İYİ Parti lideri DEM Parti'yi topa tuttu
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, TBMM'de partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, "Trump'ın İsrail Parlamentosu'ndaki 'Altın Çağ' vurgusu ve 'Yeni Bir Ortadoğu oluşturuyoruz' itirafı, Büyük Ortadoğu projesinin geldiği son aşamanın ifadesidir" dedi
15.10.2025 13:38:00 / Güncelleme: 15.10.2025 14:27:16
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, TBMM'de partisinin grup toplantısında konuştu. Nutuk'tan alıntı yaparak konuşmasına başlayan Dervişoğlu, şunları söyledi:
"Malumunuz, doğudan batıya, kuzeyden güneye, coğrafyamızda ülkemizi de ilgilendiren birçok gelişme yaşanıyor. Ortaya çıkan ve çıkmakta olan sonuçların, öncelikle Türk milletinin bu kabilde de tüm insanlığın ihtiyaç duyduğu güvene, barışa ve refaha mümkün olan en kısa sürede ve kalıcı olarak katkı sağlamasını yürekten diliyorum.
Konuyu, partim adına değerlendirmeden önce, sözlerime birkaç alıntı ile başlamak istiyorum: 'Efendiler, harici siyasetin en çok alakadar olduğu ve dayandığı husus, devletin dahili teşkilatıdır. Harici siyasetin, dahili teşkilatla uyumlu olması lazımdır. Batı'da ve Doğu'da, başka başka tabiatlara ve kültüre ve emele sahip, birbirine zıt unsurları toplayan bir devletin dahili teşkilatı elbette asılsız ve çürük olur. O halde, harici siyaseti de esaslı ve metin olamaz. Böyle bir devletin dahili teşkilatı bilhassa milli olmaktan uzak olduğu gibi, siyasi mesleği de milli olamaz. Bizim kendisinde açıklık ve tatbik kabiliyeti gördüğümüz siyasi meslek, milli siyasettir.
Dünyanın bugünkü genel şartları ve asırların beyinlerde ve karakterlerde biriktirdiği hakikatler karşısında, hayalperest olmak kadar büyük hata olamaz. Tarihin ifadesi budur; ilmin, aklın, mantığın ifadesi böyledir. Milli sınırımız dahilinde, her şeyden evvel kendi kuvvetimize dayanarak, mevcudiyetimizi muhafaza ederek, millet ve memleketin hakiki saadet ve bayındırlığına çalışmak. Rastgele sonu gelmez emeller peşinde milleti meşgul etmemek ve zarara uğratmamak. Medeni cihandan, medeni ve insani muamele ve karşılıklı dostluk beklemektir.'
"Gazze Şeridinin yüzde 95'i yer ile yeksan edildi"
Bu sözler, 98 yıl önce tam da bugün, büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından okunmaya başlanan büyük Nutuk'tan alıntıdır. Son iki yıldır bir soykırımın en şedit haline şahit olduk. Gizli saklı değil, tüm dünyanın gözünün önünde gerçekleşti. İki yılda yaklaşık 70 bin kişi katledildi. Gazze şeridinin yüzde 95'i yer ile yeksan edildi. Yetmedi üzerlerine yağan bombalardan kurtulan çocuklar, açlıktan öldürüldüler. İnsani yardım alanlarında anneler, babalar, evlatlar katledildi. İki milyon insan evinden sürüldü.
İşte Büyük Ortadoğu Projesinin, terör devleti İsrail'i bölgede hakim güç kılma amacının 24 aylık bilançosu. Bugün anlaşılıyor ki, emperyalizmin ajandasına 7 Ekim 2023 olarak not düştüğü ve 24 ay süre biçtiği, 2025 Ekim ayında da ateşkes planladığı iki yıllık süre sona erdi. Takvim işledi. Gazze yerle bir edildi. Gazze'deki sığınaklar ortadan kaldırıldı. Hamas'ın tünelleri yıkıldı. Şimdi takvimde, hafriyatın kaldırılması, yeni bir şehrin inşası; yeni ihaleler, oluşacak ranttan pay alma heveskarlığı zamanı başlıyor.
"Savaşın mimarları şimdilik kaydıyla soykırıma ara verdiler"
Büyük Ortadoğu Projesinde İsrail'in bölgede hakim güç olması ve güvenliği ile ilgili olarak, gelinen noktada belirlenen hedefe ulaşılınca, savaşın mimarları şimdilik kaydıyla soykırıma ara verdiler. Trump'ın İsrail Parlamentosu'ndaki 'Altın Çağ' vurgusu ve 'Yeni Bir Ortadoğu oluşturuyoruz' itirafı, Büyük Ortadoğu projesinin geldiği son aşamanın ifadesidir.
Bugün bir parmak şıklatmasıyla bir araya gelen ve Trump'ın ifadesiyle aslında, her ihtiyacı olduğunda yanında olanlar kameralara gülen pozlarını vererek, bir savaşı durdurduk diye böbürlenebilirler. Ama maşeri vicdan şunu sormamızı emrediyor, soruyorum: Madem bir araya gelip bir anda silahları susturabiliyordunuz da neden iki yıl beklediniz? İhtiyaç duyulan her an ve yerde hazır ve nazır bulunmayı biliyordunuz da neden küresel emperyalizmin değil, masum milletlerin yanında durmayı başaramadınız? Neden 70 binden fazla insanın ölümüne seyirci kaldınız?
"Olan BOP'un geldiği aşamadır"
Bakınız, olan Büyük Ortadoğu projesinin yeni evresinin ilanından ibarettir. Ne Filistin için, ne de Filistin halkı için herhangi bir çözüm üretilmemiştir. Eğer, Gazze'yi Las Vegas'a dönüştürmek, insanların yurtlarından sürülmesi ya da 100 yıl sonra uygulamaya koyulacak bir 'Manda Yönetimi' çözüm olarak görülmüyorsa bugün olan bitenin bir kamusal refah, güvenlik ve barış üretmek değil; küresel güçlere ve onun ortaklarına kar sağlamaktan ibaret olduğu görülebilir.
