İmam Hüseyin Mekke-i Mükerreme’ye de veda ediyor
İmam Hüseyin (a.s.) Mekke’de, dört ay ve birkaç gün kaldı. Yukarıdaki gerekçelerle Mekke’den de ayrılma kararı aldı
26.05.2022 23:50:00
İmam Hüseyin (a.s.) Mekke'de, dört ay ve birkaç gün kaldı. Yukarıdaki gerekçelerle Mekke'den de ayrılma kararı aldı.
Hac yapmaya niyet etmişti ancak bu vazifesini ifa etmeden, Zilhicce ayının sekizinde, Irak'a doğru yola çıktı.
Ancak, kıyama bir kere karar alınmıştı. Ehl-i Beyt'in gerçek imamlar olduğu ve yakın zamanda başına gelecekler ile ilgili halkı ayıktırmadan şehri terk etmeyi de uygun bulmadı.
Hutbesinde, canından vazgeçerek ona yardım edecekleri de yanında yer almaya davet etti. İçlerinde akrabaları Ben-i Hâşim soyundan kişilerin de bulunduğu kalabalık bir gruba şu hutbeyi vermiştir:
"Bütün hamdlar Allah'a mahsustur. Allah neyi dilerse o olur. Kuvvet ve kudret ancak Allah'tandır, Allah'ın salat ve selamı O'nun Resulü'ne (s.a.v.) olsun.
Gerdanlık kızların boynuna yazıldığı (ona gerekli olduğu gibi), ölüm de insanoğlunun üzerine yazılmıştır.
Yâkub, Yusuf'u görmeyi arzu ettiği gibi ben de atalarımı görmeyi arzu ediyorum. Bana varacağım bir katligâh tayin edilmiştir.
Öyle ki, o ıssız çöllerin yırtıcı kurt ve hayvanlarının (Kûfe ordusunun) Nevavis ve Kerbela arasındaki bir yerde benim uzuvlarımı parçaladıklarını, aç karın ve boş dağarcıklarını da benim bedenimle doldurduklarını adeta gözlerimle görüyorum.
Allah'ın kaza kalemi ile yazılmış böyle bir günden kurtuluş yoktur. Allah'ın razı olduğu şeye biz Ehl-i Beyt de razıyız. O'nun bela ve imtihanı karşısında, sabır ve istikamet gösteriyoruz; sabredenlerin sevabını bize (tamamıyla ) verecektir.
Resulüllah (s.a.v.)'in bedeninin parçası olan evlatları, O'ndan hiçbir zaman ayrı düşmeyeceklerdir. Cennette de O'nun yanında olacaklardır.
Çünkü onlar Peygamber (s.a.v.)'in hoşnutluğu ve gözünün aydınlığına vesile olacak ve vadesi de (ilahi hükümetin istikrarı da) onların vasıtası ile gerçekleşecektir.
Herkes bilsin ki, bizim uğrumuzda canından geçmeye ve Allah'a ulaşmak yolunda kendisini feda etmeye hazır olan kimse, bizimle birlikte hareket etmelidir; çünkü ben yarın sabah erkenden hareket edeceğim inşallah."
Medine'yi terk ederken yapılan eleştiriler, Irak'a gitme kararında da yapılmıştır
İmam Hüseyin (a.s.)'ın Medine'den neden ayrıldığı ve Mekke'yi neden terk ettiği konularını anlayamayan yakınları, onu, aldığı kararlarda eleştirmişlerdir.
Ancak, İmam Hüseyin (a.s.) bu eleştirilere getirdiği cevaplarla o kişileri susturmuştur.
İmam, Medine'yi terk ederken açıktan yola çıkmış, ölüm korkusundan ayrılmadığını göstermek istemiştir. Medine'nin hürmetine zarar gelmemesi için şehri terk etmiştir.
Suikast planını öğrenmesinden sonra, Mekke'de kalmamasını da dedesi Resulüllah (s.a.v.)'in hadisi ile izah etmiştir.
Irak'ta, kendi deyimiyle katligâhında öldürüleceğini bildiği hâlde buraya yönelmekten de geri durmamıştır.
