İnsan, gökyüzü ve yeryüzünün yaratılışı -2-
İmam Ali (a.s) buyuruyor ki; "Münezzeh olan Allah meleklerden insana saygı için secde ederek ve huzuda bulunarak yanlarındaki emanete riayet etmeyi (hakkı eda etmeyi) ve vasiyeti uygulamaya geçirmeyi istedi
09.05.2025 14:04:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İmam Ali (a.s) buyuruyor ki; "Münezzeh olan Allah meleklerden insana saygı için secde ederek ve huzuda bulunarak yanlarındaki emanete riayet etmeyi (hakkı eda etmeyi) ve vasiyeti uygulamaya geçirmeyi istedi. Nitekim münezzeh olan Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu: "Secde edin Âdem'e. İblis dışındakiler secde ettiler."(Bakara: 34)
Gurur onu baştan çıkardı. Şekavete mağlup düştü. Ateşten yaratılmış olmakla böbürlendi. Topraktan yaratılmayı küçümsedi. Böylece Allah-u Teâlâ gazabı hak etsin, imtihanı bitirsin ve vaktini doldursun diye ona mühlet verdi. (Ona) şöyle buyurdu: "Sen vakti bilinen o güne kadar ertelenenlerdensin."(Hicr: 37)
Sonra münezzeh olan Allah-u Teâlâ Âdem'i rahatça ve güzel bir şekilde yaşayabileceği bir diyara yerleştirdi. Çevresini güvenli kıldı.
Âdem'i İblis'e ve düşmanlığına karşı uyardı. Ama düşmanı, onu bulunduğu yerden ve iyilerle dostluğundan kıskandığı için aldattı. Böylece yakinini şekke, kararlılığını gevşekliğe değiştirdi; sevincini korkuya, kandırılmasını pişmanlığa dönüştürdü.
Sonra münezzeh olan Allah ona geniş tövbe kapısını açtı. Rahmet sözünü telkin etti. Cennetine dönüşü vaat etti. Onu neslin çoğaldığı imtihan yurduna indirdi.
Sonra münezzeh olan Allah Âdem'in çocuklarından nebiler seçti. Onlardan vahiy üzerine söz ve risaletini tebliğ üzerine emanetlerini (emanete riayet edeceklerine dair söz) aldı.
İnsanların çoğu Allah'ın kendilerine şart koştuğu sözünü değiştirince, hakkını inkar edince, Allah'a eşler koşunca, şeytanlar onları Allah'ı tanımaktan alıkoyunca ve Allah'a ibadetten ayırınca Allah da onlara elçiler gönderdi ve insanlardan fıtri sözlerini tutmalarını istemek, insanlara unuttukları nimetini hatırlatmak, davetle hücceti tamamlamak, aklın definelerini (gizliliklerini) ortaya çıkarmak ve onlara kudret ayetlerini göstermek için kesintisiz nebiler gönderdi;
Üstlerinde yüksekçe bir tavan, altlarında serilmiş bir döşek, ihya eden bir rızık, öldüren zaman, ihtiyarlatan zorluklar ve peş-peşe gelen olaylar bu kudret ayetlerindendir.
Münezzeh olan Allah kullarını gönderilmiş elçilerden, indirilmiş kitaptan, gerekli bir hüccetten ve apaçık doğru yolu göstermekten mahrum bırakmamıştır.
Sayılarının azlığı ve yalanlayıcılarının çokluğu peygamberleri engellememiştir. Önce gelen bir sonrakini, sonra gelen öncekini tanıtmıştır. Böylece asırlar birbiri ardınca geçti, zaman akıp gitti. Babalar gitti, yerine oğullar geçti.
Ta ki münezzeh olan Allah vadini gerçekleştirmek, nübüvvetini tamamlamak ve peygamberlere verdiği sözü tutmak için kendini müjdeleyen elçilerin kitaplarında yazılı, alametleri meşhur ve doğumu yüce olan Muhammed'i (s.a.a) gönderdi.
Yeryüzü ehli o gün çeşitli dinler, dağınık istekler ve farklı yollara yönelmişlerdi. Kimisi, Allah'ı yaratıklarına benzetmiş, kimisi isminde ilhada düşmüş (müsemmanın hakikatinde yanılgıya düşmüş) kimisi de başkasına işaret etmişti, (şirk koşmuştu.) Böylece Allah Peygamber vasıtasıyla onları hidayete erdirdi ve onları cehaletten kurtardı.
Sonra Allah Muhammed'e (s.a.a) kendine kavuşmayı seçti. Onun için katındakileri beğendi. Dünya yurdundan ayırmak ve imtihan diyarından çekip-almak ikramında bulundu.
Sonunda saygıyla onun ruhunu kabzetti ve sizlere nebilerin ümmetlerine bıraktığı şeyleri bıraktı.
Böylece peygamberler, ümmetini başıboş bırakmadı, apaçık bir yol belirtmeden ve hidayet bayraklarını dikmeden gitmedi.
