Dışişleri Bakanı İsmail Cem, şu sıralarda NATO Dışişleri Bakanları İlkbahar Toplantısı için Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de bulunuyor. Gündemin başlıca konusu Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK). AGSK'nın ne ifade ettiğini kısaca özetlersek, şunları kaydedebiliriz: Malum olduğu üzere, Avrupa Birliği ülkeleri, Avrupa Topluluğu'nu (AT) Avrupa Birliği (AB) yapan 1991 yılındaki Maastricht Anlaşması çerçevesinde ortak bir savunma, ortak dış politika ve ortak para birimi konusunda uzlaşmışlardı. Şimdiye kadar İngiltere dışındaki tüm AB üyesi ülkeler, ortak para birimi Euro'ya geçeceklerini beyan ettiler. İngiltere'de ise bu konudaki sert tartışmalar, önümüzdeki günlerde yapılacak genel seçimler arefesinde alevli bir şekilde devam ediyor. Tek para birimi konusunda belirli bir takvimi oturtan AB ülkeleri; ortak savunma ve ortak dış politika konusunda şimdiye kadar bir arpa boyu yol alamadılar. Sebebini ise bu gayelerine 'bedava' ulaşma arzuları oluşturuyor. Öyle ya pekçok AB üyesi ülke aynı zamanda NATO'ya üye. AB patronlarının projesi şu: Biz, ortak savunma örgütünün kurumsal altyapısını oluştururuz, yani AGSK teşkilatını kurarız. Ardından bir savaş ihtimali ortaya çıkarsa, NATO askerleri bizim adımıza savaşır. Bizler NATO'nun askeri üslerini rahatça kullanabiliriz. Meseleyi bizim açımızdan formülleştirirsek; Türk askeri bizim çıkarlarımız için ölür! Avucunuzu yalarsınız!!! Çünkü, bir NATO ülkesi, böyle bir 'bedavacılığın' önüne geçmek için veto hakkını kullanabiliyor. Türkiye'nin bir Milli Güvenlik politikası olarak da izlediği bu.
Nitekim Dışişleri Bakanı Cem, önceki akşam Budapeşte'de
meselesinin bir dışlayıcı boyut taşımaması gerektiğini söylüyor, Türkiye'nin muhatabının AB değil, NATO ve diğer müttefikleri olduğunu ifade ediyordu.
Hem dileniyor; hem de kural koyuyorlar
Dışişleri Bakanı İsmail Cem, önceki gün dünyanın önde gelen ekonomi gazetesi Financial Times'ta yayınlanan yazısında da, (veren) ve (alan) taraflar arasındaki bir alışverişte başlıca kuralları (veren) tarafın belirlemesi gerektiği halde, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) bağlamında bu durumun tersine olduğunu ifade ederek, haklı olarak "alan taraf olmasına rağmen AB, NATO imkanlarına güvenceli erişim konusundaki kuralları belirlemek istemektedir" diyordu.
Bakan Cem, açık bir şekilde, AB'nin kendi askeri ve güvenlik mekanizmalarını oluşturmakta özgür olduğunu vurguluyordu.
Bu ne cüret!
AB'nin Almanya ve Fransa gibi önde gelen ülkelerinin yetkilileri, Türkiye'nin hem 49 yıldır NATO çerçevesinde üstlendiği kritik birikimi hem de sahip olduğu askeri gücü bir imzayla AB'nin hizmetine sunmada başarılı olamayınca, kudurmaya başladılar. AB yöneticilerinin bu paranoyak halleri, dün Alman basınından konuyla ilgili çıkan makalelerde de kendini gösteriyordu.
Eşit değilmişiz!
İşte size Alman basınından bir demet 'salyalı' yorum:
Frankfurter Rundschau: "Türkiye, askeri harekatlar konusunda karar verileceği zaman, Avrupa Birliği masasına eşit koşullarda oturma arzusunu kafasından çıkarsın. Fransa Dışişleri Bakanı Vedrin ve Almanya Dışişleri Bakanı Fischer Budapeşte'de Avrupa Birliği'nin askeri kolunun her halükarda kurulacağını açık seçik duyurdular. Gerekirse de NATO olmaksızın.... Türkiye bloke eder tutumu ile tehlikeli bir ortam oluşturmaktadır. Avrupa Birliği daha fazla ödün veremez, çünkü bunun için yeterli oyun alanı yok."
Türkiye, AB üyesi olamayacak!
Düsseldorf'da yayımlanan Rheinische Post: "Türkiye artık yapıcı bir siyaset anlayışına geri dönmelidir. Bu, Türkiye'nin ağır mali ve ekonomik krizi ile başetmesine de yardımcı olacaktır. Ankara, Avrupa Birliği'ne şantaj yapmaktan vazgeçerse, dış politikada da yeniden güven ortamını tesis etmiş olacaktır. Türkiye Avrupa Birliği üyesi değildir. Olup olmayacağı da belirsiz. En azından yakın bir gelecekte. Bunun suçlusu ise, Türkiye'dir. Yoksa habire Avrupa Birliği'nin göğsüne tabanca dayamaya kalkışmazdı."
Bu da Türkiye'ye tehdit!
Karlsruhe'de yayımlanan Badische Neueste Nachrichten:
"Alman Dışişleri Bakanı Fischer ve Fransız meslektaşı Verdin, Budapeşte'de basının karşısına çıktıklarında, Türkiye'yi inatçı tavrı yüzünden azarlıyorlardı. Ankara'dan yapıcı bir öneri gelmiş olsaydı, buna gerek hissetmezlerdi. Üç hafta sonra Avrupa Birliği'nin Göteburg Zirvesi toplandığında, mutlaka birşeyler yapılacaktır. Türkiye, bu uzlaşmazlıkla, Avrupa Birliği üyeliği hedefine daha fazla yakınlaşmamıştır."