Gıdasız kalma riski bir ulusal güvenlik meselesi
Tarım ülkesiyiz, vatanımızın dört bir tarafı çeşit çeşit ürün yetiştirebilecek verimli arazilere sahip, birçok ürünün de anavatanı Anadolu coğrafyası ama uygulanan yanlış politikalar sebebiyle her gün ithalata biraz daha bağımlı hale geliyoruz.
Dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli'nin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş defalarca uyarmıştı, "Topsuz tüfeksiz savaşılabilir ama buğdaysız, gıdasız savaşılamaz" diye. Peki, ülkemizi yönetenler bu uyarıyı dikkate hiç aldılar mı? Maalesef hayır.
Şimdi bu yanlış politikaların acı sonuçlarını yaşıyoruz ve bu noktada çok daha kötü günler millet olarak bizleri bekliyor.
Uzun zamandır hükümetin yanlış politikalarına herhangi bir eleştiri getirmeyen iş dünyasının önemli isimleri de bu gerçekleri artık ifade etmeye başladı.
Bu tür itiraflar eğer millet olarak bizleri doğru tercihi aramaya vesile kılacaksa oldukça önemli ama aynı yanlışlarda ısrar edilecekse o zaman çok fazla bir anlam ifade etmiyor.
Türk İş Dünyası Konfederasyonu'nun (TÜRKONFED) 26. İş Dünyası Zirvesi'nde konuşan Migros İcra Kurulu Başkanı Ömer Özgür Tort şu önemli tespitlerde bulundu:
- "Gıdaya erişimde sorunlar yaşanıyor. Üretmek istenmiyor. Bunun da nedeni, üretici kazanamıyor. Bu tempoda gidersek Türkiye'de satacak ürün bulamayabiliriz."
- "İthalat furyasında bazı sektörler varken, gıdamızı da bu paydaşlardan biri haline getirmek zorunda kalacağımızdan kaygılıyım."
- "59 yaşına gelmiş çiftçi yaş ortalaması ile hareket edersek yolumuz meşakkatli, hatta olumsuz."
- "Gıdasız kalma riski var, pandemide, savaş dönemlerinde yaşadık. Ciddi konsantre olmamız lazım. Aksiyona geçmemiz gerekiyor."
- "Manşetlerde görüyoruz, ürün Antalya'da 5 lira İstanbul'da 35 lira. Basit bir matematiği var, biz anlatamadık. Eğer randımanlı üretmiyorsak sıfır maliyetli bir ürünü İstanbul'da satmanın maliyeti 21 lira."
- "Tedarik maliyetini, ortak üretim maliyetini düşürmeliyiz. Toplu alanda ürettiğimizde girdi maliyetleri üçte birine düşüyor. Raylı sistem ile nakil yaparsak nakliye de üçte birine düşüyor."
Bu tespitler oldukça önemli. Demek ki yaşanan problemler biliniyor.
Prof. Dr. Baş ülkemizdeki enflasyonun maliyet kaynaklı olduğunu ifade ediyordu, konuşmada geçen "Tedarik maliyetini, ortak üretim maliyetini düşürmeliyiz" ifadesi bu gerçeği ortaya koyuyor.
Tarımın devlet eliyle olması gerektiği şekilde desteklenmesi lazım. Eğer çiftçilerin yaş ortalaması 59'a yükseldiyse, bu, gençlerin tarımda bir gelecek görmemesi sebebiyledir.
Dolayısıyla, daha modern yöntemlerle, avans sistemiyle, ürün alım garantisiyle, kazandıracak bir ürün alım fiyatıyla, çiftçinin, tarlasının ve ürünlerinin devlet eliyle sigortalanmasıyla ve daha nice projelerle tarımsal üretim oldukça cazip hale getirilebilir.
Bu saydıklarımız esasen Prof. Dr. Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'nin tarım projelerinden bazılarıdır.
Gıdasız kalma riski bir ulusal güvenlik meselesidir. Bizim gibi birçok küresel işgal projesinin odağında olan bir coğrafyada gıdada ithalata bağımlı olmak son derece tehlikelidir.
Tarımdaki geri gidiş bakın TÜİK'in resmi büyüme verilerine bile yansıdı.
