İmam Kazım ile Harun Reşit arasında geçen bazı olaylar -1-
Her halife, hilafet makamının Ehl-i Beyt soyuna ait olduğunu biliyordu. İmamları öldürmek için sayısız komplolar üretmeleri bundandı
01.01.2024 09:54:00
Hasan Parlak
Hasan Parlak





Her halife, hilafet makamının Ehl-i Beyt soyuna ait olduğunu biliyordu. İmamları öldürmek için sayısız komplolar üretmeleri bundandı.
Her halife aynı zamanda, Ehl-i Beyt soyunun Resûlullah'ın (s.a.a.) "Oğlum" dediği İmam Hüseyin'den geldiğini biliyor ve onların karşısında eziliyordu.
İmamların en önemli vasıflarından birisi, hiçbir eğitim almadan sahip oldukları ilimdir. Yine hilafete oturan her halife bu ilim karşısında âciz kalmaktaydı.
Emevî ve Abbâsî halifeleri, yukarıdaki nedenlerle, hilafet koltuğunu ele geçirmiş olsalar da, o makamda asla rahat edememişlerdir.
Bazen mânevî bir işaretle yapmak istedikleri katliamdan vazgeçmek zorunda kalmışlar, İmamlara hediyeler vermişler, saraydan uğurlamışlar, bazen yıllarca süren eziyetler ile zindanlarda esir etmişlerdir.
Aşağıda İmam Kâzım ile Abbâsîlerin en zeki halifesi olarak bilinen Hârun Reşid'in aralarında geçen bazı konuşmalar yer almaktadır.
Bu konuşmalarda İmam Kâzım'ın kerametleri de görülmektedir.
Fadl rivâyet etmiştir: "Reşid'in muhafızıydım. Bir gün elindeki kılıcını sallayarak karşıma çıktı ve şöyle dedi:
'Ey Fadl! Resûlullah ile olan akrabalığıma yemin ederim, eğer bana amcamın oğlunu getirmezsen içinde iki gözünün olduğu şu kelleni alırım.'
'Kimi getireyim?' dedim.
'Şu Hicazlı'yı getir' dedi.
'Hangi Hicazlı'yı?'
'Mûsâ b. Ca'fer b. Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali Ebû Tâlib' dedi.
Onu halifeye getirirsem, Allah'ın bana azap etmesinden korktum ama intikama uğrayacağımı düşünerek, 'Tamam onu getireceğim' dedim.
Sonra bana dedi ki: 'Bana iki kırbaç, iki falaka ve iki cellat getir.'
İstediklerini getirdim, sonra Ebû İbrahim Mûsâ b. Ca'fer'in evine gittim. İçinde bir kulübe bulunan yıkık dökük bir yere geldim. Üzeri hurma yaprakları ile katılmıştı. Siyah bir hizmetçiyle karşılaştım.
Dedim ki: 'Benim için efendinden izin iste. Allah sana rahmet etsin.'
Dedi ki: 'Gir, onun bekçiye ve kapıcıya ihtiyacı yoktur.'
Evde, siyah bir hizmetçi elinde makas, çok secde etmesinden dolayı İmam'ın alnında ve burnunda oluşan nasırları kesiyordu.
'Allah'ın selâmı üzerine olsun ey Resûlullah'ın oğlu! Reşid seni çağırıyor' dedim.
Dedi ki: 'Reşid'in benimle ne işi var? Zevkleri benimle uğraşmaktan vazgeçmeye yetmiyor mu?'
Sonra alelacele kalktı, bir yandan da şöyle diyordu: 'Eğer Resûlullah'ın takiyye amacıyla sultana itaat vaciptir, şeklindeki sözünü duymamış olsaydım, icâbet etmezdim.'
Dedim ki: 'Ey Ebû İbrahim! Cezaya hazır ol!'
Dedi ki: 'Dünya ve âhiretin gerçek Hâkimi benimle değil mi? İnşaallah bugün bana hiçbir kötülük dokunduramaz.' Elini başının üstünde üç kez dolaştırdı.
Reşid'in yanına girdim. Onu, evladını yitirmiş bir anne gibi şaşkın hâlde beklerken gördüm.
'Ey Fadl!' dedi.
'Buyur' dedim.
'Amcamın oğlunu getirdin mi?'
