Türkiye, hiç bu kadar boş konuşan bir siyasetle yönetilmedi.
Hemen her kanalda gördüğümüz iktidar partisinden siyasetçiler hiç durmadan ahkam kesiyor ve lafla peynir gemisi yürütmeye çalışıyorlar.
Türkiye ise tarihinde hiç yaşamadığı sorunlarla ve terörle maalesef yüz yüze. 7 Haziran seçimlerinden bu yana 400'e yakın güvenlik görevlimizi bölücü terör yüzünden kaybettik.
2002 yılından beridir Türkiye, istikrar sürsün diyen bir iktidara teslim edildiği halde istikrara, adalete ve kalkınmaya hasret kaldı.
Bu dönemde Türkiye'nin silahlı kuvvetleri tarihinin en büyük asimetrik saldırılarına maruz kaldı.
Anayasada var olan kuvvetler ayrılığı prensibi gereği bağımsız olması gereken yargı, büyük yara aldı.
İç güvenliğimizin teminatı olan emniyet teşkilatımız yıpratıldı.
Gelecek nesilleri yetiştirdiğimiz eğitim sistemimiz yapboz tahtasına döndü.
Dine karşı olarak lanse edilen iktidarların döneminde bile hiç yaşanmadığı halde bu dönemde toplumun ahlaki yapısı zarar gördü. Ailenin temelleri sarsıldı ve boşanmalar arttı. Ahlaksızlık çoğaldı.
Bu hükümetin yaptığı yasal düzenlemelerden sonra on binlerce kilise evi açıldı.
Yine bu dönemde domuz kasaplık hayvan statüsüne sokulduğu için domuz eti marketlerdeki raflarda yerini aldı.
Sıfır sorun diyerek ele aldıkları Türk dış politikasında, Türkiye'ye şüpheyle bakmayan dost kalmadığı gibi düşman bolluğu yaşamaktayız.
İçeride ve dışarıda bu vahametlerle karşı karşıya gelen Türkiye'de siyaset sıkıştığı her zaman "aldatıldık" mazeretine sarıldı.
Türkiye'yi bu duruma getiren icraat silsilesinin altında imzası olan siyaset ise konuşmayı hiç bırakmadı.
Hangi ekranı açsak, hangi haber programını izlesek ve hangi gazeteyi karıştırsak karşımıza ülkeyi bu duruma getiren siyasetçilerin bir tanesi dikildi ve yok oluşla karşı karşıya olan Türkiye'de tozpembe tablo çizmeyi ihmal etmedi.
Oysa Türkiye'nin ihtiyacı, laf üreten değil, sorunları çözen, Türkiye'nin başındaki sıkıntıları bertaraf eden siyaset anlayışıydı.
Demek ki, böyle bir siyasi anlayışa layık olmadığı için milletimiz, 2002 yılından bu yana Türkiye'nin başına sayısız belalar açan bir hükümete mahkûm durumdayız.
Bu ülkenin vatandaşları olarak, laftan başka hiçbir şey üretmeyen, ülkeyi gerginliklere ve suni çatışmalara mahkum bırakan siyaset anlayışlarından vazgeçmeden kurtuluş kulvarına girebilmemiz zor, belki de imkansızdır.
Bu gerçeği milletçe idrak etmeden doğruyu görmek, doğru kulvarda yürümek mümkün olmayacaktır.
Adalet, istikrar ve huzura olan hasretimiz de bitmeyecektir.
Hemen her kanalda gördüğümüz iktidar partisinden siyasetçiler hiç durmadan ahkam kesiyor ve lafla peynir gemisi yürütmeye çalışıyorlar.
Türkiye ise tarihinde hiç yaşamadığı sorunlarla ve terörle maalesef yüz yüze. 7 Haziran seçimlerinden bu yana 400'e yakın güvenlik görevlimizi bölücü terör yüzünden kaybettik.
2002 yılından beridir Türkiye, istikrar sürsün diyen bir iktidara teslim edildiği halde istikrara, adalete ve kalkınmaya hasret kaldı.
Bu dönemde Türkiye'nin silahlı kuvvetleri tarihinin en büyük asimetrik saldırılarına maruz kaldı.
