Türk milleti, varlığına, vatanına, imanına ve geleceğine dönük somut tehdit ve çok açık tehlikeleri görmez oldu.
Kafa gözü körlüğü değil bu; daha vahim bir körlük.
Basiret bağlandı. Kalpler mühürlendi.
Böyle bir körlüğü tarih yazmamıştır.
Toplum, BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın on-onbeş hatta yirmi yıl öncesinden en hayati meselelerde yaptığı uyarı ve öngörüleri bir bir yaşıyor, yaşıyoruz? Millet, bırakın yapılan uyarılara kulak asmayı; bizzat yaşadığı tehditleri dahi görmüyor, duymuyor, hissetmiyor.
Toplumu adeta kalp körlüğü vebası yuttu.
Kalplerde bu derece kronik ve yaygın körlük, ancak iman ve İslam safından ciddi bir savrulma ile gerçekleşmiş olabilir.
Müslüman bir millet, kalbindeki köklü iman esaslarından birini veya birkaçını yitirmiş olursa, ancak böyle bir kalp körlüğü ve basiret bağlanması yaşanabilir.
Türk milleti, böyle bir fitneye, hiçbir yabancının baskısı veya oyunuyla kapılmaz. Bilakis Haçlı elemanlarından ve ecnebi misyonerlerden gelecek fitnelere karşı verdiği ve vereceği iman tepkisi ve refleks, onun basiretini daha da açar, kalbini güçlü kılar.
O halde içten illetler söz konusu? Müslüman kisveli batıllar, kalpleri işgal etti.
Prof. Dr. Baş, Hz. Peygamber'in fitneye dair hadislerindeki uyarıya dikkat çekerek; bu, Deccal fitnesidir, ahir zaman hadislerinde haber verildiği üzere Müslümanların bölük bölük Hristiyanların ve Yahudilerin safına kaymasıdır, der.
Ormanı kesen baltanın sapı nasıl ormandan ise; Müslümanların kalbini boşatan yaygın ve kronik fitnelerin başları da maalesef Müslüman kisvelilerdir.
Bu fitnenin post modern adı İslamcılar maharetiyle yutturulan Dinlerarası Diyalog'dur. Bu proje, 1965'deki II. Vatikan Konsili'nde Müslümanların içinden ayartılmış elamanlar vasıtasıyla 3. bin yılda Asya'nın Hristiyanlaştırılması için üretilmiş bir batıl ve şirktir.
Bu tezgah Türkiye'de özenle açıldıktan sonra?
Hz. Muhammed, Kelime-i Tevhid'den çıkartıldı.
Hz. Muhammed'in alemlere rahmet olması askıya alınarak, Medine dönemindeki Hristiyanların seslendirdiği ve Kur'an'ın batıl ilan ettiği İbrahimî dinler adresi yeniden türetildi.
Yegane hak din olan İslam, sair muharref akideler ve inançlarla eşleştirildi.
Hz. Peygamber'i Kelime-i Tevhid'den çıkartanlar; onun Ehl-i Beyti'nin safında yer almak yerine, onlara kılıç çeken Muaviye ve Yezid'in safında saf tuttular. İbrahimî din batılında buluşarak Hıristiyan ve Yahudilerle ittifak ve kardeşlik tesis edenler, Ehl-i Beyt sevdalısı Müslümanlara ABD ve Haçlı safında yer alarak savaş açtılar.
Maalesef Türkiye ve İslam dünyasında Milli Görüş'ten FETÖ'ye, cemaatlerden tarikatlara, diyanetinden siyasetine, hacısından hocasına geniş ve yaygın kesimler, kıratlarına göre bu Diyalog fitnesinin taraftarı, tezgahtarı ve taşeronu oldular.
Aynı çevreler, Amerika ve Vatikan sözcülüğü yaparak Prof. Dr. Baş'ı da hedef tahtasına oturttular.
Gönüllerden, başı Resulullah olan Ehl-i Beyt İslam'ı çekildi gitti; Müslümanlar eliyle Muaviye'nin saltanat dini, Ilımlı İslam, Vatikan İslam'ı, Amerikan İslam'ı kalplere ikame edildi.