Yani İmam Hüseyin (a.s.) Yezid'den, ordusundan veya ölümden kaçarak şehir şehir dolaşmamıştır. Parça parça edileceğini bildiği hâlde Medine'nin ve Mekke'nin kutsallığının bozulmaması için buralardan ayrılmıştır.
İmam'a yapılan eleştirilerde amaç, onun hayatta kalabilmesinin sağlanması idi.
Masum imamların, Kur'an ve İslam'ı savunması için canını koruması gerekir. Ancak burada çok ince bir nükte vardır. Bu konuda Medine'yi terk ederken Ümmü Seleme'ye yaptığı açıklamayı hatırlayalım:
"Yüce Allah, benim öldürülmüş, kurban edilmiş, haksız yere ve düşmanca katledilmiş olmamı dilemiştir. Ailemin, kafilemde yer alanların ve kadınlarımın dört bir yana dağılmasını, küçücük çocuklarımın mazlum olarak kılıçtan geçirilmelerini, tutsak edilip zincire vurulmalarını, yardım istedikleri hâlde yardımcı bulamamalarını dilemiştir."
İmam Hüseyin (a.s.)'ın hareketinin sebebi yapılanın ilayi kelimatullahı her yere yaymak, gerekirse canını vermek gayesinde olmasıdır. Zaten Müslümanın görevi de budur.
Olaya ilayi kelimetullahı yaymak olarak baktığınızda İmam Hüseyin (a.s.)'ın Mekke'de halkı Yezid'e karşı ayıktırmaktan geri durmadığı da görülecektir.
Bu yolda yanında yer almayı tercih edecekleri davet ederek, katligâhına doğru ilerlemeye devam etmiştir.
Burada, yolculukları için yapılan eleştirilerin hepsinin İmam düşünülerek yapılmadığının da altını çizelim. Her eleştiri elbette ki, onun canının muhafazası için değildi.
Mesela Abdullah bin Ömer, İmam'a eğer Medine'yi terk ederse öldürüleceğini söylemişti ama kendisi, hemen Yezid'e biat etmekten de kaçınmamış bir münafıktı.
Veya Irak'a gitme kararı ile ilgili eleştiriler bölümünde vereceğimiz gibi, Abdullah bin Zübeyr, sadece halkın nazarında tepki çekmemek için "gitme" çağrısında bulunmuştu." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hüseyin eserinden)
Hac yapmaya niyet etmişti ancak bu vazifesini ifa etmeden, Zilhicce ayının sekizinde, Irak'a doğru yola çıktı.
Ancak, kıyama bir kere karar alınmıştı. Ehl-i Beyt'in gerçek imamlar olduğu ve yakın zamanda başına gelecekler ile ilgili halkı ayıktırmadan şehri terk etmeyi de uygun bulmadı.
Hutbesinde, canından vazgeçerek ona yardım edecekleri de yanında yer almaya davet etti. İçlerinde akrabaları Ben-i Hâşim soyundan kişilerin de bulunduğu kalabalık bir gruba şu hutbeyi vermiştir:
"Bütün hamdlar Allah'a mahsustur. Allah neyi dilerse o olur. Kuvvet ve kudret ancak Allah'tandır, Allah'ın salat ve selamı O'nun Resulü'ne (s.a.v.) olsun.
Gerdanlık kızların boynuna yazıldığı (ona gerekli olduğu gibi), ölüm de insanoğlunun üzerine yazılmıştır.
Yâkub, Yusuf'u görmeyi arzu ettiği gibi ben de atalarımı görmeyi arzu ediyorum. Bana varacağım bir katligâh tayin edilmiştir.
Öyle ki, o ıssız çöllerin yırtıcı kurt ve hayvanlarının (Kûfe ordusunun) Nevavis ve Kerbela arasındaki bir yerde benim uzuvlarımı parçaladıklarını, aç karın ve boş dağarcıklarını da benim bedenimle doldurduklarını adeta gözlerimle görüyorum.
Allah'ın kaza kalemi ile yazılmış böyle bir günden kurtuluş yoktur. Allah'ın razı olduğu şeye biz Ehl-i Beyt de razıyız. O'nun bela ve imtihanı karşısında, sabır ve istikamet gösteriyoruz; sabredenlerin sevabını bize (tamamıyla ) verecektir.