TÜİK, bu yılın 3. çeyreğine ilişkin büyüme rakamlarını açıkladı, Türkiye ekonomisi yüzde 3,7 büyüdü.
Büyümede lokomotif inşaat sektörü olurken sektörel bazda sıralama şöyle oldu: İnşaat yüzde 13,9, finans ve sigorta faaliyetleri yüzde 10,8, bilgi ve iletişim faaliyetleri yüzde 10,1, ürün üzerindeki vergiler eksi sübvansiyonlar yüzde 9,6, diğer hizmet faaliyetleri yüzde 7,1, sanayi sektörü yüzde 6,5...
İnşaat sektöründeki büyüme, deprem konutları ve kentsel dönüşüm ile alakalı. Bankaların kârları ise malum. 'Ürün üzerindeki vergiler eksi sübvansiyonlar' diye bir madde büyüme verilerinde neden vardır merak konusu.
En dikkat çeken ise tarımdaki daralma. TÜİK'in verilerine göre tarım sektörü yüzde 12,7 azaldı. İşte bu daralma tehlikenin boyutlarını gösteriyor. Tarımdaki daralma, nüfus da arttığı için ithalat artışı demektir.
Durum felaket derecesinde böyle olmasına rağmen ekonomi yönetimi ekonominin ne kadar iyiye gittiğini ballandıra ballandıra anlatıyor. Sanki biz uzayda yaşıyormuşuz gibi bizi ikna edeceklerini zannediyorlar.
Vatandaşlar artık sorguluyor, ekonominin iyiye gitmediğini açıkça belirtiyor ve bu durum anketlere de belirgin bir şekilde yansıyor.
ASAL Araştırma Türkiye Siyasi Gündem Kasım 2025 Araştırması bulgularını kamuoyu ile paylaştı. Ekonomi yönetimine duyulan güvenin yalnızca yüzde 16,6 olduğu görüldü.
Araştırmada katılımcılara, "Ekonomi yönetimine güveniyor musunuz?" sorusu yöneltildi. Katılımcıların yüzde 34,4'ü "Hiç güvenmiyorum" yanıtını verirken, "Güvenmiyorum" diyenlerin oranı yüzde 36,0 oldu.
Böylece ekonomi yönetimine yönelik güvensizlik oranı da yüzde 70,4 oldu. Ankete katılan vatandaşların yüzde 10,2'si "Ne güveniyorum, ne güvenmiyorum" yanıtını verdi.
"Güveniyorum" diyenlerin oranı yüzde 14,0 olurken, "Çok Güveniyorum" diyenlerin oranı da yalnızca yüzde 2,6 oldu.
Başta tarım ve gıda olmak üzere ekonomik sorunlar kırmızı alarm veriyor. Çözüm için artık çok zaman da yok. Çözüm ise belli, Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli. Bugün bu eşsiz modeli ülkemizde uygulayacak olan Bağımsız Türkiye Partisi ve lideri Hüseyin Baş sizlerden onay bekliyor. Fırsat verelim şu karanlık tablodan kurtulalım.
- Papa’nın huzurunda(!) ‘Taleal Bedru’ / 29.11.2025
- Papa'nın Türkiye ziyaretinin siyasi hedefleri var / 27.11.2025
- Kim terör yandaşı: Süreci dayatanlar mı, yoksa eleştirenler mi? / 26.11.2025
- Öğretmenlerin mutsuzluğu derinleşiyor! / 25.11.2025
- Terörün başının ayağına gidilerek terörsüz Türkiye olur mu? / 22.11.2025
- ‘Vatandaşlık Maaşı’ Prof. Dr. Haydar Baş’ın projesi / 21.11.2025
- ABD, Suud'a F-35'leri İran için mi veriyor? / 20.11.2025
- Gazze tasarısına Rusya ve Çin neden çekimser kaldı? / 19.11.2025
- Borcun yükü dar gelirliye, gelirin aslan payı sermayeye / 18.11.2025


















































