Sarıklı ve takkeli şeytanlar, Müslüman Türk milletine Vatikan akidesini hak diye, hakikat diye, İslam diye yutturdular.
Toplum topyekun böyle geniş ve yaygın bir batıla tutuldu.
Toplum haktan saptı, adeta kalpler kör oldu? Fakat Zuhruf Suresi 37. ayetindeki mucizevi beyanda anlatıldığı üzere, insanlar hala kendilerini hidayette zanneder oldular.
Bu projenin hedefinde ise Türkiye ve İslam coğrafyasını işgal ve sömürmek vardır.
Nitekim İngiliz İstihbaratçı ve propagandist tarihçi Arnold J. Toynbee, 1960'larda, işgal ve sömürgeci güçlerin başı Amerika'ya şu çarpıcı tavsiyeyi yapar:
"Güney Müslümanlığı (Fas'tan Arabistan'a) bizim için tehlike olmaktan çıkmıştır. Bir şeyh satın alır, hepsini yönetirsiniz. Bizim için Kuzey Müslümanlığı (İstanbul'dan Buhara'ya Türk bölgesi) tehlikelidir. Bunlar, ilim ve hikmetle barışıktır. Dolayısıyla her zaman Atatürk gibi bir asi çıkarabilir. Önlemi şimdiden alınmalıdır."
Toynbee'nin korktuğu İslam, Türklerin gönül medeniyetini inşa eden Ehl-i Beyt İslam'ıdır.
Yani Ehl-i Beyt soylu Gazi M. Kemal Atatürk'ün yok olmuş bir imparatorluğun küllerinden koca bir devlet ve Cumhuriyet çıkartan imanı ve Ehl-i Beyt İslam'ıdır.
Prof. Dr. Baş'ın hayatıyla, ilmiyle, irfanıyla yaşadığı ve yeşerttiği İslam da budur.
Toplumun basiretinin açılması ve kalp körlüğünün gitmesi de ancak Ehl-i Beyt İslam'ıyla mümkündür.
Yoksa ne Muaviye'nin saltanat dini, ne de Amerika ve Vatikan'ın Ilımlı İslam'ı kalpleri körlükten kurtarmaz; daha beter kör eder.
Kafa gözü körlüğü değil bu; daha vahim bir körlük.
Basiret bağlandı. Kalpler mühürlendi.
Böyle bir körlüğü tarih yazmamıştır.
Toplum, BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın on-onbeş hatta yirmi yıl öncesinden en hayati meselelerde yaptığı uyarı ve öngörüleri bir bir yaşıyor, yaşıyoruz? Millet, bırakın yapılan uyarılara kulak asmayı; bizzat yaşadığı tehditleri dahi görmüyor, duymuyor, hissetmiyor.
Toplumu adeta kalp körlüğü vebası yuttu.
Kalplerde bu derece kronik ve yaygın körlük, ancak iman ve İslam safından ciddi bir savrulma ile gerçekleşmiş olabilir.
Müslüman bir millet, kalbindeki köklü iman esaslarından birini veya birkaçını yitirmiş olursa, ancak böyle bir kalp körlüğü ve basiret bağlanması yaşanabilir.
Türk milleti, böyle bir fitneye, hiçbir yabancının baskısı veya oyunuyla kapılmaz. Bilakis Haçlı elemanlarından ve ecnebi misyonerlerden gelecek fitnelere karşı verdiği ve vereceği iman tepkisi ve refleks, onun basiretini daha da açar, kalbini güçlü kılar.
O halde içten illetler söz konusu? Müslüman kisveli batıllar, kalpleri işgal etti.
Prof. Dr. Baş, Hz. Peygamber'in fitneye dair hadislerindeki uyarıya dikkat çekerek; bu, Deccal fitnesidir, ahir zaman hadislerinde haber verildiği üzere Müslümanların bölük bölük Hristiyanların ve Yahudilerin safına kaymasıdır, der.
Ormanı kesen baltanın sapı nasıl ormandan ise; Müslümanların kalbini boşatan yaygın ve kronik fitnelerin başları da maalesef Müslüman kisvelilerdir.
