İmamoğlu'ndan geri adım yok!
Millet İttifakı’na mensup CHP’li 10 büyükşehir belediye başkanı, Genel Başkan Kılıçdaroğlu ile Ankara’da bir araya geldi. Görüşme sonrasında basına konuşan İBB Başkanı İmamoğlu, İçişleri Bakanı Soylu'nun iddialarına ilişkin, “Biz, işe aldığımız her çalışanın adli sicil kaydını isteriz. Bir gün önce ‘Türkiye’de 160 terörist kaldı deyip’ deyip, bir gün sonra İBB’de ‘557 terörist’ olduğunu iddia eden İçişleri Bakanı herhangi bir işlem yapmıyor, gidip o 557 teröristi tutuklamıyorsa, soruşturma açılması gereken yerin de İçişleri Bakanlığı olduğunu düşünüyorum" dedi.
28.12.2021 01:00:00





YENİ MESAJ / ANKARA
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisine mensup 10 büyükşehir belediye başkanı ile Çankaya Söğütözü'ndeki CHP Genel Merkezi'nde bir araya geldi. İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer, Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Albayrak ve Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfi Savaş, Kılıçdaroğlu ile yaklaşık 45 dakika süren bir toplantı gerçekleştiren heyette yer aldı. 10 büyükşehir belediye başkanı, görüşmenin ardından, CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun ile birlikte kameraların karşısına geçti.
İmamoğlu'ndan net cevaplar
Gazetecilerle buluşmanın ana gündem maddesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun İBB'yi ve Başkan İmamoğlu'nu hedef alan sözleri oldu. İmamoğlu, gazetecilerin "İçişleri Bakanlığı'nın İBB'yle ilgili bir özel teftiş kararı oldu. 'Terör örgütleriyle iltisaklı ve irtibatlı kişiler' olduğu gerekçesiyle. İçişleri Bakanı, 'Şehirdeki terörizmle mücadele etmeyecek miyiz? Yarın, bir gün yapılacak bir eylem, bu kişiler üzerinden gerçekleşirse, bize kalkıp, Siz ne iş yapıyorsunuz diye sormazlar mı' diye bir açıklaması oldu. Neler söyleyecek siniz?" sorusu üzerine şunları söyledi:
• Öncelikle teftiş doğaldır. CHP belediyeleri olarak, teftiş edilmekle ilgili hiçbir sorunumuz yoktur. Belediyelerimiz teftiş edilmiştir, edilmektedir, edilecektir. Gelen her müfettişimizi de nasıl karşıladığımızı, nasıl saygın bir biçimde ağırladığımızı, görevlerini en bağımsız şekliyle yapmaları için onlara nasıl imkânlar sunduğumuzu en iyi kıymetli saygın müfettişlerimiz bilirler. Bu bağlamda hiçbir sorunumuz yok. Ancak Sayın İçişleri Bakanı'nın terörle ilgili mücadelesini, buradan biz ona öğretecek değiliz. Fakat yanlış giden bir takım hususları, kronolojik olarak teknik olarak aktarmak isterim.
• İçişleri Bakanlığı'nda oturan zat, 12 Aralık günü, TBMM'de konuşma yaptı ve İBB'de tam 557 terörist olduğunu iddia etti. Bir gün önce yaptığı konuşmada da Türkiye'de toplam terörist sayısının 160 olduğunu söylemişti. Her verisi yanlış olan Sayın Bakan'a dair şunu hatırlatmak isterim: Tam iki hafta üstünden geçti. Bugüne kadar İçişleri Bakanlığı ne yaptı? Biz ne yaptık? Hiçbir şey duymadık açıkçası yaptığı hususlarla ilgili. Hiçbir yazı almadım. İBB olarak, Belediye Başkanı olarak, bir kısım işlemler başlattık. İBB olarak, devlet adabına uygun bir biçimde, bu beyanı ciddiye alarak, 15 Aralık'ta benim olurumla, teftiş kurulunda bir araştırma ve gerekiyorsa da bir soruşturmaya izin verdim. Bu, 15 Aralık'ta benim soruşturmaya izin verdiğimin belgesidir. Aynı tarihte ise, İçişleri Bakanlığı'na yazı yazdık. Bizzat bakanlığa ve Sayın Bakanın kendisine yazı yazdık, bilgi istedik. Ne bilgisi istedik? Dedik ki bakanlığa; bize bu konuda bilgi verin. Kimdir bunlar? Listeyi yollayın. Biz de gereğini yapalım. Yani bir terörist ile ilgili tespitiniz varsa, terörist diyorsa bir bakanlık, herhalde bunu ciddiye almalıyız, öyle değil mi? Ciddiye alınmalı mı, alınmamalı mı? Onu tabii zaman içerisinde kamuoyu takdir edecek. Ne yaptı Bakanlık? Buna hiçbir cevap vermedi. Uyuyan Bakanlık, dün itibariyle uykudan uyanıp tweet attı. Yani tweet atarak, hakkımızda bir soruşturma izni işlemini başlattığını duyurdu. Ben, açıkçası devletin Twitter'da bir soruşturma izni vererek başlatmasına, ilk defa şahit oluyorum. Bu teftişin başlatma biçimi böyle olmaz. Uygulamalar böyle olmaz.
