Kanal 7'nin kimi izleyenleri, Cevat Akşit hocanın sabah nasihatleri ile Nur Ertürk'le Her Sabah'ın demirbaş konuğu Süleyman Ateş'in kendinden menkul astarsız fetvaları arasında bocalayıp duruyor. Bu arada olan bize oluyor, telefonlarımız kilitleniyor, e-mail kutumuz doluyor.
Oralardan gönlü daralan, kalbi sıkışan, zihni bulananlar bula bula bizi buluyorlar. Yakınmaların başlangıç cümleleri ortak; ya hu bunlar ne yapıyorlar? Akşit'le Ateş'i aynı tavada nasıl buluşturuyorlar, anlamıyoruz.
Yaparlar, daha çok şeyler yapacaklar... Bunlar, papaz, haham ve hocaları aynı tavada buluşturuyorlar da, niye Akşit'le Ateş'i buluşturmasınlar!
Adamlar değiştik diyorlar canım, daha ne kaşıyorsunuz, ne bekliyorsunuz, ne takılıyorsunuz! Allah'ın selameti başınıza olsun, deyin; gitsinler gidecekleri yerlere...
Hem bizi niye arıyorsunuz, telefonları mı yok, onları arayıp ikaz etsenize, dediğimizde; ulaşabiliyor muyuz ki, hem sizden başka kim kaldı hassasiyet sahibi, dişiyle tırnağıyla "ölçüyü korumak" için çabalayan, diye giriş yaparak soracaklarını soruyorlar, zihinlerini bulandıran Ateş'ten fetvalara karşılık arıyorlar.
Fetva nâmı altında gönül bulandıran her "işkembe-i kübradan nâme"ye karşılık bulmaya ne ömür yeter, ne akıl, ne iman... En iyisi, bu nâmeleri dinlememek, kulak asmamak, dağ başındaki ümmi ninelerimizin dahi belleyip yapıştığı Ehl-i Sünnet ölçülerini muhafaza etmek... Yaşayamasak bile, hayatımıza geçirmekte ihmal ve gaflette olsak bile, Hz. Peygamber'den bu yana yaşana gelen dosdoğru "Ehl-i Sünnet ölçüleri"ni korumak, yamultulmasına müsaade etmemek ve onlara asla kulak asmamak suretiyle fırsat vermemektir.
Geçen Cuma Nur Ertürk'le Her Sabah'ta Mr. Ateş, kadınların özel hallerinde namaz kılabilecekleri, hiç kimsenin onların namazına ve orucuna engel olamayacağı şeklinde Kanal 7'ye yakışır tarzda "yeşil feminist savurma"lar yapar. Kadınların özel durumlarında -Mr. Ateş'in ekrandaki post modern ifadesiyle regl halinde- kanın sürekli geldiğini söyleyenler çıkınca da, ne olur canım, sürekli geliyorsa özürlü kabul edilir, her vakit başında abdest alır, namazını kılar, diye Ateş'ler. Bazıları da, zannediyor ki, adam, bunu takvasından yapıyor. Fazla ibadetten ne zarar gelir insana, diye düşünüyor.
Hayır... Öyle değil; burada çok ciddi bir yanlış, haddini bilmemek sözkonusu. Allah ve Rasulü'nün hududu aşılıyor. İlahi-Nebevi hududa tecavüz ediliyor.
Kadınların özel hallerine-âdete ilişkin hududu, İslam alimleri, o veya bu çizmiş değil ki... Böylesi bir durumda kadın ne yapabilir, ne yapamaz hususunu sen ve ötekisi belirlemiş değil ki... Bu hududu belirleyen bizzat Allah ve O'nun son elçisi canlı Kur'an Hz. Muhammed (sav) tayin etmiştir.
Namazın ne zaman, nasıl ve ne şekilde kılınacağını belirleyen Allah ve O'nun Elçisi, kadınların hangi hallerde kılamayacaklarını da ortaya koymuştur. Bu noktada sevap olan, ilahi-nebevi hududu aşarak kılmak değil, bilakis ilahi-nebevi hududu koruyarak namaz kılmamaktır.
Takvaya gelince, ilahi hududu korumaktır, kendi yorumlarımıza dayanarak veya Ateş'ten yorumlara aldanarak haddi aşmamaktır. Kadınların özel hallerindeki takva ve sevap olan, namaz kılmamalarıdır.