Resulüllah (s.a.v.)'in bedeninin parçası olan evlatları, O'ndan hiçbir zaman ayrı düşmeyeceklerdir. Cennette de O'nun yanında olacaklardır.
Çünkü onlar Peygamber (s.a.v.)'in hoşnutluğu ve gözünün aydınlığına vesile olacak ve vadesi de (ilahi hükümetin istikrarı da) onların vasıtası ile gerçekleşecektir.
Herkes bilsin ki, bizim uğrumuzda canından geçmeye ve Allah'a ulaşmak yolunda kendisini feda etmeye hazır olan kimse, bizimle birlikte hareket etmelidir; çünkü ben yarın sabah erkenden hareket edeceğim inşallah."
Medine'yi terk ederken yapılan eleştiriler, Irak'a gitme kararında da yapılmıştır
İmam Hüseyin (a.s.)'ın Medine'den neden ayrıldığı ve Mekke'yi neden terk ettiği konularını anlayamayan yakınları, onu, aldığı kararlarda eleştirmişlerdir.
Ancak, İmam Hüseyin (a.s.) bu eleştirilere getirdiği cevaplarla o kişileri susturmuştur.
İmam, Medine'yi terk ederken açıktan yola çıkmış, ölüm korkusundan ayrılmadığını göstermek istemiştir. Medine'nin hürmetine zarar gelmemesi için şehri terk etmiştir.
Suikast planını öğrenmesinden sonra, Mekke'de kalmamasını da dedesi Resulüllah (s.a.v.)'in hadisi ile izah etmiştir.
Irak'ta, kendi deyimiyle katligâhında öldürüleceğini bildiği hâlde buraya yönelmekten de geri durmamıştır.
Yani İmam Hüseyin (a.s.) Yezid'den, ordusundan veya ölümden kaçarak şehir şehir dolaşmamıştır. Parça parça edileceğini bildiği hâlde Medine'nin ve Mekke'nin kutsallığının bozulmaması için buralardan ayrılmıştır.
İmam'a yapılan eleştirilerde amaç, onun hayatta kalabilmesinin sağlanması idi.
Masum imamların, Kur'an ve İslam'ı savunması için canını koruması gerekir. Ancak burada çok ince bir nükte vardır. Bu konuda Medine'yi terk ederken Ümmü Seleme'ye yaptığı açıklamayı hatırlayalım:
"Yüce Allah, benim öldürülmüş, kurban edilmiş, haksız yere ve düşmanca katledilmiş olmamı dilemiştir. Ailemin, kafilemde yer alanların ve kadınlarımın dört bir yana dağılmasını, küçücük çocuklarımın mazlum olarak kılıçtan geçirilmelerini, tutsak edilip zincire vurulmalarını, yardım istedikleri hâlde yardımcı bulamamalarını dilemiştir."
İmam Hüseyin (a.s.)'ın hareketinin sebebi yapılanın ilayi kelimatullahı her yere yaymak, gerekirse canını vermek gayesinde olmasıdır. Zaten Müslümanın görevi de budur.
Olaya ilayi kelimetullahı yaymak olarak baktığınızda İmam Hüseyin (a.s.)'ın Mekke'de halkı Yezid'e karşı ayıktırmaktan geri durmadığı da görülecektir.
Bu yolda yanında yer almayı tercih edecekleri davet ederek, katligâhına doğru ilerlemeye devam etmiştir.
Burada, yolculukları için yapılan eleştirilerin hepsinin İmam düşünülerek yapılmadığının da altını çizelim. Her eleştiri elbette ki, onun canının muhafazası için değildi.
Mesela Abdullah bin Ömer, İmam'a eğer Medine'yi terk ederse öldürüleceğini söylemişti ama kendisi, hemen Yezid'e biat etmekten de kaçınmamış bir münafıktı.
Veya Irak'a gitme kararı ile ilgili eleştiriler bölümünde vereceğimiz gibi, Abdullah bin Zübeyr, sadece halkın nazarında tepki çekmemek için "gitme" çağrısında bulunmuştu." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hüseyin eserinden)