Adli sicil kaydı alınıyor
* Kaldı ki, İBB'de ve iştiraklerinde bir kişinin işe girmeyle ilgili prosedürleri bellidir. Yani size bir kişi başvuru yapar. Siz, bu başvurulardan size uygun olan o kişiyi tespit edersiniz. Eğer karar vermişseniz, ondan bir takım belgeler istersiniz. Bu belgelerin içerisinde de adli sicil kaydı vardır. Adli sicil kaydını istediğiniz kişi de o kaydı gider Adalet Bakanlığı'ndan alır. O zaman İçişleri Bakanı yanlış yere soruşturma açıyor. Yani soruşturma açması gereken yer, Adalet Bakanlığı. Çünkü biz, işe aldığımız her çalışanın adli sicil kaydını isteriz. Ve temiz kâğıdını alırsak da işe giriş işlemini başlatırız.
İçişleri Bakanlığı görevini ihmal ediyor
* Her ne kadar 1 gün önce '160' deyip, bir gün sonra 557 teröristin İçişleri Bakanı olarak İBB'de olduğunu açıklamasına rağmen, eğer böyle bir tespit var da herhangi bir işlem yapmıyor, gidip o 557 teröristi tutuklamıyorsa, bir başka soruşturma açılması gereken yerin de İçişleri Bakanlığı olduğunu düşünüyorum. Hatta Bakanın kendisinin olduğunu düşünüyorum bu sürece, bu şekilde yaklaşım gösterdiği için. Açıkçası ben, bu denli risk taşıyan, güvenliği bu kadar riske taşıdığını gördüğüm bir İçişleri Bakanı'yla ilgili işlem başlatmıyorsa da açıkçası ben bir vatandaş olarak, Sayın Cumhurbaşkanı'nı bu anlamda göreve davet ediyorum.
Gündem saptırılıyor
• Şunu da ifade etmek isterim: Ülkemizin geldiği durum ortada. Yani ekonomi ortada, dövizin artışı, çıkışı, iniş, buradan faydalananlar ortada. İnsanların çektiği zarar ortada... Bütün bu süreçler olurken, biz ne yapıyoruz? 'Siz bunu görmeyin. Biz, başka bir gündem yaratalım ve buradan insanlar başka bir şeye odaklansın' diye bir çaba içerisinde.
Gitsinler Cumhurbaşkanı'na hesap versinler
• Ben istihbarat teşkilatı mıyım, Allah aşkına? Yani ben, yargı kurumu muyum? Yani bunları tespit etmiş bakan, yerinde oturuyor, gevrek gevrek de bunları basın önünde söylüyor, o kişiler de İstanbul Belediyesi'nde görev mi yapıyor şu anda? Vallahi hemen İçişleri Bakanı görevinden istifa etsin. Hemen, derhal istifa etsin. Görevini yapmayan bir İçişleri Bakanı o zaman. Ya görevini yapsın, onları tutuklasın ya da benim 15 gün önce yazdığım mektuba cevap versin. Bunları niye basın önünde söylüyor? Benim 15 gün önce kendisine yazdığım mektup var, yazı var. O da utanılacak bir mektup değil yani. Kendisine soruyorum. Diyorum ki; 'Varsa tespit ettiğiniz kişiler bize bildirin. Biz de gereğini yapalım.' 15 gündür bunu bize açıklamayan, bugün bunu basın üzerinde açıklayan akıl ne biliyor musunuz? Aynen şunun gibi, 'Biz onu hukuken söylemedik, siyaseten söyledik' diyecekler yarın öbür gün. Ama bu millet, bunu affetmeyecek. Ayıptır. Derhal tutuklasınlar. Bugün gitsin tutuklasınlar. Bize yazı yazsınlar. Biz gereğini yapalım. Tutuklamak benim görevim değil. İstihbarat teşkilatı değilim. Bu konuda yargıda bulunacak Adalet Bakanı ben değilim. Otursunlar İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı, gitsinler Sayın Cumhurbaşkanı'na bu konuda hesap versinler. Hesap verecek kişi ben değilim.
Mektup yazmak ayıp mı?
• (Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yazdığı mektup) Vallahi bugün kıymetli ağabeyimiz, büyüğümüz Yılmaz Büyükerşen ağabeyime dedim ki: 'Ağabey, mektup yazmak ne zamandan beri ayıp oldu bu topraklarda?' 'Kalem arkadaşlığı iyidir' dedi. Yanlış bilgilerle konuşan, ne yazık ki aldatılan bir Cumhurbaşkanımız var. Ben, büyük Türkiye Cumhuriyeti'nin çok kıymetli makamının, saygıdeğer Cumhurbaşkanlığı makamının yanlış şeyler söylemesini istemediğim için, kendilerini bilgilendirmek zorunda hissettim kendimi. Ben, ilk defa da mektup yazmıyorum. Devletin farklı kurum ve kuruluşlarında, şu anda bakanlık yapan birçok bakanın kendi makamında mektuplarım vardır. Çünkü tarihe not düşmeyi severim. Yanlış yapıldığında uyarmayı da severim. Bazılarını açıklarım, bazılarını açıklamam. Ama mektup yazarım. Resmi kayda da bunları sokarım. Çünkü devletin hafızasında kalması gereken hususlardır bunlar. Sayın Cumhurbaşkanı eğer utanılacak bir mektup arıyorsa, ben hatırlatayım: 31 Mart seçimlerinde, rakibim lehinde cezaevinden rica edilen mektup, utanılacak bir mektuptur. Utanılacak mektup odur. Benim mektubum, hiç utanılacak mektup değildir. 16 milyon insan adına kendilerini uyaran ve yanlış cümleler kurmasını engellemeye dönük bir uyarı mektubudur. Bundan sonra da yazmaya devam edeceğim. Ama hani açıkçası benim saygılı ve bilgilendirici bir dilim vardır, onu da ifade edeyim. Kendilerine cevabım budur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.