Bir ülke ne kadar umutsuz olursa, o kadar çok kurtarıcısı olur. Bir ülke ne kadar çok yıkılırsa, o kadar çok imarı gerekir. Nihayetinde gelen her yardım, bir şeyler götürür. Irak'ta kurtarıcı her zaman çok oldu. Kâr amacı gütmeyen kuruluşlar sevabına hayır işlemek için, yanlarında özel telsiz, çelik yelek ve özel donanımla Kuzey Irak'ta en pahalı binaları satın alıp yerleştiler. Kapılarına silahlı nöbetçiler diktiler ve duvarlarının üzerine dikenli tel çektiler. Kapılarını çalan olursa, eline bir-iki broşür sıkıştırıp defettiler. Savaştan sonra benzer kuruluşlar bütün Irak'a yayılacak. "Gelin size okul yapalım, musluklarınızı da tamir ederiz. Size bir de köprü lazım". Kim istemez ? Zaten para yardım kampanyalarından geliyor. Seçilen güzel isimlerin altında yayınlanan hesap numaralarına paralar su gibi akıyor. Irak'a sadece küflü battaniyeler ve tarihi geçen konserveler gitmeyecek. Aynı zamanda "Irak krizinin barışçı yollardan aşılması ve Irak'ın uluslararası toplumla barışırken, bölgesinde örnek bir demokrasiyi hayata geçirerek modern dünyada yerini alması için" üretilen çözüm formülleri de pazarlanacak. Kim karşı çıkabilir? Herkesin istediği de bu değil mi? Bütün dünyada sokaklarda bunun için yürümüyor mu? Kimyasal satarak sonuç sağlanmadıysa, bu defa yardım kampanyaları ile olamaz mı? Ama yardım kampanyaları ile alınan bozuk konserveler gönderilmeden önce uluslararası zeminde de gösteriler yapılmalı. Zavallı Irak için ABD'ye kafa tutulmalı. Mümkünse bir kriz yaşanmalı. Süreç uzamalı, hatta sürdürülmeli. Sadece barışa bir şans daha tanımak için. Savaştan sonra açılacak Baas arşivinden korkulduğundan değil elbette. Sadece hukuk tanımazlıktan duyulan endişe için. Yoksa Körfez petrolünün ABD denetimine girmesi endişesinden de değil. 80'ler boyunca Irak'ta yapılan laboratuarlar ve doldurulan cephanelikler için de değil. Sadece Iraklıların evi başlarına yıkılmasın diye. Irak'ta açık toplumun yaratılması ve barış kültürünün geliştirilmesi için. Bunun için ambargolar da, yaptırımlar da kalkmalı. Irak'tan bir avuç hurmayı Avrupa'ya götüren kişi ambargoyu deliyorsa, Irak'ın dış ticaretine konulan kısıtlamalar Irak halkına zarar veriyorsa, bir de bu uygulamalar dev firmalara zarar ettiriyorsa... Kim demiş, daha önce yapılan ticaret ortada diye ve yapılan ticaret Irak'a silah satışından başka neydi diye? Irak halkının kültürel alışverişe ihtiyacı yok mu? Heidelberg ile Musul'un kardeş şehirler olması, gibi diğerleri de olsa, ne güzel olur. Irak'a kimyasalları öğreten, Bach'ı Mozart'ı öğretemez mi? Önce Kürtleştirilen ve şimdi Araplaştırılmaya çalışılan Heidelberg'in kardeş şehri Musul'a iki de yardım kuruluşu gitse, savaştan sonra yardım çalışmaları yürütse. Musulluları kurtarsa. Kuzey Irak'ın kurtardığı gibi, kurtarırken etkisine de aldığı gibi. Aslında Berlin ile Bağdat ta kardeş şehir olsalar, o kadar gazdan ve konserveden sonra henüz olmadılarsa...
Fuat Şengül / diğer yazıları
- En önemli katığımız ekmek / 13.07.2023
- Zengezur Türk Cumhuriyeti hayırlı olsun / 08.07.2023
- Yeşil enerji dönüşümü derken! / 07.07.2023
- ‘Yaşlı Avrupa, genç Türkiye’ / 04.07.2023
- Köydeki geleceğimiz / 23.06.2023
- Sodyum batarya yapalım mı? / 22.06.2023
- Kafamızda et mi var beyin mi? / 21.06.2023
- Geleceğimizi tehdit eden kuraklık / 20.06.2023
- Gıda ve su güvenliği / 19.06.2023
- Yunan’a kaptırmadan işaretleyelim! / 18.06.2023
- Zengezur Türk Cumhuriyeti hayırlı olsun / 08.07.2023
- Yeşil enerji dönüşümü derken! / 07.07.2023
- ‘Yaşlı Avrupa, genç Türkiye’ / 04.07.2023
- Köydeki geleceğimiz / 23.06.2023
- Sodyum batarya yapalım mı? / 22.06.2023
- Kafamızda et mi var beyin mi? / 21.06.2023
- Geleceğimizi tehdit eden kuraklık / 20.06.2023
- Gıda ve su güvenliği / 19.06.2023
- Yunan’a kaptırmadan işaretleyelim! / 18.06.2023