Rabbinizin kitabı artık yanınızdadır. Bu kitapta Allah'ın helal ve haramları, farz ve faziletleri, nesih ve mensuhu ruhsat ve azimet yerleri, özel ve genel anlamları, ibret ve örnekleri, şartlı ve şartsız olanları, muhkem ve müteşabihleri apaçık bir şekilde açıklanmıştır.
İcmalen anlatılanları tefsir edilmiş, zor olanları açıklanmıştır. Bu kitapta öyle hükümler vardır ki mutlaka bilinmesi hususunda söz alınmıştır. Öyle hükümleri de vardır ki bilinip bilinmemeleri noktasında kullara bir genişlik-serbestlik verilmiştir.
Öyle hükümleri de vardır ki kitapta farzdır; ama sünnetle neshedilmiştir. Öyle hükümleri de vardır ki sünnetle farz kılınmış, ama kitapta terk edilmesi hususunda ruhsat verilmiştir.
Öyle hükümleri vardır ki vaktinde farzdır, ileri zamanlarda (süresi bittiğinden) hükmü kalkar.
Haramlarının da hükümleri farklıdır. Öyle büyük haramları vardır ki yapana ateş vaat edilmiştir. Bazı küçük haramları da vardır ki yapanı bağışlar, (suçunu) örter. Öyle hükümleri vardır ki en azı da makbuldür, daha çoğunu da yapabilir.
İnsanlara kıble kıldığı Beyt'ül Haram'ını (Kâbe'yi) ziyaret edip haccetmeyi sizlere farz kıldı, insanlar, (suya koşan susuz) hayvanlar gibi oraya koşuşurlar, güvercin kafilesi gibi oraya sığınırlar.
Münezzeh olan Allah Beyt'ül Haram'ı kendi azameti karşısında insanların tevazu ve alçak gönüllülüğüne bir işaret ve izzetini (yüceliğini) kabul için bir gösterge kıldı.
Yaratıklardan duyarlı olanlarını seçti ve onlar da davetine icabet ettiler, sözünü doğruladılar, peygamberlerine uydular, arşın etrafında dönen meleklere benzediler; O'na ibadet ticaretinde büyük karlar elde ettiler. Mağfiret ve bağışlamayı vaat ettiği yerlere akın ettiler.
Münezzeh olan Allah-u Teâlâ Beyt'ul Haram'ı İslam'a bir bayrak ve sığınanlara bir harem (güven yeri) kıldı.
Size, Beyt'ül Haram'ın hakkını eda etmeyi gerekli, haccını ve ziyaretini farz kıldı. Nitekim münezzeh olan Allah şöyle buyurdu: "Onda (Kâbe'de) apaçık deliller vardır, İbrahim'in makamı vardır; kim oraya girerse, güvenlik içinde olur; oraya yol bulabilen insana Allah için Kâbe'yi haccetmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim küfrederse bilsin ki; doğrusu Allah âlemlerden müstağnidir."(Al-i İmran: 96) Nehc'ul-Belaga 1. Hutbe
Gurur onu baştan çıkardı. Şekavete mağlup düştü. Ateşten yaratılmış olmakla böbürlendi. Topraktan yaratılmayı küçümsedi. Böylece Allah-u Teâlâ gazabı hak etsin, imtihanı bitirsin ve vaktini doldursun diye ona mühlet verdi. (Ona) şöyle buyurdu: "Sen vakti bilinen o güne kadar ertelenenlerdensin."(Hicr: 37)
Sonra münezzeh olan Allah-u Teâlâ Âdem'i rahatça ve güzel bir şekilde yaşayabileceği bir diyara yerleştirdi. Çevresini güvenli kıldı.
Âdem'i İblis'e ve düşmanlığına karşı uyardı. Ama düşmanı, onu bulunduğu yerden ve iyilerle dostluğundan kıskandığı için aldattı. Böylece yakinini şekke, kararlılığını gevşekliğe değiştirdi; sevincini korkuya, kandırılmasını pişmanlığa dönüştürdü.
Sonra münezzeh olan Allah ona geniş tövbe kapısını açtı. Rahmet sözünü telkin etti. Cennetine dönüşü vaat etti. Onu neslin çoğaldığı imtihan yurduna indirdi.
Sonra münezzeh olan Allah Âdem'in çocuklarından nebiler seçti. Onlardan vahiy üzerine söz ve risaletini tebliğ üzerine emanetlerini (emanete riayet edeceklerine dair söz) aldı.
İnsanların çoğu Allah'ın kendilerine şart koştuğu sözünü değiştirince, hakkını inkar edince, Allah'a eşler koşunca, şeytanlar onları Allah'ı tanımaktan alıkoyunca ve Allah'a ibadetten ayırınca Allah da onlara elçiler gönderdi ve insanlardan fıtri sözlerini tutmalarını istemek, insanlara unuttukları nimetini hatırlatmak, davetle hücceti tamamlamak, aklın definelerini (gizliliklerini) ortaya çıkarmak ve onlara kudret ayetlerini göstermek için kesintisiz nebiler gönderdi;
Üstlerinde yüksekçe bir tavan, altlarında serilmiş bir döşek, ihya eden bir rızık, öldüren zaman, ihtiyarlatan zorluklar ve peş-peşe gelen olaylar bu kudret ayetlerindendir.