Bayram günü oruç tutmak değil, tutmamak nasıl sevap ve emir ise; kadınların özel hallerinde de namaz kılmaları değil, kılmamalarıdır sevap olan ve emir buyurulan. Burada haddi aşmak Allah'ı da üzer, peygamberini de... Kulun bereketini de götürür, soyu sopu bozar.
Yüce Allah, yaratılış gereği kadınlarda vuku bulan özel hali, "eziyet hali" olarak niteler. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de "Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki, o, eziyet veren bir haldir. Dolayısıyla ay halinde olan kadınlarla (cinsel münasebet)ten uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Tam olarak temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği meşru ve mübah yollardan onlara yaklaşın." (Bakara Suresi, 222). Mü'mine kadınların müşriklerle evlenemeyeceğini de beyan eden bir önceki ayette ise, "Onlar sizi cehenneme çağırıyor, Allah ise kendi izniyle Cennet'e ve mağfirete davet ediyor" buyuruluyor.
Alemlere rahmet Hz. Muhammed ise "Bu âdet, Yüce Allah'ın Adem'in kızlarına takdir ettiği bir haldir" buyururlar (Buhari, Sahih, Hayz, 1, 7, Edahi 3, 10; Müslim, Sahih, Hac, 119, 120; Ebu Davud, Sünen, Menasik, 23".
Adet halindeki kadının temiz olmayan yönünün sadece 3adet kanıdır; yoksa teni, teri, tükrüğü, artığı, pişirdiği pis değildir, temizdir. Hz. Aişe Validemizin beyan buyurduğu şu tablo bu bağlamda manidardır: Rasulüllah'ın isteği üzerine, ben âdetli iken kucağıma yaslanır, Kur'an okurdu. Âdetli iken kemikli eti ısırır O'na verirdim, alı ve benim ısırdığım yerden O da ısırırdı. Su içtiğim maşrabayı verir, benim dudaklarımı değdirdiğim yerden O da içerdi" (Müslim, sahih, Hayz, 2, 3, 14, 15; Nesai, sahih, Tahare, 173, 174)
İbadet konusuna gelince, âdet halindeki kadın namaz kılamaz, oruç tutamaz, tavaf edemez, Kur'an-ı Kerim okuyamaz, mescide giremez; Bütün bu hududları koyan da Allah Elçisi Hz. Muhammed'dir. Değil Süleyman Ateş, hiçbir ateş bu noktada söz, yetki ve fetva sahibi değillerdir.
Bakara Suresi'nde olduğu üzere kadınların âdet halleri konusunda Yüce Allah'ın bizzat bilgilendirdiği Hz. Muhammed (sav), sahabe kadınlarını özellikle uyarmış, mesela Fatıma binti Hubeyş'e bizzat "Âdetin devam ettiği müddetçe namazı bırak, sonra boy abdesti al ve namaz kıl" buyururlar (Buhari, Sahih, Hayz, 19, 24, Vüdu 63; Müslim, Sahih, Hayz, 62; Ebu Davud, Sünen, Tahare, 130; İbn Hanbel, Müsned, VI, 42, 141; Darimi, Sünen, Vüdu, 76).
Hz. Aişe Validemiz ise Rasulüllah'tan şunu nakleder: "Biz, Rasulüllah devrinde âdet görüyorduk. (Âdet sonrası) namazı kaza etmekle emrolunmadığımız halde, orucu kaza etmekle emrolunuyorduk" (Buhari, Sahih, Hayz, 20; Ebu Davud, Sünen, Tahare, 104; Tirmizi, Sünen, savm, 67; Hesai, Sünen, Hayz, 17, Sıyam 64). Diğer ibadetlere ilişkin yasaklar da bizzat Allah Elçisi tarafından ümmetine bildirilmiştir; yerimizin darlığı sebebiyle bu hadis-i şerifleri aktaramıyoruz, kusura bakmayın.
Bu bağlamda hiç kimsenin tevil yapmaya veya feminist yorumlarla milletimizin kalbini bulandırmaya ne hakkı vardır, ne de selahiyyeti.