Bu süslemelere kanarak bu sahte barışın türkülerine eşlik edip, uyumaya devam etmemiz isteniyor. Oysa ne demiştim, unutturmayacağız! Ne demiştim, 'barış soysuz bir güvercin değildir ki her dala konsun'. O yüzden buradan tekrarlıyorum, olanlara anlık, birilerinin istediği gibi bakmamalıyız.Olan BOP'un geldiği aşamadır. Emin olun ki, yeni aşamada daha fazla kan, daha çok gözyaşı olacaktır. Hakikati gizleyip, yalanlarını dayatanlara inat, insanlara acılar yaşatıp, üstüne kâr elde etme derdine düşünlere inat, sömürge valisi kılıklı Amerikalı Barrack'ın söylediği gerçeğe dikkatinizi çekiyorum: 'Barış dediğimiz şey bir yanılsama. Hiçbir zaman barış olmadı. Muhtemelen hiçbir zaman da olmayacak'. Bu ifadeler, başka bir hakikati göstermektedir. Efendiler, emperyalizm sona ermez, yalnızca şekil değiştirir.
"Türkiye'yi temsilen seçilecek görevlinin, TBMM onayıyla belirlenmesidir"
Yapılan anlaşmada Türkiye, ateşkes maddelerinin uygulanmasından sorumlu garantör ülkeler arasında yer almaktadır. Bu sorumluluk, bir Türk temsilcinin oluşacak geçici yönetimde etkin bir pozisyonda bulunması gerektiğini göstermektedir. Bizim önerimiz, Türkiye'yi temsilen seçilecek görevlinin, TBMM onayıyla belirlenmesidir. Böylece, Gazze meselesi hükumetin dar ideolojik çerçevesinin dışına çıkabilir ve Türkiye'nin milli birlik içinde yaklaştığı bir meseleye dönüşebilir.
En önemli meselelerden biri, ateşkesi korumak üzere, bir barış gücünün oluşması durumunda Türk askeri Gazze'de yalnız kalmamalı, mutlaka uluslararası bir ittifakın parçası olarak bölgede olmalıdır. Hiçbir asker ya da sivil görevlimiz, bu riskli bölgenin yükünü tek başına omuzlayacak şekilde konumlandırılmamalıdır. Ateşkes ile birlikte Türk-İsrail ticari ilişkilerinin yeniden başlaması gündeme gelecektir. İktidarın bu konudaki karnesi, herkesçe bilinen sır mahiyetindedir. Önden söylemek gerekiyor. Bu ilişkileri bir seferde başlatmak yerine, stratejik malların ticareti için, 2026 senesinin Ekim ayındaki İsrail seçimlerini beklemek yerinde olacaktır.
Ateşkes sonrası dönemde, İsrail'in sadece Gazze'nin değil, Suriye'nin de toprak bütünlüğü ve istikrarına tehdit haline gelmemesi için tutarlı ve uzun erimli bir diplomasi yürütülmelidir. Suriye'nin toprak bütünlüğü, bu anlamda hiçbir pazarlığın konusu edilmemelidir. Son olarak Türkiye, Filistin halkının yanında olmakla birlikte, Hamas dahil, hiçbir örgütün hamiliğine soyunmamalıdır. Hamas'ı, Türkiye'ye raptetmeye dönük potansiyel bir uluslararası ajanda mevcuttur. Kısa vadede işe yarar bir propaganda malzemesi olarak görülebilecek bu tür politikalar, uzun vadede altından kalkılamaz krizlere sebebiyet verebilir.
"Siz hala bu millete maraba muamelesi yapmayı sürdürecek misiniz"
Sözlerime başlarken, Büyük Atatürk'ten yaptığım alıntıda olduğu gibi, milli siyaset, hayalperestlikten uzak durmak, rastgele sonu gelmez emeller peşinde milleti meşgul etmemek ve zarara uğratmamaktır. İktidardakilere diyeceğim şundan ibarettir: Bir kez daha bu milleti ne meşgul edin, ne zarara uğratın. Artık akıllanın da her şeye Türk milletinin gözüyle bakın.
Türk milletinin menfaati için bakın, Türkiye Cumhuriyeti'nin bekası için bakın! Bu arada merak ettiğim bir şey var. Bu Amerika'ya gidince ne oluyor anlayabilmiş değilim. Ne yapıyorlar, çip mi yerleştiriyorlar, aşı mı yapıyorlar? Türkiye'nin ve Türk milletinin bekasına göz dikmiş teröristlerin destekçisi ABD, Batı Trakya'da sessiz sedasız devasa üsler kurduran ABD, Mavi Vatan'da karşımıza çıkanları destekleyen ABD, parasını ödediğimiz savaş uçaklarını bile vermeyen ABD, 'Akıllı ol' diye mektup yazan ABD, Terörist Fetullah Gülen'i yıllarca koruyup kollayan ABD. Üstelik tüm bunları, her konuşmasında üstüne basa basa anlatan da Erdoğan.
Sonra bir Washington ziyareti, LPG satıyorum alacaksın diyen Trump, YPG'ye dokunma diyen Trump, 'Bazı isteklerim var, onları yaparsa Erdoğan harika biri olur' diyen Trump. Sonra Erdoğan harika biri, beni hiç kırmadı, ne istediysem yaptı diyerek dünyanın gözü önünde bu ülkenin Cumhurbaşkanı'nı küçük düşüren Trump. Tüm bunlara rağmen, bir anda stratejik ve kıymetli müttefikimizdir denilen de ABD. Sizce bu işte bir gariplik yok mu? Buradan soruyorum; Trump'ın gözündeki harikalığınız nereden geliyor Sayın Erdoğan? Bu millet sizin 'Ne isterlerse vermenizden' çok çekti, çekmeye devam mı edecek Sayın Erdoğan? Siz hala bu millete önüne gelene her istediğini verecek maraba muamelesi yapmayı sürdürecek misiniz? Yoksa büyük bir devletin yöneticisi olarak devlet adamı vasfına sahip olmaya gayret edecek misiniz?"