Münezzeh olan Allah kullarını gönderilmiş elçilerden, indirilmiş kitaptan, gerekli bir hüccetten ve apaçık doğru yolu göstermekten mahrum bırakmamıştır.
Sayılarının azlığı ve yalanlayıcılarının çokluğu peygamberleri engellememiştir. Önce gelen bir sonrakini, sonra gelen öncekini tanıtmıştır. Böylece asırlar birbiri ardınca geçti, zaman akıp gitti. Babalar gitti, yerine oğullar geçti.
Ta ki münezzeh olan Allah vadini gerçekleştirmek, nübüvvetini tamamlamak ve peygamberlere verdiği sözü tutmak için kendini müjdeleyen elçilerin kitaplarında yazılı, alametleri meşhur ve doğumu yüce olan Muhammed'i (s.a.a) gönderdi.
Yeryüzü ehli o gün çeşitli dinler, dağınık istekler ve farklı yollara yönelmişlerdi. Kimisi, Allah'ı yaratıklarına benzetmiş, kimisi isminde ilhada düşmüş (müsemmanın hakikatinde yanılgıya düşmüş) kimisi de başkasına işaret etmişti, (şirk koşmuştu.) Böylece Allah Peygamber vasıtasıyla onları hidayete erdirdi ve onları cehaletten kurtardı.
Sonra Allah Muhammed'e (s.a.a) kendine kavuşmayı seçti. Onun için katındakileri beğendi. Dünya yurdundan ayırmak ve imtihan diyarından çekip-almak ikramında bulundu.
Sonunda saygıyla onun ruhunu kabzetti ve sizlere nebilerin ümmetlerine bıraktığı şeyleri bıraktı.
Böylece peygamberler, ümmetini başıboş bırakmadı, apaçık bir yol belirtmeden ve hidayet bayraklarını dikmeden gitmedi.
Rabbinizin kitabı artık yanınızdadır. Bu kitapta Allah'ın helal ve haramları, farz ve faziletleri, nesih ve mensuhu ruhsat ve azimet yerleri, özel ve genel anlamları, ibret ve örnekleri, şartlı ve şartsız olanları, muhkem ve müteşabihleri apaçık bir şekilde açıklanmıştır.
İcmalen anlatılanları tefsir edilmiş, zor olanları açıklanmıştır. Bu kitapta öyle hükümler vardır ki mutlaka bilinmesi hususunda söz alınmıştır. Öyle hükümleri de vardır ki bilinip bilinmemeleri noktasında kullara bir genişlik-serbestlik verilmiştir.
Öyle hükümleri de vardır ki kitapta farzdır; ama sünnetle neshedilmiştir. Öyle hükümleri de vardır ki sünnetle farz kılınmış, ama kitapta terk edilmesi hususunda ruhsat verilmiştir.
Öyle hükümleri vardır ki vaktinde farzdır, ileri zamanlarda (süresi bittiğinden) hükmü kalkar.
Haramlarının da hükümleri farklıdır. Öyle büyük haramları vardır ki yapana ateş vaat edilmiştir. Bazı küçük haramları da vardır ki yapanı bağışlar, (suçunu) örter. Öyle hükümleri vardır ki en azı da makbuldür, daha çoğunu da yapabilir.
İnsanlara kıble kıldığı Beyt'ül Haram'ını (Kâbe'yi) ziyaret edip haccetmeyi sizlere farz kıldı, insanlar, (suya koşan susuz) hayvanlar gibi oraya koşuşurlar, güvercin kafilesi gibi oraya sığınırlar.
Münezzeh olan Allah Beyt'ül Haram'ı kendi azameti karşısında insanların tevazu ve alçak gönüllülüğüne bir işaret ve izzetini (yüceliğini) kabul için bir gösterge kıldı.
Yaratıklardan duyarlı olanlarını seçti ve onlar da davetine icabet ettiler, sözünü doğruladılar, peygamberlerine uydular, arşın etrafında dönen meleklere benzediler; O'na ibadet ticaretinde büyük karlar elde ettiler. Mağfiret ve bağışlamayı vaat ettiği yerlere akın ettiler.
Münezzeh olan Allah-u Teâlâ Beyt'ul Haram'ı İslam'a bir bayrak ve sığınanlara bir harem (güven yeri) kıldı.
Size, Beyt'ül Haram'ın hakkını eda etmeyi gerekli, haccını ve ziyaretini farz kıldı. Nitekim münezzeh olan Allah şöyle buyurdu: "Onda (Kâbe'de) apaçık deliller vardır, İbrahim'in makamı vardır; kim oraya girerse, güvenlik içinde olur; oraya yol bulabilen insana Allah için Kâbe'yi haccetmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim küfrederse bilsin ki; doğrusu Allah âlemlerden müstağnidir."(Al-i İmran: 96) Nehc'ul-Belaga 1. Hutbe
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.