Anayasada var olan kuvvetler ayrılığı prensibi gereği bağımsız olması gereken yargı, büyük yara aldı.
İç güvenliğimizin teminatı olan emniyet teşkilatımız yıpratıldı.
Gelecek nesilleri yetiştirdiğimiz eğitim sistemimiz yapboz tahtasına döndü.
Dine karşı olarak lanse edilen iktidarların döneminde bile hiç yaşanmadığı halde bu dönemde toplumun ahlaki yapısı zarar gördü. Ailenin temelleri sarsıldı ve boşanmalar arttı. Ahlaksızlık çoğaldı.
Bu hükümetin yaptığı yasal düzenlemelerden sonra on binlerce kilise evi açıldı.
Yine bu dönemde domuz kasaplık hayvan statüsüne sokulduğu için domuz eti marketlerdeki raflarda yerini aldı.
Sıfır sorun diyerek ele aldıkları Türk dış politikasında, Türkiye'ye şüpheyle bakmayan dost kalmadığı gibi düşman bolluğu yaşamaktayız.
İçeride ve dışarıda bu vahametlerle karşı karşıya gelen Türkiye'de siyaset sıkıştığı her zaman "aldatıldık" mazeretine sarıldı.
Türkiye'yi bu duruma getiren icraat silsilesinin altında imzası olan siyaset ise konuşmayı hiç bırakmadı.
Hangi ekranı açsak, hangi haber programını izlesek ve hangi gazeteyi karıştırsak karşımıza ülkeyi bu duruma getiren siyasetçilerin bir tanesi dikildi ve yok oluşla karşı karşıya olan Türkiye'de tozpembe tablo çizmeyi ihmal etmedi.
Oysa Türkiye'nin ihtiyacı, laf üreten değil, sorunları çözen, Türkiye'nin başındaki sıkıntıları bertaraf eden siyaset anlayışıydı.
Demek ki, böyle bir siyasi anlayışa layık olmadığı için milletimiz, 2002 yılından bu yana Türkiye'nin başına sayısız belalar açan bir hükümete mahkûm durumdayız.
Bu ülkenin vatandaşları olarak, laftan başka hiçbir şey üretmeyen, ülkeyi gerginliklere ve suni çatışmalara mahkum bırakan siyaset anlayışlarından vazgeçmeden kurtuluş kulvarına girebilmemiz zor, belki de imkansızdır.
Bu gerçeği milletçe idrak etmeden doğruyu görmek, doğru kulvarda yürümek mümkün olmayacaktır.
Adalet, istikrar ve huzura olan hasretimiz de bitmeyecektir.
Orhan Dede / diğer yazıları
- İslam ülkeleri Endülüs’ün hâline düştü / 19.03.2024
- İktidardakiler sazan avına mı çıktı? / 14.03.2024
- Değişim istiyorsan önce sen değişmelisin! / 11.03.2024
- Hiçbir şey yapamıyorsanız ABD’nin istemediğini yapın / 20.09.2023
- Türkiye’ye göç etmek çok kolay! / 29.08.2023
- AKP beceremedi diye nas yok olmaz! / 26.08.2023
- Gerçek itibar ormanı yanmaktan korumaktır / 24.08.2023
- Aynı insanlarla değişim olmaz / 22.08.2023
- Oylar AKP’ye zoraki gitmiş! / 12.08.2023
- Ya o rüzgâr hiç esmezse… / 11.08.2023
- İktidardakiler sazan avına mı çıktı? / 14.03.2024
- Değişim istiyorsan önce sen değişmelisin! / 11.03.2024
- Hiçbir şey yapamıyorsanız ABD’nin istemediğini yapın / 20.09.2023
- Türkiye’ye göç etmek çok kolay! / 29.08.2023
- AKP beceremedi diye nas yok olmaz! / 26.08.2023
- Gerçek itibar ormanı yanmaktan korumaktır / 24.08.2023
- Aynı insanlarla değişim olmaz / 22.08.2023
- Oylar AKP’ye zoraki gitmiş! / 12.08.2023
- Ya o rüzgâr hiç esmezse… / 11.08.2023