Dünden bugüne uğradığımız kayıplarımızı listelesek herhalde ciltlerce kitap olur.
Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğini bitirmek üzere olduğumuz şu zaman diliminde dedelerimizden devraldığımız ve bizi biz yapan değerlerimizden o kadar kaybımız var ki bu manada millet olarak zekatlık ve fitrelik durumdayız.
Değerler aşındıkça, değerler kayboldukça sosyal hayattaki kazalar ve bu kazalardaki maddi ve manevi kayıplar günden güne artıyor.
Toplum olarak maalesef günü kurtarma telaşına düştüğümüz ve düşürüldüğümüz için, ilkelere uyma, ölçüleri gözetme, estetik kaygılar taşıma gibi özelliklerimiz birer birer siliniyor hayatımızdan.
Şehirlerimizin gelişimine ve oluşumuna bakarsanız, özellikle İstanbul'da denize açılıp bir Maltepe, Kartal sahillerine dönerseniz, sonra Zeytinburnu, Avcılar, Beylikdüzü ve Ambarlı istikametine yönelirseniz gerçekten bu şehre 'ihanet edildiğini' görürsünüz ve zerre kadar İstanbul sevginiz, sevdanız varsa için için ürperirsiniz.
Her meseleye olduğu gibi buna da partizanca yaklaşırsanız 'bizim parti yaptı ve güzel yaptı' deyip alkışlamaya devam edersiniz ve zaten sizden kimse ürperti falan da beklemez.
Eşyanın hakikatini bozanlar, gezegenimizin canına okuyanlar ve özellikle de başta İstanbul olmak üzere şehirlerimizi çarpık yapılarla çirkinleştirenler kıyamet sabahına kadar Hz. Hud Peygamberin şu azarına, şu azarlamasına muhatap olacaklardır:
"Kardeşleri Hud, onlara, 'Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum' dedi." (Şuara: 124-135).
Hududullaha riayet etmekten, kul hakkına riayet etmekten bahis açılınca Hayat Kitabımızda 'kalplerin ürpermesi' meselesine dikkat çekildiğine şahit oluruz, kayıplarımız arasında önemli bir yeri olan 'ürperti'ye...
"Mü'minler öyle kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. Kendilerine O'nun ayetleri okunduğunda bu onların imanlarını artırır ve ancak Rablerine dayanıp güvenirler." (Enfal: 2).
Mü'minun suresinde, mü'minlerin hallerinin anlatıldığı surede bir ürpertiden daha söz edilir ki onu artık tanıyanlar dahi kalmadı aramızda:
"Ve Rablerinin huzuruna çıkıp hesap verecekleri için malından mülkünden yoksullara verirken(en iyisini verip vermediğinden dolayı kabul olunmaz endişesiyle) kalpleri ürperen kimselere gelince işte onlar, iyi ve yararlı işler yapma hususunda yarışanlar ve bu yarışı önde bitirenlerdir." (Mu'minun: 60-61).
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024