Ne diyelim, siz siz olun "dosdoğru yol"dan, "dosdoğru kanal"dan ayrılmayın... Meltem TV'yi, Mesaj TV'yi izleyin. Aksi halde ateşler arasında bocalayıp durursunuz, hem kendinizi, hem de bizi yormaya devam edersiniz.
Oralardan gönlü daralan, kalbi sıkışan, zihni bulananlar bula bula bizi buluyorlar. Yakınmaların başlangıç cümleleri ortak; ya hu bunlar ne yapıyorlar? Akşit'le Ateş'i aynı tavada nasıl buluşturuyorlar, anlamıyoruz.
Yaparlar, daha çok şeyler yapacaklar... Bunlar, papaz, haham ve hocaları aynı tavada buluşturuyorlar da, niye Akşit'le Ateş'i buluşturmasınlar!
Adamlar değiştik diyorlar canım, daha ne kaşıyorsunuz, ne bekliyorsunuz, ne takılıyorsunuz! Allah'ın selameti başınıza olsun, deyin; gitsinler gidecekleri yerlere...
Hem bizi niye arıyorsunuz, telefonları mı yok, onları arayıp ikaz etsenize, dediğimizde; ulaşabiliyor muyuz ki, hem sizden başka kim kaldı hassasiyet sahibi, dişiyle tırnağıyla "ölçüyü korumak" için çabalayan, diye giriş yaparak soracaklarını soruyorlar, zihinlerini bulandıran Ateş'ten fetvalara karşılık arıyorlar.
Fetva nâmı altında gönül bulandıran her "işkembe-i kübradan nâme"ye karşılık bulmaya ne ömür yeter, ne akıl, ne iman... En iyisi, bu nâmeleri dinlememek, kulak asmamak, dağ başındaki ümmi ninelerimizin dahi belleyip yapıştığı Ehl-i Sünnet ölçülerini muhafaza etmek... Yaşayamasak bile, hayatımıza geçirmekte ihmal ve gaflette olsak bile, Hz. Peygamber'den bu yana yaşana gelen dosdoğru "Ehl-i Sünnet ölçüleri"ni korumak, yamultulmasına müsaade etmemek ve onlara asla kulak asmamak suretiyle fırsat vermemektir.
Geçen Cuma Nur Ertürk'le Her Sabah'ta Mr. Ateş, kadınların özel hallerinde namaz kılabilecekleri, hiç kimsenin onların namazına ve orucuna engel olamayacağı şeklinde Kanal 7'ye yakışır tarzda "yeşil feminist savurma"lar yapar. Kadınların özel durumlarında -Mr. Ateş'in ekrandaki post modern ifadesiyle regl halinde- kanın sürekli geldiğini söyleyenler çıkınca da, ne olur canım, sürekli geliyorsa özürlü kabul edilir, her vakit başında abdest alır, namazını kılar, diye Ateş'ler. Bazıları da, zannediyor ki, adam, bunu takvasından yapıyor. Fazla ibadetten ne zarar gelir insana, diye düşünüyor.
Hayır... Öyle değil; burada çok ciddi bir yanlış, haddini bilmemek sözkonusu. Allah ve Rasulü'nün hududu aşılıyor. İlahi-Nebevi hududa tecavüz ediliyor.
Kadınların özel hallerine-âdete ilişkin hududu, İslam alimleri, o veya bu çizmiş değil ki... Böylesi bir durumda kadın ne yapabilir, ne yapamaz hususunu sen ve ötekisi belirlemiş değil ki... Bu hududu belirleyen bizzat Allah ve O'nun son elçisi canlı Kur'an Hz. Muhammed (sav) tayin etmiştir.
Namazın ne zaman, nasıl ve ne şekilde kılınacağını belirleyen Allah ve O'nun Elçisi, kadınların hangi hallerde kılamayacaklarını da ortaya koymuştur. Bu noktada sevap olan, ilahi-nebevi hududu aşarak kılmak değil, bilakis ilahi-nebevi hududu koruyarak namaz kılmamaktır.
Takvaya gelince, ilahi hududu korumaktır, kendi yorumlarımıza dayanarak veya Ateş'ten yorumlara aldanarak haddi aşmamaktır. Kadınların özel hallerindeki takva ve sevap olan, namaz kılmamalarıdır.
