İşgalin bin bir türü

YENİ MESAJ / ANALİZ
Dünya tarihinin son 23 yılına bakıldığında İslam ülkelerinin Batı dünyası tarafından sürekli işgal edildiğini görüyoruz. Son olarak 11 Ocak 2013'te Fransız askerleri, altın ve uranyum madenlerini garanti altına almak için Mali'yi işgal etti. ABD, 2001'de sözde uluslararası terörü önlemek, aslında zengin doğal kaynaklarını sömürmek için Afganistan'a girdi. Bugün önde gelen ABD yatırım bankası Morgan Stanley, Afganistan'ın toplam değeri 3 trilyon dolar olarak açıklanan doğal zenginliklerini çıkarıyor.
Washington, Suudi Arabistan ve Venezüella'nın ardından dünyanın en büyük petrol rezervine sahip olabilmek için Irak'ı ise 2003 - 2011 yılları arasında yerle bir etti. Fransa, İngiltere ve İtalya'nın başını çektiği NATO ülkeleri, petrol rezervlerinden pay koparabilmek için Libya'yı 2011 yılında 6 ay boyunca havadan ve karadan vurdu, direniş lideri Kaddafi'yi katletti. Bu arada ABD, 1993'te Somali'yi işgal etti; 1996 yılında Sudan'ı bombaladı, 1998'de ise Yemen'de kan akıttı. Benzer örnekleri çoğaltabilmek mümkün...

Suriye farklı bir kategoride
Batı dünyası, son 23 yıl içinde İslam ülkelerine doğrudan saldırırken, Suriye farklı bir özellik taşıyor. Suriye konusunda Rusya ve Çin'in Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nde Batı dünyasının fiili işgal girişimine geçit vermemesi tek başına yaşananları izahta yetersiz kalıyor zira Rusya ve Çin, 2003 yılında da ABD'ye “Irak'ı işgal” konusunda vize vermemişti. Ancak buna rağmen ABD, BM kararı olmadan İngiltere ve Türkiye gibi müttefiklerini yanına alarak Irak'ı işgal etti ve bu işgal tam 9 yıl sürdü. Suriye ise Rusya'nın beka sorunu açısından önem taşıyor. Nitekim Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, “Rusya kendisini korumak için Suriye'deki yönetimine destek veriyor” diyerek, bu duruma işaret etti.

Suriye'de farklı bir işgal türü
Suriye'de Rusya duvarına toslayan küresel güçler, geçmişteki örneklerden daha farklı, bugüne kadar pek denenmemiş bir ‘işgal yöntemi'ni hayata geçirdi. “Kısmi işgal” olarak niteleyebileceğimiz bu metotta, küresel güçler (ABD, İngiltere ve Fransa vesaire) ve yerel taşeronlarla birlikte (Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye) farklı ülkelerden devşirdikleri isyancılara askeri, teknolojik, ekonomik, tıbbi ve lojistik destek sağlıyor. Yani Libya, Afganistan ve Irak'ta olduğu gibi hedef alınan ülkeye doğrudan müdahale etmiyor ama bütün güçleriyle “devşirme isyancı güçlere” destek sağlıyor. Örneğin isyancılara Türkiye üzerinden ulaştırılan silahların bazıları şunlar: M79 Osa roket fırlatıcı, RPG-22 ve M-60 tüfekleri, RBG-6 çoklu el bombası fırlatıcı. Suriye devlet televizyonu zaman zaman isyancılardan ele geçirilen bu silahları teşhir ediyor. İsyancıların elinde etkili Avusturya yapımı Steyr Aug tüfekleri bulunuyor. İsviçre hükümetinin Birleşik Arap Emirlikleri'ne sattığı el bombaları ne hikmetse isyancıların cephaneleri arasında ortaya çıkıyor.
Ayrıca Suudi Arabistan, Türkiye, Katar gibi ülkeler, ihtiyaç fazlası ya da kullanılmış silahları Suriyeli muhaliflere ulaştırıyor. Neticede bu işgal türünde küresel güçler, hedef ülkede yönetimi devirmek için mücadele veren güçlere sadece eğitim, istihbarat, moral destek ve teknik yardım sağlamıyor, aynı zamanda savaşçı ve silah da temin ediyor.

Bedeli Müslümanlar ödüyor
Neticede olan İslam ülkelerine ve Müslümanlara oluyor. Soğuk Savaş sonrasında, bir başka ifadeyle son 23 yılda Batı dünyasının işgalleri sonucunda doğrudan ya da işgalin yol açtığı hastalık, yetersiz beslenme ve nitelikli sağlık hizmeti alamama sonucunda 3 milyon Müslüman Irak'ta, yaklaşık 400 bin Müslüman Afganistan'da, 30 bin Müslüman Libya'da, 60 bin Müslüman Suriye'de hayatını yitirdi. Ya küresel güçlerin ülkelerinde yani Batı dünyasında kaç kişi öldü?