'Evet' dedim.
'Unu incitmiş olmayasın' dedi.
'Hayır' dedim.
Dedi ki: 'Ona kızgın olduğumu da söylemiş olmayasın. Çünkü ben kızgınlıktan yapmak istemediğim şeyleri söyledim. İçeri girmesi için izin ver.' Ben de İmam'ı içeri aldım.
Reşid, İmam'ı (a.s.) görünce ayağa kalktı ve boynuna sarıldı, kucakladı. Şöyle dedi: 'Merhaba amcamın oğlu, kardeşim, sahip olduğum nimetlerin vârisi.'
Sonra onu bir yastığın üzerine oturttu ve şöyle dedi: 'Niçin bizi ziyaret etmiyorsun?'
İmam, 'Mülkünün genişliği ve senin dünya sevgin nedeniyle' buyurdu.
Dedi ki: 'Bana koku kutusunu getirin.' Getirdiler. Kendi elleri ile kutuyu hazırladı. Bu arada iki kese dinar getirilmesini emretti.
İmam çıkarken takip ettim ve dedim ki: 'Ne dedin ki, Reşid'in sana ilişmemesini sağladın?'
İmam Kâzım buyurdu ki : 'Ceddim Ali b. Ebû Tâlib'in (a.s.) duasını okudum. O bu duayı okuduğu zaman, hangi asker karşısı-na çıksa, onu yener, hangi atlıyla karşılaşsa kahrederdi. Bu, belâyı savma duasıdır.'
'Hangi dua bu?' dedim.
İmam, 'Allah'ım! Beni koruyan Sensin. Beni konuşturan Sen sin. Beni bir yere ulaştıran Sensin. Bana yardım eden Sensin. Beni öldüren Sensin. Beni yaşatan Sensin.
Kendimi Sana teslim ettim. İşlerimi Sana havale ettim. Ulu ve azamet sahibi Allah'tan başka güç ve kudret yoktur.
Allah'ım! Beni yarattın, rızıklandırdın, eksiklerimi örttün. Bana bahşettiğin nimetlerle beni başkalarına muhtaç etme. Düştüğümde beni kaldırdın, zorluğa düştüğümde beni güçlendirdin. Hastalandığımda bana şifâ verdin. Dua etiğimde bana icâbet ettin.
Ey efendim! Beni memnun ettin, Sen de benden razı ol!' "buyurdu." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Musa Kazım eserinden)
Her halife aynı zamanda, Ehl-i Beyt soyunun Resûlullah'ın (s.a.a.) "Oğlum" dediği İmam Hüseyin'den geldiğini biliyor ve onların karşısında eziliyordu.
İmamların en önemli vasıflarından birisi, hiçbir eğitim almadan sahip oldukları ilimdir. Yine hilafete oturan her halife bu ilim karşısında âciz kalmaktaydı.
Emevî ve Abbâsî halifeleri, yukarıdaki nedenlerle, hilafet koltuğunu ele geçirmiş olsalar da, o makamda asla rahat edememişlerdir.
Bazen mânevî bir işaretle yapmak istedikleri katliamdan vazgeçmek zorunda kalmışlar, İmamlara hediyeler vermişler, saraydan uğurlamışlar, bazen yıllarca süren eziyetler ile zindanlarda esir etmişlerdir.
Aşağıda İmam Kâzım ile Abbâsîlerin en zeki halifesi olarak bilinen Hârun Reşid'in aralarında geçen bazı konuşmalar yer almaktadır.
Bu konuşmalarda İmam Kâzım'ın kerametleri de görülmektedir.
Fadl rivâyet etmiştir: "Reşid'in muhafızıydım. Bir gün elindeki kılıcını sallayarak karşıma çıktı ve şöyle dedi:
'Ey Fadl! Resûlullah ile olan akrabalığıma yemin ederim, eğer bana amcamın oğlunu getirmezsen içinde iki gözünün olduğu şu kelleni alırım.'
'Kimi getireyim?' dedim.
'Şu Hicazlı'yı getir' dedi.
'Hangi Hicazlı'yı?'
'Mûsâ b. Ca'fer b. Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali Ebû Tâlib' dedi.
Onu halifeye getirirsem, Allah'ın bana azap etmesinden korktum ama intikama uğrayacağımı düşünerek, 'Tamam onu getireceğim' dedim.
