Türkiye işçi hakları konusunda dünyada en kötü 10 ülkeden biri…
Bunu ben demiyorum, Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) tarafından yayımlanan 2024 Küresel Haklar Endeksi raporunda belirtiliyor.
Rapor 151 ülkeyi Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) sözleşmeleri ve içtihatlarından yola çıkarak oluşturulan 97 göstergeyle değerlendiriyor.
ITUC, 167 ülkeden 191 milyon işçiyi temsil eden bir konfederasyon.
Belçika merkezli, dünyanın en büyük sendika birliği olan ITUC'a göre Türkiye dışında Bangladeş, Belarus, Ekvador, Esvatini, Filipinler, Guatemala, Mısır, Myanmar ve Tunus işçi hakları açısından en kötü olan diğer ülkeler. Ve Türkiye 2016 yılından beri dünyada işçi hakları açısından en kötü 10 ülke arasında yer alıyor.
İşçi hakları konusunda içinde bulunduğumuz gruba bakar mısınız?
İşçilere haksızlık konusunda, Bangladeş'le, Ekvador'la, ismini ilk defa duyduğum "Esvatini" ile yarışıyoruz.
Diyeceksiniz ki, neden Türkiye bu konuda da diplerde…
Raporda, Türkiye'de işçilerin hak ve özgürlüklerine yönelik saldırıların sürdüğü ve sendikalaşma girişimlerinin sistematik olarak engellendiği belirtiliyor.
Türkiye'de işçilerin hakları ve özgürlüklerinin yıllardır aralıksız olarak saldırıya uğradığı vurgulanıyor. Rapor, Türkiye'de hak ve özgürlüklerin baskı altına alındığını, sendikaların ve üyelerinin sistematik olarak ve asılsız suçlamalarla kovuşturmaya uğradığını öne sürüyor.
Aynı zamanda işverenlerin "sendikalaşma girişiminde bulunan işçileri sistematik bir şekilde işten çıkararak sendika düşmanlığı yaptığı" belirtiliyor.
Raporda Deriteks Sendikası eski başkanı Makum Alagöz'ün silahlı saldırı sonucu yaralanması, 1 Mayıs 2024'te İstanbul'da düzenlenen gösteriler sırasında çok sayıda protestocunun gözaltına alınması gibi örnekler yer aldı. ITUC Genel Sekreteri Luc Triangle, raporun ardından, "Endeks, 11 yıldır dünyanın her bölgesinde işçi haklarındaki hızlı gerilemeyi gösteriyor" açıklamasında bulundu.
Evet, Türkiye'de hükümet, enflasyonun temel nedenini "tüketim" olarak görmeye devam edip, bu sebeple de asgari ücrete zam yapmamayı hedeflerken küresel kuruluşlar Türkiye'nin işçi haklarında diplerde olduğunu raporluyor.
Ülkemizdeki asgari ücret diğer ülkelerle mukayese edildiğinde zaten en düşük seviyedeydi, yüksek enflasyon sebebiyle daha da eridi.
Malum, yılbaşından bu yana asgari ücret 17 bin lira. Açlık sınırı ise, Türk-İş'in verilerine göre Ocak 2024'te 15 bin lira iken, Mayıs 2024'te 19 bin liraya yükseldi.
Yani ocak ayında 2 bin lira açlık sınırının üstünde olan asgari ücret, mayıs ayına gelindiğinde 2 bin lira altına düştü. Daha bu işin haziran ayı var.
Bu gerçeğe rağmen hükümet peş peşe açıklamalarla asgari ücrete temmuzda ara zam yapılmayacağını belirtti.
Şu bir gerçek ki, eğer bir ekonomide vatandaşların geliri açlık sınırının altında olmasına rağmen, asgari ücrete zam yapılması enflasyonun temel nedeni olarak gösteriliyorsa, o ekonomik sistemde ciddi bir problem vardır.
Açlık sınırında konumlanan bir maaş, normal tüketim kabiliyetinin çok çok altında olmasına rağmen söyler misiniz nasıl enflasyon oluşturabilsin?
Diyorlar ki, maaş artışları ürün fiyatlarına zammı da beraberinde getiriyor. Burada 2 husus var.
Eğer işverenin maaş giderlerinden dolayı bir maliyet enflasyonu oluşuyorsa, o zaman deriz ki, işveren devlet tarafından sübvanse edilir ve bu enflasyonun önü kesilir. Esasen üretim giderleri içinde tek maliyet unsuru da maaşlar değildir.
Asıl mücadele edilmesi gereken işçi maaşları değil, hammadde, enerji, nakliye, vergi gibi maliyet unsurlarıdır. Bunun için de doğru bir maden politikası, enerji üretim politikası ve devletin devlet olmasından kaynaklanan senyoraj geliri gibi gelirleri devreye koyması lazım.
Eğer maaşlara yapılan zamlar, fırsatçıları devreye koyuyorsa, bunun da yolu bellidir. Narh sistemi diye bir sistem vardır, fahiş fiyat artışlarına sınır getirilir.
Hükümet bu ve benzeri çözümleri ortaya koymak yerine, en son yapması gerekeni, "asgari ücreti artırmamayı" tercih ediyor.
Eğer hükümet Batılı ülkelerin talepleri doğrultusunda Türk insanını "ucuz iş gücü" olarak pazarlamayı planlıyorsa –ki yıllardır pratikte bunu yapıyor- o zaman deriz ki, ucuz iş gücü "modern kölelik" demektir. Atatürk bizi esaretten kurtardı, bugünkü siyasiler bizleri bir şekilde yine esaretin içine soktu.
Esaretten kurtulmanın, işçi haklarına gerçek manada kavuşmanın dünyada tek bir yol haritası var o da Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'dir.
Model, devletin sübvansesi ile işçilerin geliri yoksulluk sınırının üstüne nasıl çıkarılır bunun yöntemlerini bilimsel bir şekilde ortaya koymaktadır.
Milli Ekonomi Modeli'ni ülkemizde uygulayacak tek kadro Bağımsız Türkiye Partisi, tek lider de BTP lideri Hüseyin Baş'tır. Haksızlıktan kurtulmak, haklarına kavuşmak isteyen tüm emekçilerimize duyurulur.
- Geçmiş olsun Sayın Ümit Özdağ / 18.06.2025
- İsrail için sadece Tahran değil, Ankara yolu da açıldı! / 17.06.2025
- İsrail zulmünü genişletiyor: Türkiye de hedefte / 14.06.2025
- Ortadoğu yeni bir savaşa mı hazırlanıyor? / 13.06.2025
- Ekonomik sıkıntılar nüfus krizini tetikliyor / 12.06.2025
- Atatürk’ün Müslümanlığı hepinize nal toplatır / 11.06.2025
- Suçlar, 10. Yargı Paketi ile önlenebilir mi? / 05.06.2025
- Mücadele enflasyonla mı, vatandaşla mı? / 04.06.2025
- “Cezasızlık algısı” iktidara yakın olanlarda var! / 03.06.2025