Güneş ışıklarını saçıyor ve bitkiler büyüyor, hayvanlar bitkileri yiyor ve bizler de hayvanların süt ve etinden yararlanıyoruz. Öyleyse, güneş, bitkiler ve hayvanlar insanların ihtiyacını karşılıyor. Eğer Güneş olmasaydı, bitkiler büyümeseydi, hayvanlar da olmasaydı ne olurdu? Eğer bizimle diğer varlıklar arasındaki bu ilişki düzeni olmasaydı, elbette ki hayat düzeni olmazdı. Bizim bu gereksinimlerimizi kim önceden biliyordu?
O "Alîm" midir? "Kadir" midir? Eğer Alîm olmasaydı bilemezdi. Eğer Kadîr olmasaydı yapamazdı. Evet, o hem Alîm'dir hem Kadîr'dir. O "Allah"tır. O hem "Rahman" hem "Rahim"dir.
Rabbimizin bunca rahmet ve nimetine karşılık gerçekten yeterince şükrediyor ve emirlerine uyuyor muyuz? Ediyoruz diyorsak; dünyada vuku bulan onca deprem, doğal felaketler, savaşlar, belalar vb. olayların sebepleri nedir? Bu sorunun cevabı Kur'an-ı Kerim'de şöyle karşılık buluyor:
"Ey insanlar! Sizi de, sizden öncekileri de yaratan Rabbinize ibadet ediniz ki korunup sakınanlar olabilesiniz. Öyle (bir Rab) ki, yeryüzünü size bir döşek, göğü bir kubbe kıldı. Gökten su indirdi ve onunla size (çeşitli) meyvelerden (türlü türlü ürünlerden) rızık çıkardı. Artık sizde bildiğiniz halde (nankörlük ederek) Allah'a gizli (ve aşikâr) eşler (ve benzerler) koşmayın." (Bakara, 21-22).
"(Azap konusunda) Emrimiz geldiği zaman onların (Lut kavminin) şehirlerinin altını üstüne çevirdik ve üzerlerine istif edilmiş taşlar yağdırdık." (Zariyat, 33-34).
"Onlar (Nankör ve isyankâr Sebe halkı) Allah'a itaatten yüz çevirdiler, biz de onlara yıkıcı seli gönderdik." (Sebe, 16). Hz. Süleyman döneminde; Aden şehrinde bir baraj yapılmasını, Umman Denizi tatlı suyunun geniş bir haliç kanalı açılarak Hint şehrine götürülmesini emreder. Bu baraj yapılır ve su götürülür. Suyun meydana getirdiği hayat kaynağı, kanalın sağ ve solunda takriben beş yüz km. mesafeye kadar bir alanı sular ve burada verimli araziler oluşur. Halk tarımdan zenginleşir. O zenginliğin getirdiği nimetten sonra halk azgınlaşır ve sapar. Bu dönem Peygamber Hz. Salih'in dönemidir. Azan halkı Salih Peygamber ıslah edemeyince, Allah Teâlâ, barajın yıkılmasını murat eder, o baraj seddi yıkılır ve o kavim helak olur.
Âd kavmine gelince? "Onlar, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve 'bizden daha güçlü kim vardır?' dediler. Onları yaratan Allah'ın kendilerinden daha kuvvetli kudretli olduğunu görmediler. İnkâr ve tekebbürlerinden dolayı, dünya hayatında onlara rezillik rüsvalık azabını tattırmak için onların üzerlerine kasırga gönderdik." (Fussilet, 13-14). Semûd kavmine gelince? "Kendilerine doğru yolu gösterdikse de onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Bu sebeple kazanıp elde ettiklerine karşılık aşağılayıcı azap yıldırımı onları yakalayıverdi." (Fussilet, 15-17). Semûd kavmine azap olarak soğuk kasırgalar gönderildi ve helâk oldular.
"Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi Cehennem ateşinden koruyun ki onun yakıtı insan ve taştır; üzerinde kaba yapılı sert tabiatlı görevli melekler bulunuyor; Allah'ın kendilerine emrettiği hususlarda O'na karşı gelmezler; emrolundukları şeyleri (kusursuz) yerine getirirler." (Tahrim, 6). Bu ayet nazil olduğunda Resûlullah'ın (s.a.a.) yanında bulunan bir adam ağlamaya başladı. Resûlullah, neden ağladığını sorunca; şöyle dedi: "Ya Resûlallah! Akrabalarımı çok nehyettim ama beni dinlemediler. Ona üzüldüm."
Resûlullah (s.a.a.) adama, "Üzülme, sen onlara Allah'ın emirlerini bildirmek ve sakındırdığından sakındırmakla yükümlüsün. Gerisi onlara kalmıştır" buyurdu.
Kıyamet gününde de dalalete düşenlere şöyle seslenilir: "Ey küfre sapanlar! Bugün özür dilemeye heveslenmeyin. Çünkü ancak yapageldiğinize karşılık cezalandırılacaksınız." (Tahrim-7). Bu aşamada mücrim günahkârlar ateşe atılırken mazeret beyan etmek isterler ancak onlara denir ki: Artık sizin için mazeret kalmamıştır.
Ey insanlar! Bilesiniz ki: "Başınıza gelen her musibet, ellerinizle işleyip kazandığınız (günah ve kötülükler) yüzündendir. (Bununla beraber Allah) çoğunu affeder." (Fussilet, 30).
Bu tür hadis ve ayetler insanların ibret alıp uyanması ve hak yola geri dönmesi içindir. O halde bu acı felaketlerin bir kısmı gerçekte Allah'ın bir uyarısıdır.