Sonra bana dedi ki: 'Bana iki kırbaç, iki falaka ve iki cellat getir.'
İstediklerini getirdim, sonra Ebû İbrahim Mûsâ b. Ca'fer'in evine gittim. İçinde bir kulübe bulunan yıkık dökük bir yere geldim. Üzeri hurma yaprakları ile katılmıştı. Siyah bir hizmetçiyle karşılaştım.
Dedim ki: 'Benim için efendinden izin iste. Allah sana rahmet etsin.'
Dedi ki: 'Gir, onun bekçiye ve kapıcıya ihtiyacı yoktur.'
Evde, siyah bir hizmetçi elinde makas, çok secde etmesinden dolayı İmam'ın alnında ve burnunda oluşan nasırları kesiyordu.
'Allah'ın selâmı üzerine olsun ey Resûlullah'ın oğlu! Reşid seni çağırıyor' dedim.
Dedi ki: 'Reşid'in benimle ne işi var? Zevkleri benimle uğraşmaktan vazgeçmeye yetmiyor mu?'
Sonra alelacele kalktı, bir yandan da şöyle diyordu: 'Eğer Resûlullah'ın takiyye amacıyla sultana itaat vaciptir, şeklindeki sözünü duymamış olsaydım, icâbet etmezdim.'
Dedim ki: 'Ey Ebû İbrahim! Cezaya hazır ol!'
Dedi ki: 'Dünya ve âhiretin gerçek Hâkimi benimle değil mi? İnşaallah bugün bana hiçbir kötülük dokunduramaz.' Elini başının üstünde üç kez dolaştırdı.
Reşid'in yanına girdim. Onu, evladını yitirmiş bir anne gibi şaşkın hâlde beklerken gördüm.
'Ey Fadl!' dedi.
'Buyur' dedim.
'Amcamın oğlunu getirdin mi?'
'Evet' dedim.
'Unu incitmiş olmayasın' dedi.
'Hayır' dedim.
Dedi ki: 'Ona kızgın olduğumu da söylemiş olmayasın. Çünkü ben kızgınlıktan yapmak istemediğim şeyleri söyledim. İçeri girmesi için izin ver.' Ben de İmam'ı içeri aldım.
Reşid, İmam'ı (a.s.) görünce ayağa kalktı ve boynuna sarıldı, kucakladı. Şöyle dedi: 'Merhaba amcamın oğlu, kardeşim, sahip olduğum nimetlerin vârisi.'
Sonra onu bir yastığın üzerine oturttu ve şöyle dedi: 'Niçin bizi ziyaret etmiyorsun?'
İmam, 'Mülkünün genişliği ve senin dünya sevgin nedeniyle' buyurdu.
Dedi ki: 'Bana koku kutusunu getirin.' Getirdiler. Kendi elleri ile kutuyu hazırladı. Bu arada iki kese dinar getirilmesini emretti.
İmam çıkarken takip ettim ve dedim ki: 'Ne dedin ki, Reşid'in sana ilişmemesini sağladın?'
İmam Kâzım buyurdu ki : 'Ceddim Ali b. Ebû Tâlib'in (a.s.) duasını okudum. O bu duayı okuduğu zaman, hangi asker karşısı-na çıksa, onu yener, hangi atlıyla karşılaşsa kahrederdi. Bu, belâyı savma duasıdır.'
'Hangi dua bu?' dedim.
İmam, 'Allah'ım! Beni koruyan Sensin. Beni konuşturan Sen sin. Beni bir yere ulaştıran Sensin. Bana yardım eden Sensin. Beni öldüren Sensin. Beni yaşatan Sensin.
Kendimi Sana teslim ettim. İşlerimi Sana havale ettim. Ulu ve azamet sahibi Allah'tan başka güç ve kudret yoktur.
Allah'ım! Beni yarattın, rızıklandırdın, eksiklerimi örttün. Bana bahşettiğin nimetlerle beni başkalarına muhtaç etme. Düştüğümde beni kaldırdın, zorluğa düştüğümde beni güçlendirdin. Hastalandığımda bana şifâ verdin. Dua etiğimde bana icâbet ettin.
Ey efendim! Beni memnun ettin, Sen de benden razı ol!' "buyurdu." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Musa Kazım eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.