"Malumunuz, doğudan batıya, kuzeyden güneye, coğrafyamızda ülkemizi de ilgilendiren birçok gelişme yaşanıyor. Ortaya çıkan ve çıkmakta olan sonuçların, öncelikle Türk milletinin bu kabilde de tüm insanlığın ihtiyaç duyduğu güvene, barışa ve refaha mümkün olan en kısa sürede ve kalıcı olarak katkı sağlamasını yürekten diliyorum.
Konuyu, partim adına değerlendirmeden önce, sözlerime birkaç alıntı ile başlamak istiyorum: 'Efendiler, harici siyasetin en çok alakadar olduğu ve dayandığı husus, devletin dahili teşkilatıdır. Harici siyasetin, dahili teşkilatla uyumlu olması lazımdır. Batı'da ve Doğu'da, başka başka tabiatlara ve kültüre ve emele sahip, birbirine zıt unsurları toplayan bir devletin dahili teşkilatı elbette asılsız ve çürük olur. O halde, harici siyaseti de esaslı ve metin olamaz. Böyle bir devletin dahili teşkilatı bilhassa milli olmaktan uzak olduğu gibi, siyasi mesleği de milli olamaz. Bizim kendisinde açıklık ve tatbik kabiliyeti gördüğümüz siyasi meslek, milli siyasettir.
Dünyanın bugünkü genel şartları ve asırların beyinlerde ve karakterlerde biriktirdiği hakikatler karşısında, hayalperest olmak kadar büyük hata olamaz. Tarihin ifadesi budur; ilmin, aklın, mantığın ifadesi böyledir. Milli sınırımız dahilinde, her şeyden evvel kendi kuvvetimize dayanarak, mevcudiyetimizi muhafaza ederek, millet ve memleketin hakiki saadet ve bayındırlığına çalışmak. Rastgele sonu gelmez emeller peşinde milleti meşgul etmemek ve zarara uğratmamak. Medeni cihandan, medeni ve insani muamele ve karşılıklı dostluk beklemektir.'
"Gazze Şeridinin yüzde 95'i yer ile yeksan edildi"
Bu sözler, 98 yıl önce tam da bugün, büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından okunmaya başlanan büyük Nutuk'tan alıntıdır. Son iki yıldır bir soykırımın en şedit haline şahit olduk. Gizli saklı değil, tüm dünyanın gözünün önünde gerçekleşti. İki yılda yaklaşık 70 bin kişi katledildi. Gazze şeridinin yüzde 95'i yer ile yeksan edildi. Yetmedi üzerlerine yağan bombalardan kurtulan çocuklar, açlıktan öldürüldüler. İnsani yardım alanlarında anneler, babalar, evlatlar katledildi. İki milyon insan evinden sürüldü.
İşte Büyük Ortadoğu Projesinin, terör devleti İsrail'i bölgede hakim güç kılma amacının 24 aylık bilançosu. Bugün anlaşılıyor ki, emperyalizmin ajandasına 7 Ekim 2023 olarak not düştüğü ve 24 ay süre biçtiği, 2025 Ekim ayında da ateşkes planladığı iki yıllık süre sona erdi. Takvim işledi. Gazze yerle bir edildi. Gazze'deki sığınaklar ortadan kaldırıldı. Hamas'ın tünelleri yıkıldı. Şimdi takvimde, hafriyatın kaldırılması, yeni bir şehrin inşası; yeni ihaleler, oluşacak ranttan pay alma heveskarlığı zamanı başlıyor.
"Savaşın mimarları şimdilik kaydıyla soykırıma ara verdiler"
Büyük Ortadoğu Projesinde İsrail'in bölgede hakim güç olması ve güvenliği ile ilgili olarak, gelinen noktada belirlenen hedefe ulaşılınca, savaşın mimarları şimdilik kaydıyla soykırıma ara verdiler. Trump'ın İsrail Parlamentosu'ndaki 'Altın Çağ' vurgusu ve 'Yeni Bir Ortadoğu oluşturuyoruz' itirafı, Büyük Ortadoğu projesinin geldiği son aşamanın ifadesidir.
Bugün bir parmak şıklatmasıyla bir araya gelen ve Trump'ın ifadesiyle aslında, her ihtiyacı olduğunda yanında olanlar kameralara gülen pozlarını vererek, bir savaşı durdurduk diye böbürlenebilirler. Ama maşeri vicdan şunu sormamızı emrediyor, soruyorum: Madem bir araya gelip bir anda silahları susturabiliyordunuz da neden iki yıl beklediniz? İhtiyaç duyulan her an ve yerde hazır ve nazır bulunmayı biliyordunuz da neden küresel emperyalizmin değil, masum milletlerin yanında durmayı başaramadınız? Neden 70 binden fazla insanın ölümüne seyirci kaldınız?
"Olan BOP'un geldiği aşamadır"
Bakınız, olan Büyük Ortadoğu projesinin yeni evresinin ilanından ibarettir. Ne Filistin için, ne de Filistin halkı için herhangi bir çözüm üretilmemiştir. Eğer, Gazze'yi Las Vegas'a dönüştürmek, insanların yurtlarından sürülmesi ya da 100 yıl sonra uygulamaya koyulacak bir 'Manda Yönetimi' çözüm olarak görülmüyorsa bugün olan bitenin bir kamusal refah, güvenlik ve barış üretmek değil; küresel güçlere ve onun ortaklarına kar sağlamaktan ibaret olduğu görülebilir.
Bu süslemelere kanarak bu sahte barışın türkülerine eşlik edip, uyumaya devam etmemiz isteniyor. Oysa ne demiştim, unutturmayacağız! Ne demiştim, 'barış soysuz bir güvercin değildir ki her dala konsun'. O yüzden buradan tekrarlıyorum, olanlara anlık, birilerinin istediği gibi bakmamalıyız.Olan BOP'un geldiği aşamadır. Emin olun ki, yeni aşamada daha fazla kan, daha çok gözyaşı olacaktır. Hakikati gizleyip, yalanlarını dayatanlara inat, insanlara acılar yaşatıp, üstüne kâr elde etme derdine düşünlere inat, sömürge valisi kılıklı Amerikalı Barrack'ın söylediği gerçeğe dikkatinizi çekiyorum: 'Barış dediğimiz şey bir yanılsama. Hiçbir zaman barış olmadı. Muhtemelen hiçbir zaman da olmayacak'. Bu ifadeler, başka bir hakikati göstermektedir. Efendiler, emperyalizm sona ermez, yalnızca şekil değiştirir.
