‘Kelâmın, Resûlullah’ın sözlerine mi dayanıyor?’
Bir adam geldi dedi ki: “Ben, kelâm, fıkıh ve feraiz ilimlerini bilen bir kimseyim. Senin arkadaşlarınla tartışmak için geldim.” İmam Ca’fer (a.s.) buyurdu: “Senin kelâmın, Resûlullah’ın sözlerine mi dayanıyor? Yoksa kendine ait düşünceler mi?”
12.02.2024 09:00:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Ebu Ca'fer Muhammed b. Yakub el-Kuleynî, Usûl-i Kâfi adlı eserinde şöyle yazıyor:
Yûnus b. Yakub şöyle rivayet etmiştir:
Ebu Abdullah (Ca'fer Sâdık aleyhisselâm)'ın yanında bulunduğum bir sırada yanına Şamlı bir adam geldi ve dedi ki: "Ben, kelâm, fıkıh ve feraiz ilimlerini bilen bir kimseyim. Senin arkadaşlarınla tartışmak için geldim."
Ebu Abdullah (aleyhisselâm) dedi ki: "Acaba senin kelâmın, Resûlullah'ın sözlerine mi dayanıyor? Yoksa kendine ait düşüncelerden mi kaynaklanıyor?"
Adam dedi ki: "Hem Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi)'nin sözlerinden hem de benim kendi düşüncelerimden kaynaklanıyor."
Ebu Abdullah (aleyhisselâm) dedi ki: "Öyleyse sen, Resûlullah'ın ortağısın."
Adam, "Hayır" dedi.
İmam dedi ki: "Yoksa Allah'tan vahiy mi aldın? O mu sana haber verdi?"
Adam, "Hayır" dedi.
"O zaman Resûlullah'a olduğu gibi sana da itaat etmek farz olmalı" dedi.
Adam, "Hayır" dedi.
Bunun üzerine Ebu Abdullah (a.s.) bana dönerek şöyle dedi: "Ey Yûnus b. Yakub! Bu adam, konuşmadan önce kendi çelişkisini ortaya koydu."
Ardından şöyle dedi: "Ey Yûnus! Eğer sen, kelâm ilmini iyi biliyorsan onunla tartış."
Yûnus der ki: "İçimden şöyle dedim: Vay başıma gelenler!"
İmam'a şu karşılığı verdim: "Sana kurban olayım! Senin, kelâm ilmiyle uğraşmayı nehyettiğini ve 'Bu kabul edilir. Şu kabul edilmez. Bu bir sonuca varır. Şu bir sonuca varmaz. Bunu anlayabiliriz. Şunu anlayamayız' diyerek kelâmla uğraşanlara 'Yazıklar olsun!' dediğini duymuştum.
Ebu Abdullah (aleyhisselâm) buyurdu ki: "Onlara yazıklar olsun demiştim. Şa-yet benim dediklerimi terk edip kendi istediklerine giderlerse."
Sonra bana şöyle dedi: "Dışarı çık. Gördüğün bütün kelâmcıları içeri çağır."
(bu bahis devam edecek...)
Yûnus b. Yakub şöyle rivayet etmiştir:
Ebu Abdullah (Ca'fer Sâdık aleyhisselâm)'ın yanında bulunduğum bir sırada yanına Şamlı bir adam geldi ve dedi ki: "Ben, kelâm, fıkıh ve feraiz ilimlerini bilen bir kimseyim. Senin arkadaşlarınla tartışmak için geldim."
Ebu Abdullah (aleyhisselâm) dedi ki: "Acaba senin kelâmın, Resûlullah'ın sözlerine mi dayanıyor? Yoksa kendine ait düşüncelerden mi kaynaklanıyor?"
Adam dedi ki: "Hem Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi)'nin sözlerinden hem de benim kendi düşüncelerimden kaynaklanıyor."
Ebu Abdullah (aleyhisselâm) dedi ki: "Öyleyse sen, Resûlullah'ın ortağısın."
Adam, "Hayır" dedi.
İmam dedi ki: "Yoksa Allah'tan vahiy mi aldın? O mu sana haber verdi?"
Adam, "Hayır" dedi.
"O zaman Resûlullah'a olduğu gibi sana da itaat etmek farz olmalı" dedi.
Adam, "Hayır" dedi.
Bunun üzerine Ebu Abdullah (a.s.) bana dönerek şöyle dedi: "Ey Yûnus b. Yakub! Bu adam, konuşmadan önce kendi çelişkisini ortaya koydu."
Ardından şöyle dedi: "Ey Yûnus! Eğer sen, kelâm ilmini iyi biliyorsan onunla tartış."
Yûnus der ki: "İçimden şöyle dedim: Vay başıma gelenler!"
İmam'a şu karşılığı verdim: "Sana kurban olayım! Senin, kelâm ilmiyle uğraşmayı nehyettiğini ve 'Bu kabul edilir. Şu kabul edilmez. Bu bir sonuca varır. Şu bir sonuca varmaz. Bunu anlayabiliriz. Şunu anlayamayız' diyerek kelâmla uğraşanlara 'Yazıklar olsun!' dediğini duymuştum.
Ebu Abdullah (aleyhisselâm) buyurdu ki: "Onlara yazıklar olsun demiştim. Şa-yet benim dediklerimi terk edip kendi istediklerine giderlerse."
Sonra bana şöyle dedi: "Dışarı çık. Gördüğün bütün kelâmcıları içeri çağır."
(bu bahis devam edecek...)