Yüce Allah ilahi bütün buyruklarında zerre kadar iyilik ya da zerre kadar kötülüğün karşılıksız bırakılmayacağını beyan etmiştir.
Zilzal sûresindeki beyan açık ve nettir:
"Yerküre kendine has sarsıntısıyla sallandığı/Toprak ağırlıklarını dışarı çıkardığı/Ve insan "Ne oluyor buna!" dediği vakit/İşte o gün (yer) haberlerini anlatır/Rabbinin ona bildirmesiyle/O gün insanlar amellerini görmeleri (karşılığını almaları) için darmadağınık geri dönüp gelirler/Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür/Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür". (Zilzal/1-8)
Hayrın ve şerrin taktirinin Allah'tan olduğu muhakkaktır. Fakat hayır ve şerrin kimin elinde yaratılacağı yani bu fiillerin kimlere nasip olması da işin farklı cephesidir.
Eğer bir kula Allah hayır murat etmişse, bu nasip de sıradan bir netice değildir. İşin evveli vardır, ahiri vardır. Allah kulunu farklı ortam ve imkanlarda imtihan ederek o kulun neye layık olduğunu tespit eder, sonra o kulun ne derece samimi olup olmadığını ezeli ve ebedi ilmiyle bilir ve karar kılar.
Bu konuda güzel bir atasözümüz vardır. "Biz seni düzde de gördük yokuşta da gördük."
Bu söz bir adamın her türlü imkânda denendiğini ve ortaya koyduğu tavrın yerleşik bir ahlak haline geldiğini beyan sadedinde söylenmiştir.
Adam cimridir. Varken vermemiş, yokken de "ah bende olsa bak nasıl verirdim" diye caka satmaya kalkar. Onu bilen biri de hemen lafı çakar "biz seni düzde de gördük yokuşta da gördük."
Allah kulunu varlıkta, yoklukta; darlıkta, bollukta denemiştir. Onun karnesi Allah'ın yanında, meleklerin zaptındadır.
Allah kulunun gerçek niyet ve gayretini bilince, onun azını çoğa, yok olanını vara çevirecek kudrettedir. Kişi Allah'ın lütfunu kazanmışsa; Allah'ın merhameti, kendine giden yolu onu kolay eder, yardım eder, tecellilerle onu nasiptar eder.
Bu sebeple sakın ha sakın kimseler yaptığı iyiliklerin hem boşa gideceğini zannetmesin hem de bu iyilik sürecinin devamının kendinin elinde olduğunu zannetmesin. Veren Allah, alacak olan da Allah'tır.
İşin sırrı edeptedir. Kötülüğü kendinden, iyiliği Allah'tan olduğu edebi ve nezaketi insana çok şey kazandırır. Bir kimse yaptığı iyiliği nefsine mal edip de Allah'ı unutursa bir tokat yer, soluğu kör karanlıklarda bulur.
Bu sebeple Peygamberimizin Hz. Muaz'a yaptığı hatırlatmayı beynimizin bir köşesinde sürekli canlı tutmalıyız.
Peygamberimiz ile Hz. Muaz aralarında geçen bir sohbette "Muaz! Vallahi seni gerçekten seviyorum" buyurdu. Sonra sözüne şöyle devam etti: "Muaz! Her namazdan sonra şu duayı mutlaka okumanı tavsiye ediyorum: Allahümme einnî ala zikrike ve şükrike ve hüsni ibadetik: ("Allah'ım! Seni anıp zikretmek, nimetine şükretmek, sana layık ibadet etmek için bana yardım eyle!") (Ebu Davud, Vitir 26).
Yani diyor ki Efendimiz; zikri, şükrü ve ibadeti bile yapabilmeniz için mutlaka Allah'ın yardımına muhtaçsınız!
Nefsimize uyup da yapabildiğimiz iyiliği kendimize mal etmeme nezaketini göstermemiz konusunda da yine yüce Allah Kur'an'da bizi uyarıyor. Nasibi yaratan Kendisinin olduğunu A'râf Sûresi 43. ayette hatırlatıyor:
"(Cennette) onların altlarından ırmaklar akarken, kalplerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız. Ve onlar derler ki: "Bizi bu nimete kavuşturan Allah'a hamdolsun! Allah bize bahşetmeseydi biz kendiliğimizden elde edemezdik. Hakikaten rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler." Onlara, "İşte size cennet! Yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık o size verildi" diye seslenilir.
Allah, iyilik yapabilmeyi, iyilik yapmanın şuurunu, iyiliği nasip edenin Kendisi olduğunu; fikrimizden gönlümüzden çıkartmasın. Nasibimizi daim, imanımızı kaim, yolumuzu daim eylesin.
- ‘Haydar Hoca ezber bozandı’ / 17.04.2024
- Ölüm sende dirildi / 16.04.2024
- Sensiz zifiri karanlıklardayız / 15.04.2024
- Şevval orucu ve kurtuluş namazı hakkında / 13.04.2024
- Bayramı fırsat bilmelidir / 09.04.2024
- Elveda ey Ramazan / 08.04.2024
- ‘Oldum’ diyen insan azarmış / 06.04.2024
- Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır / 05.04.2024
- Konjonktürel değişim! / 04.04.2024