"Türkiye'yi temsilen seçilecek görevlinin, TBMM onayıyla belirlenmesidir"
Yapılan anlaşmada Türkiye, ateşkes maddelerinin uygulanmasından sorumlu garantör ülkeler arasında yer almaktadır. Bu sorumluluk, bir Türk temsilcinin oluşacak geçici yönetimde etkin bir pozisyonda bulunması gerektiğini göstermektedir. Bizim önerimiz, Türkiye'yi temsilen seçilecek görevlinin, TBMM onayıyla belirlenmesidir. Böylece, Gazze meselesi hükumetin dar ideolojik çerçevesinin dışına çıkabilir ve Türkiye'nin milli birlik içinde yaklaştığı bir meseleye dönüşebilir.
En önemli meselelerden biri, ateşkesi korumak üzere, bir barış gücünün oluşması durumunda Türk askeri Gazze'de yalnız kalmamalı, mutlaka uluslararası bir ittifakın parçası olarak bölgede olmalıdır. Hiçbir asker ya da sivil görevlimiz, bu riskli bölgenin yükünü tek başına omuzlayacak şekilde konumlandırılmamalıdır. Ateşkes ile birlikte Türk-İsrail ticari ilişkilerinin yeniden başlaması gündeme gelecektir. İktidarın bu konudaki karnesi, herkesçe bilinen sır mahiyetindedir. Önden söylemek gerekiyor. Bu ilişkileri bir seferde başlatmak yerine, stratejik malların ticareti için, 2026 senesinin Ekim ayındaki İsrail seçimlerini beklemek yerinde olacaktır.
Ateşkes sonrası dönemde, İsrail'in sadece Gazze'nin değil, Suriye'nin de toprak bütünlüğü ve istikrarına tehdit haline gelmemesi için tutarlı ve uzun erimli bir diplomasi yürütülmelidir. Suriye'nin toprak bütünlüğü, bu anlamda hiçbir pazarlığın konusu edilmemelidir. Son olarak Türkiye, Filistin halkının yanında olmakla birlikte, Hamas dahil, hiçbir örgütün hamiliğine soyunmamalıdır. Hamas'ı, Türkiye'ye raptetmeye dönük potansiyel bir uluslararası ajanda mevcuttur. Kısa vadede işe yarar bir propaganda malzemesi olarak görülebilecek bu tür politikalar, uzun vadede altından kalkılamaz krizlere sebebiyet verebilir.
"Siz hala bu millete maraba muamelesi yapmayı sürdürecek misiniz"
Sözlerime başlarken, Büyük Atatürk'ten yaptığım alıntıda olduğu gibi, milli siyaset, hayalperestlikten uzak durmak, rastgele sonu gelmez emeller peşinde milleti meşgul etmemek ve zarara uğratmamaktır. İktidardakilere diyeceğim şundan ibarettir: Bir kez daha bu milleti ne meşgul edin, ne zarara uğratın. Artık akıllanın da her şeye Türk milletinin gözüyle bakın.
Türk milletinin menfaati için bakın, Türkiye Cumhuriyeti'nin bekası için bakın! Bu arada merak ettiğim bir şey var. Bu Amerika'ya gidince ne oluyor anlayabilmiş değilim. Ne yapıyorlar, çip mi yerleştiriyorlar, aşı mı yapıyorlar? Türkiye'nin ve Türk milletinin bekasına göz dikmiş teröristlerin destekçisi ABD, Batı Trakya'da sessiz sedasız devasa üsler kurduran ABD, Mavi Vatan'da karşımıza çıkanları destekleyen ABD, parasını ödediğimiz savaş uçaklarını bile vermeyen ABD, 'Akıllı ol' diye mektup yazan ABD, Terörist Fetullah Gülen'i yıllarca koruyup kollayan ABD. Üstelik tüm bunları, her konuşmasında üstüne basa basa anlatan da Erdoğan.
Sonra bir Washington ziyareti, LPG satıyorum alacaksın diyen Trump, YPG'ye dokunma diyen Trump, 'Bazı isteklerim var, onları yaparsa Erdoğan harika biri olur' diyen Trump. Sonra Erdoğan harika biri, beni hiç kırmadı, ne istediysem yaptı diyerek dünyanın gözü önünde bu ülkenin Cumhurbaşkanı'nı küçük düşüren Trump. Tüm bunlara rağmen, bir anda stratejik ve kıymetli müttefikimizdir denilen de ABD. Sizce bu işte bir gariplik yok mu? Buradan soruyorum; Trump'ın gözündeki harikalığınız nereden geliyor Sayın Erdoğan? Bu millet sizin 'Ne isterlerse vermenizden' çok çekti, çekmeye devam mı edecek Sayın Erdoğan? Siz hala bu millete önüne gelene her istediğini verecek maraba muamelesi yapmayı sürdürecek misiniz? Yoksa büyük bir devletin yöneticisi olarak devlet adamı vasfına sahip olmaya gayret edecek misiniz?"
"İngiliz Mehmet bey Cumhur AŞ'nin CEO'su gibi"
Bütçe görüşmeleri yaklaşırken, maaşlara zam beklentisi ve milletin altında inim inim inlediği enflasyon kadar, üreticilerin içine hapsedildiği açmazın da hiçbir çözüme kavuşturulmadığını, reel sektörün yıllardır can çekiştiğini belirten Dervişoğlu, "Herkesin, bir eli yağda, bir eli balda sandığı sanayicilerimizden bahsediyorum. Reel sektörün, çözümsüz bırakılan sorunları hükümetin umurunda olamasa da sanayicimizi adeta felç etmiştir. Erdoğan'ın daha önceki hazine ve maliye bakanları gibi, İngiliz Mehmet bey de; Cumhuriyetin bir bakanı gibi değil, Cumhur AŞ'nin CEO'su gibidir. Memleketin insanıyla, emekçisiyle, esnafıyla, üreticisiyle ve sanayicisiyle bağı tamamen kopmuştur" ifadelerini kullandı.