Bu fitnenin post modern adı İslamcılar maharetiyle yutturulan Dinlerarası Diyalog'dur. Bu proje, 1965'deki II. Vatikan Konsili'nde Müslümanların içinden ayartılmış elamanlar vasıtasıyla 3. bin yılda Asya'nın Hristiyanlaştırılması için üretilmiş bir batıl ve şirktir.
Bu tezgah Türkiye'de özenle açıldıktan sonra?
Hz. Muhammed, Kelime-i Tevhid'den çıkartıldı.
Hz. Muhammed'in alemlere rahmet olması askıya alınarak, Medine dönemindeki Hristiyanların seslendirdiği ve Kur'an'ın batıl ilan ettiği İbrahimî dinler adresi yeniden türetildi.
Yegane hak din olan İslam, sair muharref akideler ve inançlarla eşleştirildi.
Hz. Peygamber'i Kelime-i Tevhid'den çıkartanlar; onun Ehl-i Beyti'nin safında yer almak yerine, onlara kılıç çeken Muaviye ve Yezid'in safında saf tuttular. İbrahimî din batılında buluşarak Hıristiyan ve Yahudilerle ittifak ve kardeşlik tesis edenler, Ehl-i Beyt sevdalısı Müslümanlara ABD ve Haçlı safında yer alarak savaş açtılar.
Maalesef Türkiye ve İslam dünyasında Milli Görüş'ten FETÖ'ye, cemaatlerden tarikatlara, diyanetinden siyasetine, hacısından hocasına geniş ve yaygın kesimler, kıratlarına göre bu Diyalog fitnesinin taraftarı, tezgahtarı ve taşeronu oldular.
Aynı çevreler, Amerika ve Vatikan sözcülüğü yaparak Prof. Dr. Baş'ı da hedef tahtasına oturttular.
Gönüllerden, başı Resulullah olan Ehl-i Beyt İslam'ı çekildi gitti; Müslümanlar eliyle Muaviye'nin saltanat dini, Ilımlı İslam, Vatikan İslam'ı, Amerikan İslam'ı kalplere ikame edildi.
Sarıklı ve takkeli şeytanlar, Müslüman Türk milletine Vatikan akidesini hak diye, hakikat diye, İslam diye yutturdular.
Toplum topyekun böyle geniş ve yaygın bir batıla tutuldu.
Toplum haktan saptı, adeta kalpler kör oldu? Fakat Zuhruf Suresi 37. ayetindeki mucizevi beyanda anlatıldığı üzere, insanlar hala kendilerini hidayette zanneder oldular.
Bu projenin hedefinde ise Türkiye ve İslam coğrafyasını işgal ve sömürmek vardır.
Nitekim İngiliz İstihbaratçı ve propagandist tarihçi Arnold J. Toynbee, 1960'larda, işgal ve sömürgeci güçlerin başı Amerika'ya şu çarpıcı tavsiyeyi yapar:
"Güney Müslümanlığı (Fas'tan Arabistan'a) bizim için tehlike olmaktan çıkmıştır. Bir şeyh satın alır, hepsini yönetirsiniz. Bizim için Kuzey Müslümanlığı (İstanbul'dan Buhara'ya Türk bölgesi) tehlikelidir. Bunlar, ilim ve hikmetle barışıktır. Dolayısıyla her zaman Atatürk gibi bir asi çıkarabilir. Önlemi şimdiden alınmalıdır."
Toynbee'nin korktuğu İslam, Türklerin gönül medeniyetini inşa eden Ehl-i Beyt İslam'ıdır.
Yani Ehl-i Beyt soylu Gazi M. Kemal Atatürk'ün yok olmuş bir imparatorluğun küllerinden koca bir devlet ve Cumhuriyet çıkartan imanı ve Ehl-i Beyt İslam'ıdır.
Prof. Dr. Baş'ın hayatıyla, ilmiyle, irfanıyla yaşadığı ve yeşerttiği İslam da budur.
Toplumun basiretinin açılması ve kalp körlüğünün gitmesi de ancak Ehl-i Beyt İslam'ıyla mümkündür.
Yoksa ne Muaviye'nin saltanat dini, ne de Amerika ve Vatikan'ın Ilımlı İslam'ı kalpleri körlükten kurtarmaz; daha beter kör eder.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019