Bizim yanımızda akıl sahibi sayılmış olan, içtiklerinin ve yediklerinin haram olduğunu bile bile nasıl bir şey yiyip içebiliyorsun?
Allah'ın kendilerine ganimet olarak vermiş olduğu mallar ile İslam memleketini koruyan mücahitlerin, müminlerin fakirlerin ve yetimlerin mallarıyla nasıl da kadınları nikâhlayıp, cariyeleri satın alabiliyorsun?
Allah'tan kork ve onlara mallarını geri ver! Eğer böyle yapmazsan ve Allah da bana imkân verirse, seni öyle cezalandıracağım ki, Allah bu konuda beni mazur görecek.
Vurduğumda cehennemden başka yere gitmeyen kimseleri öldürdüğüm kılıcımla seni varacağım. Vallahi, senin yaptığını Hasan ile Hüseyin bile yapsaydı, onlar için nezdimde ne anlaşma veya uyuşma olar, ne de onlardan hakkı alıncaya, zulümlerini uzaklaştırıncaya kadar gücüm olduğu halde benden kurtulabilirlerdi!
Âlemlerin yaratıcısı olan Allah'a yemin ederim ki, onların mallarından aldıkların helal yolla bile elime geçmiş olsaydı, kendimden sonrakilere miras olarak bırakmak beni sevindirmezdi.
Nefsinin arzu ve isteklerine yavaş yavaş sinir koy ve artık "yeter" de! Öyle zannet ki adeta ömrün sona ermiş, toprağın altına defnedilmişsin. Zalimin pişmanlıkla bağırdığı yerde amellerin sana gösterilmekte, orada ömrünü zayi eden dünyaya dönmek istemektedir. Ama "artık dönüş yoktur. "(Sad: 3) Nehc'ül Belaga Mektuplar 39-41
O, meclisindeki saygın kimseleri ayıplar, yumuşak huylu kimseleri de sefih olarak değerlendirir.
Aslanın avladığı avın artığını yemek isteyen köpeğin, onun peşinden gidip pençesine göz diktiği gibi (sen de Muaviye'nin) peşinden gittin ve ihsanını diledin.
Önüne bir parça atmasını umarak hem dinini hem de dünyanı kaybettin. Oysa hakka sarılıp bağlanmış olsaydın istediğine kavuşurdun.
Allah bana güç verir ve desteklerse seni ve Ebu Süfyan'ın oğlunu yaptıklarınızdan dolayı cezalandıracağım. Eğer bundan aciz olursam ve siz sağ kalırsanız, önünüzdeki ceza sizin için daha kötüdür. ve's-Selam.
H. 40 yılında memurlarından birine yazdığı mektup
...Yaptığın bazı işler bana bildirildi. Eğer bunları yaptıysan Rabbinin gazabına, hoşnutsuzluğuna uğradın, imamına isyan edip, emanetine hıyanette bulundun demektir.
Bana, arzın üzerinde ne varsa soyduğunu, ayaklarının altında ne varsa aldığını, elinde bulunanı yediğini söylediler. Hesabını hemen bana bildir ve bil ki Allah'ın hesap sorması insanlarınkinden daha büyüktür. ve's-Selam.
Memurlarından birine (Abdullah veya kardeşi Ubeydullab b. Abbas) yazdığı mektup
...Gerçekten ben seni sorumluluklarımda (emanetimde) kendime ortak ve sırdaş edinmiştim. Yakınlarım arasında bana senden daha yalan, güvenilir; malı ve canıyla destek veren ve emaneti bana iade eden kimse yoktu.
Zamanın, amcan oğlunun aleyhine şiddetlenip gaddar davrandığını, düşmanın savaş açtığını, halkın emanetinin zelil ve zayıf olduğunu, ümmetin delirircesine saçmaladığını, kendisini koruyacak kimsenin meydanda bulunmadığını gördüğün zaman, amcan oğluna vermiş olduğun vaatten geri döndün.
Sen ayrılanlarla beraber ayrıldın, yüzüstü bırakıp gidenlerle bırakıp gittin, hainlerle birlikte ona ihanet ettin; böylece ne amcan oğlunun dertlerini paylaştın, ne de emanetini eda ettin.
O halde sen, cihadında Allah'ı dilemeyip, Rabbinin apaçık göstermiş olduğu deliller üzerinde değilmişsin; dilediğini elde etmek için bu ümmeti kandırıyor, onları ganimetlerinden gaflete düşürmeyi amaçlıyormuşsun.
Ümmete tam anlamıyla ihanet etme fırsatı bulunca, süratle hamle yapıp sıçradın. Süratle koşan bir kurdun topal keçiyi kaçırdığı gibi, yetimlerin ve dulların korunmuş olan mallarını elinden geldiğince yağmaladın.
Sonra, bu malları kalp huzuru içinde almış olduğundan dolayı günahkâr olduğunu bile hissetmeden Hicaz'a taşıdın. Baban sensiz kalsın! Onu anandan, babandan geriye kalan miras gibi ehline ulaştırdın.
Suphanallah! Yoksa ahirete inanmıyor musun? Hesap gününde hesap vermekten korkmuyor musun? Ey Bizim yanımızda akıl sahibi sayılmış olan, içtiklerinin ve yediklerinin haram olduğunu bile bile nasıl bir şey yiyip içebiliyorsun?
Allah'ın kendilerine ganimet olarak vermiş olduğu mallar ile İslam memleketini koruyan mücahitlerin, müminlerin fakirlerin ve yetimlerin mallarıyla nasıl da kadınları nikâhlayıp, cariyeleri satın alabiliyorsun?
Allah'tan kork ve onlara mallarını geri ver! Eğer böyle yapmazsan ve Allah da bana imkân verirse, seni öyle cezalandıracağım ki, Allah bu konuda beni mazur görecek.
Vurduğumda cehennemden başka yere gitmeyen kimseleri öldürdüğüm kılıcımla seni varacağım. Vallahi, senin yaptığını Hasan ile Hüseyin bile yapsaydı, onlar için nezdimde ne anlaşma veya uyuşma olar, ne de onlardan hakkı alıncaya, zulümlerini uzaklaştırıncaya kadar gücüm olduğu halde benden kurtulabilirlerdi!
Âlemlerin yaratıcısı olan Allah'a yemin ederim ki, onların mallarından aldıkların helal yolla bile elime geçmiş olsaydı, kendimden sonrakilere miras olarak bırakmak beni sevindirmezdi.
Nefsinin arzu ve isteklerine yavaş yavaş sinir koy ve artık "yeter" de! Öyle zannet ki adeta ömrün sona ermiş, toprağın altına defnedilmişsin. Zalimin pişmanlıkla bağırdığı yerde amellerin sana gösterilmekte, orada ömrünü zayi eden dünyaya dönmek istemektedir. Ama "artık dönüş yoktur. "(Sad: 3) Nehc'ül Belaga Mektuplar 39-41
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.