Görüştükleri reel sektör temsilcilerinin anlattıklarına göre, finansmana erişim sorunları nedeniyle nakit akışlarının alt üst olduğunu, her geçen gün işletme sermayesi yetersizliğinin arttığını söyleyen Dervişoğlu, şunları kaydetti:
"Her yeni güne bir konkordato başvurusu ya da kararı haberi ile uyanmamız bundandır. Geride bıraktığımız 2025 Eylül ayında tüm zamanların rekoru kırılmıştır. Yılın ilk üç çeyreğinde; 'iflas kararı' verilen dosya sayısı, geçtiğimiz yıla oranla, yüzde 117, artmıştır. Tekrarlıyorum; yüzde 117 artmıştır. Türkiye'de, şirket iflasları Cumhuriyet tarihimizin rekor seviyelerine ulaşmıştır. Yürütülen sıkı para politikası, yüksek faiz oranları ve azalan alım gücü, hem vatandaşın hem de şirketlerin kredi ve kartı ödemelerini imkansız hale getirmiştir. Takipteki alacaklar hızla artmış ve bu konuda da Cumhuriyet tarihi rekoru kırılmıştır. Eylül 2025 itibarıyla, takipteki toplam alacak bakiyesi; 489,3 milyar liradır. Geçtiğimiz yıla oranla, yüzde 86'lık bir artış söz konusudur. Tekrarlıyorum, yüzde 86'lık bir artış söz konusudur. Türkiye ekonomisinin üretim gücü olan reel sektöre; artık, finansman değil politika kaynaklı bir daralma yaşatılmaktadır. Rasyonel zemine dönüş söylemiyle yola çıkan, Mehmet Şimşek liderliğindeki ekonomi yönetiminin sahada yarattıkları etki ve sonuç; Nakit sıkışıklığı, kredi tıkanması, iç talep çöküşü ve kurumlara güvensizliktir.
"Piyasa enflasyonundan bile daha yüksek seyreden bir güvensizlik enflasyonu vardır"
Bu baştan sona yanlış ekonomi politikalarının bedelini, reel sektör ödemektedir. Rekabetçi Kur seviyesi ile ihracatçımız rekabet avantajını yitirmiş, dayanacak gücü kalmamıştır. Bu arada reel sektör diyorum da reel sektör dediğimiz şey İstihdam demektir. İş demektir, aş demektir. Bu yaşananlar, sadece patron sorunu değildir. Bu, bedel ödeyecek olan emekçilerimizin de sorunudur. Mutfaktaki tencere sorunudur. Döviz kurunu yapay ve masraflı şekilde sürekli baskılayarak, enflasyonun düşürülemeyeceğinin, artık anlaşılmış olması gerekmektedir. Bu beyhude politikalar ile insanımızın ve piyasanın beklentileri kontrol altına alınamamaktadır. Ortada, piyasa enflasyonundan bile daha yüksek seyreden bir güvensizlik enflasyonu vardır. Ve her geçen gün daha da artmaktadır. Vatandaşın 12 aylık enflasyon beklentisi, yüzde 53 gibi çok yüksek bir seviyededir. Bugün, sözüm ona Eximbank aracılığıyla verilmesi planlanan teşvikler, yaşanılan bu büyük çaresizliğe çare değildir.
Siz, yüzde 3'leri konuşurken, ihracatçı mevcut halde, bunun çok daha üzerindeki rakamlara ihtiyaç duymaktadır. Yandaşa peşkeş çekmekten, iktidarın leşçilerini beslemekten, gerçek üreticiye ve sanayiciye verecek kaynak kalmamıştır. Döviz kuruna saplanmışsınız çünkü takviminize yaydığınız siyasi operasyonlar için biriktirip her operasyonda, milyarlarca doları, gözünüzü kırpmadan birkaç saatte harcayıp yakıyorsunuz. Bugün reel sektörün, iktidara olan tepkisi; sadece döviz ve faizle ilgili değildir. Başta söylediğim gibi; görülmemek, duyulmamak, ciddiye alınmamakla ilgilidir. Sayın Erdoğan, toplantı düzenlediği kontrollü salonlarda kendisine ve kurmaylarına alkış aldığını zannederken, asıl gerçekler o salonların fuayesinde sessiz çığlıklar olarak, kulaktan kulağa eğilerek fısıldanmaktadır. Devletin vatandaşına, Vatandaşın da devletine güvenini yitirdiği günümüzde; yarım asrı devirmiş sanayi devleri üretimlerini başka ülkelere taşımaktadırlar. Memlekette kalanlar da üretimlerini yavaşlatmıştır. Küçük işletmeler, kepenk indirmektedir. Bugün yüzde 30'lu rakamlardan bahsedilen işsizlik, işte bunun doğal sonucudur. İşçi için de, işveren için de, hakeza işsizler için de sabretme sınırı tükenmiştir. Bu ülkenin üreticisi, sanayicisi, emekçisi artık sabır telkini değil, çözüm istemektedir. Türkiye'm ve insanımız bu kadar acıyı hak etmemektedir.