Bayram günü oruç tutmak değil, tutmamak nasıl sevap ve emir ise; kadınların özel hallerinde de namaz kılmaları değil, kılmamalarıdır sevap olan ve emir buyurulan. Burada haddi aşmak Allah'ı da üzer, peygamberini de... Kulun bereketini de götürür, soyu sopu bozar.
Yüce Allah, yaratılış gereği kadınlarda vuku bulan özel hali, "eziyet hali" olarak niteler. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de "Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki, o, eziyet veren bir haldir. Dolayısıyla ay halinde olan kadınlarla (cinsel münasebet)ten uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Tam olarak temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği meşru ve mübah yollardan onlara yaklaşın." (Bakara Suresi, 222). Mü'mine kadınların müşriklerle evlenemeyeceğini de beyan eden bir önceki ayette ise, "Onlar sizi cehenneme çağırıyor, Allah ise kendi izniyle Cennet'e ve mağfirete davet ediyor" buyuruluyor.
Alemlere rahmet Hz. Muhammed ise "Bu âdet, Yüce Allah'ın Adem'in kızlarına takdir ettiği bir haldir" buyururlar (Buhari, Sahih, Hayz, 1, 7, Edahi 3, 10; Müslim, Sahih, Hac, 119, 120; Ebu Davud, Sünen, Menasik, 23".
Adet halindeki kadının temiz olmayan yönünün sadece 3adet kanıdır; yoksa teni, teri, tükrüğü, artığı, pişirdiği pis değildir, temizdir. Hz. Aişe Validemizin beyan buyurduğu şu tablo bu bağlamda manidardır: Rasulüllah'ın isteği üzerine, ben âdetli iken kucağıma yaslanır, Kur'an okurdu. Âdetli iken kemikli eti ısırır O'na verirdim, alı ve benim ısırdığım yerden O da ısırırdı. Su içtiğim maşrabayı verir, benim dudaklarımı değdirdiğim yerden O da içerdi" (Müslim, sahih, Hayz, 2, 3, 14, 15; Nesai, sahih, Tahare, 173, 174)
İbadet konusuna gelince, âdet halindeki kadın namaz kılamaz, oruç tutamaz, tavaf edemez, Kur'an-ı Kerim okuyamaz, mescide giremez; Bütün bu hududları koyan da Allah Elçisi Hz. Muhammed'dir. Değil Süleyman Ateş, hiçbir ateş bu noktada söz, yetki ve fetva sahibi değillerdir.
Bakara Suresi'nde olduğu üzere kadınların âdet halleri konusunda Yüce Allah'ın bizzat bilgilendirdiği Hz. Muhammed (sav), sahabe kadınlarını özellikle uyarmış, mesela Fatıma binti Hubeyş'e bizzat "Âdetin devam ettiği müddetçe namazı bırak, sonra boy abdesti al ve namaz kıl" buyururlar (Buhari, Sahih, Hayz, 19, 24, Vüdu 63; Müslim, Sahih, Hayz, 62; Ebu Davud, Sünen, Tahare, 130; İbn Hanbel, Müsned, VI, 42, 141; Darimi, Sünen, Vüdu, 76).
Hz. Aişe Validemiz ise Rasulüllah'tan şunu nakleder: "Biz, Rasulüllah devrinde âdet görüyorduk. (Âdet sonrası) namazı kaza etmekle emrolunmadığımız halde, orucu kaza etmekle emrolunuyorduk" (Buhari, Sahih, Hayz, 20; Ebu Davud, Sünen, Tahare, 104; Tirmizi, Sünen, savm, 67; Hesai, Sünen, Hayz, 17, Sıyam 64). Diğer ibadetlere ilişkin yasaklar da bizzat Allah Elçisi tarafından ümmetine bildirilmiştir; yerimizin darlığı sebebiyle bu hadis-i şerifleri aktaramıyoruz, kusura bakmayın.
Bu bağlamda hiç kimsenin tevil yapmaya veya feminist yorumlarla milletimizin kalbini bulandırmaya ne hakkı vardır, ne de selahiyyeti.
Ne diyelim, siz siz olun "dosdoğru yol"dan, "dosdoğru kanal"dan ayrılmayın... Meltem TV'yi, Mesaj TV'yi izleyin. Aksi halde ateşler arasında bocalayıp durursunuz, hem kendinizi, hem de bizi yormaya devam edersiniz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019