O "Alîm" midir? "Kadir" midir? Eğer Alîm olmasaydı bilemezdi. Eğer Kadîr olmasaydı yapamazdı. Evet, o hem Alîm'dir hem Kadîr'dir. O "Allah"tır. O hem "Rahman" hem "Rahim"dir.
Rabbimizin bunca rahmet ve nimetine karşılık gerçekten yeterince şükrediyor ve emirlerine uyuyor muyuz? Ediyoruz diyorsak; dünyada vuku bulan onca deprem, doğal felaketler, savaşlar, belalar vb. olayların sebepleri nedir? Bu sorunun cevabı Kur'an-ı Kerim'de şöyle karşılık buluyor:
"Ey insanlar! Sizi de, sizden öncekileri de yaratan Rabbinize ibadet ediniz ki korunup sakınanlar olabilesiniz. Öyle (bir Rab) ki, yeryüzünü size bir döşek, göğü bir kubbe kıldı. Gökten su indirdi ve onunla size (çeşitli) meyvelerden (türlü türlü ürünlerden) rızık çıkardı. Artık sizde bildiğiniz halde (nankörlük ederek) Allah'a gizli (ve aşikâr) eşler (ve benzerler) koşmayın." (Bakara, 21-22).
"(Azap konusunda) Emrimiz geldiği zaman onların (Lut kavminin) şehirlerinin altını üstüne çevirdik ve üzerlerine istif edilmiş taşlar yağdırdık." (Zariyat, 33-34).
"Onlar (Nankör ve isyankâr Sebe halkı) Allah'a itaatten yüz çevirdiler, biz de onlara yıkıcı seli gönderdik." (Sebe, 16). Hz. Süleyman döneminde; Aden şehrinde bir baraj yapılmasını, Umman Denizi tatlı suyunun geniş bir haliç kanalı açılarak Hint şehrine götürülmesini emreder. Bu baraj yapılır ve su götürülür. Suyun meydana getirdiği hayat kaynağı, kanalın sağ ve solunda takriben beş yüz km. mesafeye kadar bir alanı sular ve burada verimli araziler oluşur. Halk tarımdan zenginleşir. O zenginliğin getirdiği nimetten sonra halk azgınlaşır ve sapar. Bu dönem Peygamber Hz. Salih'in dönemidir. Azan halkı Salih Peygamber ıslah edemeyince, Allah Teâlâ, barajın yıkılmasını murat eder, o baraj seddi yıkılır ve o kavim helak olur.
Âd kavmine gelince? "Onlar, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve 'bizden daha güçlü kim vardır?' dediler. Onları yaratan Allah'ın kendilerinden daha kuvvetli kudretli olduğunu görmediler. İnkâr ve tekebbürlerinden dolayı, dünya hayatında onlara rezillik rüsvalık azabını tattırmak için onların üzerlerine kasırga gönderdik." (Fussilet, 13-14). Semûd kavmine gelince? "Kendilerine doğru yolu gösterdikse de onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Bu sebeple kazanıp elde ettiklerine karşılık aşağılayıcı azap yıldırımı onları yakalayıverdi." (Fussilet, 15-17). Semûd kavmine azap olarak soğuk kasırgalar gönderildi ve helâk oldular.
"Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi Cehennem ateşinden koruyun ki onun yakıtı insan ve taştır; üzerinde kaba yapılı sert tabiatlı görevli melekler bulunuyor; Allah'ın kendilerine emrettiği hususlarda O'na karşı gelmezler; emrolundukları şeyleri (kusursuz) yerine getirirler." (Tahrim, 6). Bu ayet nazil olduğunda Resûlullah'ın (s.a.a.) yanında bulunan bir adam ağlamaya başladı. Resûlullah, neden ağladığını sorunca; şöyle dedi: "Ya Resûlallah! Akrabalarımı çok nehyettim ama beni dinlemediler. Ona üzüldüm."
Resûlullah (s.a.a.) adama, "Üzülme, sen onlara Allah'ın emirlerini bildirmek ve sakındırdığından sakındırmakla yükümlüsün. Gerisi onlara kalmıştır" buyurdu.
Kıyamet gününde de dalalete düşenlere şöyle seslenilir: "Ey küfre sapanlar! Bugün özür dilemeye heveslenmeyin. Çünkü ancak yapageldiğinize karşılık cezalandırılacaksınız." (Tahrim-7). Bu aşamada mücrim günahkârlar ateşe atılırken mazeret beyan etmek isterler ancak onlara denir ki: Artık sizin için mazeret kalmamıştır.
Ey insanlar! Bilesiniz ki: "Başınıza gelen her musibet, ellerinizle işleyip kazandığınız (günah ve kötülükler) yüzündendir. (Bununla beraber Allah) çoğunu affeder." (Fussilet, 30).
Bu tür hadis ve ayetler insanların ibret alıp uyanması ve hak yola geri dönmesi içindir. O halde bu acı felaketlerin bir kısmı gerçekte Allah'ın bir uyarısıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ahmet Topacık / diğer yazıları
- Hz. İbrahim'in kavminden örnekler / 23.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-7 / 22.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-6 / 21.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-5 / 20.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-4 / 19.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-3 / 18.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-2 / 17.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-1 / 16.03.2017
- Harun Reşid ile İmam Musa Kâzım'ın (a.s.) tartışması-2 / 15.03.2017
- Harun Reşid ile İmam Musa Kâzım'ın (a.s.) tartışması-1 / 14.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-7 / 22.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-6 / 21.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-5 / 20.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-4 / 19.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-3 / 18.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-2 / 17.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-1 / 16.03.2017
- Harun Reşid ile İmam Musa Kâzım'ın (a.s.) tartışması-2 / 15.03.2017
- Harun Reşid ile İmam Musa Kâzım'ın (a.s.) tartışması-1 / 14.03.2017