Siz, yüzde 3'leri konuşurken, ihracatçı mevcut halde, bunun çok daha üzerindeki rakamlara ihtiyaç duymaktadır. Yandaşa peşkeş çekmekten, iktidarın leşçilerini beslemekten, gerçek üreticiye ve sanayiciye verecek kaynak kalmamıştır. Döviz kuruna saplanmışsınız çünkü takviminize yaydığınız siyasi operasyonlar için biriktirip her operasyonda, milyarlarca doları, gözünüzü kırpmadan birkaç saatte harcayıp yakıyorsunuz. Bugün reel sektörün, iktidara olan tepkisi; sadece döviz ve faizle ilgili değildir. Başta söylediğim gibi; görülmemek, duyulmamak, ciddiye alınmamakla ilgilidir. Sayın Erdoğan, toplantı düzenlediği kontrollü salonlarda kendisine ve kurmaylarına alkış aldığını zannederken, asıl gerçekler o salonların fuayesinde sessiz çığlıklar olarak, kulaktan kulağa eğilerek fısıldanmaktadır. Devletin vatandaşına, Vatandaşın da devletine güvenini yitirdiği günümüzde; yarım asrı devirmiş sanayi devleri üretimlerini başka ülkelere taşımaktadırlar. Memlekette kalanlar da üretimlerini yavaşlatmıştır. Küçük işletmeler, kepenk indirmektedir. Bugün yüzde 30'lu rakamlardan bahsedilen işsizlik, işte bunun doğal sonucudur. İşçi için de, işveren için de, hakeza işsizler için de sabretme sınırı tükenmiştir. Bu ülkenin üreticisi, sanayicisi, emekçisi artık sabır telkini değil, çözüm istemektedir. Türkiye'm ve insanımız bu kadar acıyı hak etmemektedir.
"Mehmet Şimşek'e buradan tavsiyem; kovulmadan, istifa etmesidir"
2,5 yıldır süren bu azap ekonomisi programının da yönetim kadrolarının da kullanım süresi bitmiştir. Bugüne kadar tutmamış olan plan ve programların, bundan sonra da tutacağı yoktur. Ekonomi yönetiminin bekçiliğini yapan Mehmet Şimşek'e buradan tavsiyem; kovulmadan, istifa etmesidir. Çünkü ekonomi yönetiminin gizli kahramanı ve iradenin asıl sahibi Erdoğan, kendisini affetse bile, millet onu affetmeyecektir. Artık Londra bileti almasının zamanı gelmiştir. Kendisine tavsiyem, biletini de erken rezervasyonla tek yön almasıdır. Hazır ekonomiden bahsetmişken doların 10 lirayı geçmeyeceğini iddia eden Damat Bakanın, bir de Enerji bakanlığından kalma 'Yaz Saati Uygulaması' var. Hatırlıyorsunuz değil mi dolar 10 lirayı geçmeyecek diyordu. Dolar 10 lirayı geçeli 32 lira daha oldu. Bugün dolar 42 lira. Çalışanlarımızı, memurlarımızı, en çok da çocuklarımızı zifiri karanlıkta güne başlatan o kötü miras halen yerinde duruyor. Uzmanlar; biyolojik saatin ve vücut dengesinin bozulduğunu, bağışıklığın düşüp, hastalıkların yayıldığı gerçeğini bilimsel olarak ortaya koyuyorlar. Güne karanlıkta başlayan insanımızda, ne moralden ne mutluluktan ne de umuttan eser kalmıyor. Ezcümle, enerji tasarrufu diye başlanan bu saçmalık memlekette de, millette de enerji bırakmadı. Bu 9 yıllık yanlıştan artık derhal dönülmesi gerekmektedir. Tebessümü haram ettiğiniz bu millete, bari günün aydınlığını çok görmeyin. Gelin bütçe görüşmeleri başlamadan bu sorunu çözelim. Konuyla ilgili atılacak her adıma İYİ Parti olarak destek vermeye hazırız."
"Çeteler cinayet ve yaralamayı ihale düzenler gibi organize ediyor"
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, şehirlerde çetelerin, mahalleleri, semtleri parsellediğini, uyuşturucu ve sanal kumar ağlarının kurulduğunu, çetelerin, cinayet ve yaralamayı ihale düzenler gibi organize ettiklerini, dükkanlara, arsalara, işletmelere çöktüklerini söyledi.
Dervişoğlu, "Bu suçların insan kaynağını ise gençlerimizden devşiriyorlar. Lise hatta, ortaokul çağındaki evlatlarımızdan, yani hem fail hem kurban konumunda olan ortak geleceğimizden bahsediyorum. Size bir örneği hatırlatayım. Geçtiğimiz ay İzmir Balçova'da karakola silahla saldıran 16 yaşındaki bir lise öğrencisiydi. 3 şehit verdik. 16 yaşındaki çocuğu internet üzerinden bir İranlı yönlendiriyor. Aynı İranlı ile bağlantılı iki çocuk daha eylem yapamadan yakalandı. Şimdi buradaki mesele şu; sen devlet olarak bu çocukları doğru eğitip, doğru yönlendiremiyorsun. Ama elin İranlısı, uzaklardan senin evlatlarını kirli ağına düşürebiliyor. Çünkü sen başkalarının evlatlarıyla meşgulsün. Çünkü sen makam hesaplarıyla meşgulsün. Çünkü sen bu memleketin evlatlarına kastetmiş teröristlere itibar iadesiyle meşgulsün" diye konuştu.
"Türkiye'yi Latin Amerika'nın yolsuz ve kuralsız ülkeleri gibi yönetmeyin"
Yoksulluk derinleştikçe, gelir adaletsizliği arttıkça, Türkiye'nin daha önce yaşamadığı ölçekte bir "gettolaşmaya" şahit olunduğunu ifade eden Dervişoğlu, şöyle devam etti:
"Ne Milli Eğitim ne Gençlik Spor ne de Aile Bakanlıkları, beyhude ve partizan propagandalardan başlarını kaldırıp işlerini yapmadıkları için bu çocuklarımız, okuyarak, ter akıtarak, liyakatle erişecekleri iyi bir hayat imkânı arayışından vazgeçmişler. Tüketime indirgediğiniz hayatlarında döşediğiniz yol taşları gençlerimizi, en kısa, en kuralsız ve sonu olmayan yollara saptırmaktadır. Daha önce defalarca bu kürsülerden iktidarı defalarca uyardım. Türkiye'yi Latin Amerika'nın yolsuz ve kuralsız ülkeleri gibi yönetmeyin diye. Ne kentleşme anlayışınız bir şeye benziyor ne istihdam politikanız, ne milli eğitim ne de gençlik ve kültür.
Sahte eğitimle diploma üretilebilen bir ülkede suçluların muteber ilan edildiği bir devlet anlayışı içerisinde, dahası, suçun cezasız kaldığı, cezaların da suç uydurularak verildiği bir ülkede devlet büyükleriyle fotoğrafların, şuç şebekelerinin karargahlarının duvarlarını süslediği bir ülkede, suçu kötü bir istisna olmaktan çıkartıp, makbul ve meşruymuş gibi yücelttiniz. Bazı çevrelere adeta suç işleme imtiyazı tanıdınız. Dosyası suç ansiklopedisine dönmüş nice caniyi salıverip, yerlerine akademisyen, yazar, gazeteci, belediye başkanı, size itiraz eden kim varsa hapishanelere doldurdunuz. Diplomanın değersizleşmesinin neye mal olabileceğini hiç düşünmediniz. Evlatlarımızın kaderini yıllarca, menşei malum cemaatlerin insafına bıraktınız, sanata sansür koydunuz, spora şike soktunuz. Yüz milyonlarca dolar gençlik fonunu, çocuklarımızın geleceği için harcamak yerine, şımarık yandaşlarınızın veletlerinin yiyip içip gezmesine, pudra şekerlerine vakfettiniz. Binlerce evladımızı mülakatlardan eleyip, işsizliğin ve hayat kaygısının pençesine attınız. Şimdi zehirli meyvelerini hep birlikte topluyoruz.
"Uyuşturucu okul önlerinde, kumarhaneler telefonların içinde"
İşte terörsüz Türkiye. Öcalan canisinin barış güvercini, PKK'nın muhatap kabul edildiği Türkiye'de, mangalda yakılıp, propaganda filmi çekilen silahlar, sokaklarda çocukların elinde. Uyuşturucu okul önlerinde, kumarhaneler telefonların içinde. Bu bir terör değil de nedir? Yarın bu çeteler kartelleşip, iyice semirdiğinde mi bu konuya el atacaksınız? Kaş yapayım derken, göz çıkarmak diyeceğim ama bunların kaş yapmak dertleri de yok. Her şey en kötü aşamaya gelmeden, devlet yönettiklerini hatırlamıyorlar. Devleti hatırladıklarında da devlet elden gider diye değil, oturacak makamımız kalmaz diye, son dakika pansuman yapıyorlar.
Bugün Suriye'deki tüm hesap da aynı şekilde, PKK'nın Suriye kolu olan YPG'nin varlığı üzerine dönüyor. Bizden başka soran, sorgulayan yok. Bunu da Devlet bekası diye pazarlayıp duruyorlar. Halen komisyonculuk oynuyor, Saraydan arta kalırsa diye kırıntı bekliyorlar. İmralı canisi 'silah bırakacaklar' dedi diye kendi kendilerini kandırıyorlar, buna Türk Milletini de ikna etmeye çalışıyorlar. Sonuç? Bırakın YPG'nin silah bırakmasını tam da onları eğitip donatanların olmasını istediği gibi, Suriye ordusu YPG'leşiyor. Dün FETÖ ne istediyse verenler, aslında FETÖ'ye değil, ABD'ye verdi. Trump'ın defalarca dile getirdiği gibi, ne zaman bir desteğe ihtiyacı olsa fazlasıyla verdi. Maden, gümrük tarifesi, hepsi cabası. Bir tek bu milletten mahrum etti o büyük himmetini. İmralı partisi ve onun ulaklarını da o himmetinden mahrum bırakmıyor. Öyle ki, o terör şımarıkları da teröristbaşı medyadan rahatsız oluyormuş diye hepi topu bir avuç kalan gerçek gazete ve televizyonları aba altından tehdit ediyorlar. 26 senedir nedamet getirmemiş bir katil ve onun uşakları, elbet şecaat arz ederken sirkatin söylüyorlar.
"Siyasetimizi sıkıştırmak isteyenlere inat genişleteceğiz"
Tüm bu rezalet sahnesi, Cumhuriyet düşmanlığının aldığı mesafenin göstergeleridir. İnsan gibi başımızı sokacak bir ev bulamıyorsak, biri parasını koyacak yer bulamazken, bir diğeri halk ekmek kuyruğu bekliyorsa, biri pasaportunda mühür basılmadık yer bulamazken, bir diğeri, memleketine bile gidemiyorsa, birinin evladı okumak için inşaatta amelelik yapmaya mahkûm bir diğeri ise yurt dışında okul beğenmiyorsa, Cumhuriyet zordadır demektir. Çünkü Cumhuriyet, tüm düşmanlarına inat, eşitliktir. Makulde buluşmaktır, dengedir. Haramdan sakınmak, helal ekmek yemektir. Hukuksuzlukları sumen altı etmemek, yoksullukları görmezden gelmemek, gözünün arkada kalmamasıdır, Cumhuriyet. İşte bizim mücadelemizin gayesi budur. Siyasetimiz budur. Milli olan siyaset de budur. Arayışımız, çağrımız, muhalefetimiz ve milletle ittifakımızın özü budur. Bu sebepledir ki, siyasetimizi sıkıştırmak isteyenlere inat genişleteceğiz. İşte bu yol, milletimizle ittifakımızın, bu yol, milletimizle iktidarın, bu yol, Türk Milletinin istiklalilin yoludur. Kapımız herkese açıktır, alın terimizi de ekmeğimizi de bölüşerek, bölüştükçe çoğalarak bu parantezi, açanların üzerine kapatacağız. Bakın söylüyorum bu parantezi onlar açtı biz kapatacağız. Tek adam Cumhuriyetinin tebaası olmayacağız, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yurttaşı kalacağız."
"Sözleri ihanet, ikametleri kandil, pusulaları İmralı'dır bu alçakların"
Dervişoğlu, İYİ Parti Grup Başkanvekili Turhan Çömez ile TBMM Başkanvekili Pervin Buldan arasında dün TBMM Genel Kurulu'nda yaşanan tartışmaya da değinerek, "Büyük Türk Milleti sana sesleniyorum: Had bilmezlik öyle büyük ki, şımarıklık öylesine derin ki, bugün kendilerini savundukları noktada sorsanız, '50 yıl boyunca katliamları demokrasi için yaptık, uyuşturucu ticaretinden kazandığımız parayı da barış için harcadık' diyecekler neredeyse. Görüyorsunuz değil mi Meclis kürsüsünde. Hiç sanki bunlar teröre bulaşmamış, 50 bin insanımızın katiline 'kurucu önder' derken hiç bir utanma belirtisi dahi göstermeden bunları söylemeye ve barış için, bu ülke için mücadele ettiklerini ifade ediyorlar. Siz bu milletin başına bela olan bir terör örgütünün siyasi uzantısısınız. En az onlar kadar da alçaksınız. Böylesine arsız, böylesine yüzsüzsünüz. Önderleri katil, sözcüleri müptezel, zihinleri kiralık, ruhları satılık, elleri kan, sözleri ihanet, ikametleri kandil, pusulaları İmralı'dır bu alçakların" diye konuştu.
"Kaya gibi duran milletvekillerimizi ve parti grubumuzu da tebrik ediyorum"
Müsavat Dervişoğlu, dün Meclis Genel Kurulu'nda yaşananların, ihanetin geldiği boyutu bir kez daha gösterdiğini belirterek, şöyle devam etti:
"Grup Başkanvekilimiz Sayın Turhan Çömez, İmralı'daki alçak teröristten mesaj getiren Başkanvekiline bir hatırlatmada bulundu. Dedi ki; 'Siz Atatürk'ün oturduğu koltukta oturuyorsunuz. 50 bin kişinin katili alçak Öcalan'ın mesajını taşımak sizin haddiniz değil'. Bu haklı uyarının sebebini biliyorsunuz. Terörist Öcalan, medyanın dilinden rahatsızmış. Medya bizi hiç göstermiyor biz hiç rahatsızlığımızı ifade ettik mi? Hiç dedik mi ki; şu medya bizi gösteriyor bu göstermiyor... Siyaset mühendisliğinin kumpası içerisinde üzerimize oyunlar oynanıyor ve bunun arka planında medyanın parmak izleri falan var dedik mi? Biz görmüyor muyuz bunları? Ama biz demokrasiyi savunuyoruz, hukuku savunuyoruz. Biz bu milletin vicdanına güveniyoruz. Yazmayan gazeteler, göstermeyen televizyonlar olsa bile milletin kalp gözüne güvenerek siyaset yapıyoruz. 'Millet bizi görecektir' diye biliyoruz. O görmezden geldikleri birgün bir şey olunca onlar düşünsün biz değil.
Terörist Öcalan, medyanın dilinden rahatsızmış. Öcalan diyor ki, 'Bunları konuşturmasınlar yani Müsavat Dervişoğlu konuşmasın, İYİ Parti konuşmasın, bunlara muhalif olanlar aleyhlerinde laf etmesin istiyorlar. Bunun için de iktidar devreye girsin istiyorlar. Her zaman olduğu gibi yine hükümete sığınıyorlar. Kimin kimle ortak olduğunun delilidir bu. Meclis Başkanvekili sıfatıyla bunu yapıyor. Gerçi bunun yabancısı değiliz. Erdoğan'da AK Parti Genel Başkanı sıfatıyla saldırıyor cevap verince Cumhurbaşkanı kalkanıyla kendini savunuyor. Devlet makamları hainlere vermemelidir değerli arkadaşlar. İYİ Parti grubu bu duruma ititraz etti. Kaya gibi duran milletvekillerimizi ve parti grubumuzu da tebrik ediyorum.
"Türk Milleti olmakta biz diyemeyenler, ihanette biz oldular"
Terörist Öcalan medyaya sansür istedi, ulağı Meclis'te bize sansür uygulamaya kalktı. Dün o oturumda bir gerçek bir kez daha gözler önüne serildi. Türk Milleti olmakta biz diyemeyenler, ihanette biz oldular. Bize karşı birleştiler. Aynılar aynı yerde buluştu. Nerede buluştu, ihanette buluştu. Öcalan'a alçak dediğimiz için başlayan tartışmaya, Cumhur Koalisyonun üç ortağı da aynı tepkiyle 'Biz' dediler. Muhabbetiniz bol olsun, birliğiniz beraberliğiniz de boynunuza asılsın. O yüzden bu ihanet ağına karşı haykırıyoruz ve diyoruz ki; Siz hepiniz biz tek! Buyrun gelin. Bu ülkenin vatandaşına, askerine, polisine, işçisine, mühendisine, öğretmenine, hatta kundaktaki bebesine silah sıkanlar katildir, teröristtir, alçaktır, haindir. İşbirlikçisi de haindir. Alkış tutanı da haindir. Ortağı da haindir. Barış deyip, ihanet kusanlara da demokrasi deyip, medyaya ayar isteyen Stalin artıklarına da onlara arka çıkıp, yoldaşlık eden mankurtlara da hatırlatıyorum: Allah'ın izniyle ve milletin iradesiyle bu devran dönecektir. İYİ Parti milletin Meclisi'nde bugün millet vicdanının sesidir. Yarın milletin iktidarı olacaktır. Kısmaya çalıştığınız ses, Türk Milletinin sesidir. O sesi kısmaya kalkarsanız, bir daha oturmamak üzere ayağa kalkarız. Ben Müsavat Dervişoğlu, İYİ Parti hareketinin lideri olarak diyorum ki; o gün geldiğinde; hiçbir Saray odası, hiçbir Kandil Mağarası, hiçbir İmralı zindanı sizi kurtaramaz! Bugün umuduz, yarın gerçek andolsun ki, o gün mutlaka gelecek."
"Pervin Hanım da bu aralar çok alıngan"
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, grup konuşmasının ardından basın mensuplarının sorularına yanıt verdi. Dervişoğlu, bir gazetecinin, "Dün TBMM Genel Kurulu'nda, TBMM Başkanvekili Pervin Buldan, Gaziantep Milletvekiliniz Mehmet Mustafa Gürban'ın kendisine cinsiyetçi bir mesaj attığını söyledi" demesi üzerine, "Pervin Hanım da bu aralar çok alıngan. Ben zaten iyi bir sosyal medya kullanıcısı değilim" dedi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.