Bir varmış bir yokmuş, dünya gezegeninin cennet köşelerinden birinde yaşayan bir millet varmış.Tevhid inancına candan bağlı olan bu millet, tarih içerisinde medeniyeti oluşturan bütün alanlarda eşsiz eserler, emsalsiz müesseseler vücuda getirmişler ve dillere destan nesiller yetiştirmişler.Tevhid ehli bu milleti kendilerine benzetmek, oturdukları coğrafyayı ellerinden almak için haçlı dünyası tarih boyunca nice haçlı seferleri düzenlemişler fakat her defasında bu milletin iman dolu göğüslerine çarpıp çarpılmış ve geri dönmüşler.
Zaman içerisinde haçlı dünyasının ileri gelenleri bu milleti cephede yenemeyeceklerini anlamış ve taktik değiştirmişler ve bu milleti haçlılar adına değiştirecek, dönüştürecek liderler, özellikle de din adamı kılığında liderler yetiştirmeye karar vermişler.Aradan fazla zaman geçmeden bu hain proje sahipleri ne yazık ki bol mahsul almaya başlamışlar, yüzyıllar boyunca kendilerinin topla-tüfekle başaramadıklarını, bu milletin içinden yetiştirdikleri iş birlikçiler aracılığı ile elde etmeye başlamışlar.Kendi içlerinden iş birlikçilerin organizesi ile, bu millet kendi elleriyle kendi topraklarına ağaçlar dikmiş, kovalarla su taşımış ağaçlar büyütmüş, tüm dağlarını ormana dönüştürmüş.Kendi koyunlarında besledikleri iş birlikçilerin hain niyetlerinden habersiz olan millet; "falan dağımız da, filanca yaylamız da ormana dönüştü" diye sevinirlerken günün birinde tüm ağaçların kesilerek ok ve yay yapılması istenmiş. O güne kadar olduğu gibi bu yeni karara da itiraz etmemişler ve yakın zamanda lazım olacak denildiği için oturmuşlar gece-gündüz ok ve yay yapmaya başlamışlar.Zaman ilerledikçe oklar bir tarafa yaylar bir tarafa istif edilmiş ve kesilen ormanların yerleri bir daha boş kalmasın diye tekrar ağaç dikmek için dağlara tırmanmaya başladıklarında bir de ne görsünler; ağaçlarını bizzat yetiştirdikleri, elleriyle bizzat yapıp istif ettikleri oklar yağmur gibi arkalarından yağmıyor mu?
Kendi yaptıkları ok ve yayların düşman eline geçtiğini ve kendilerinin canlarına kastetmeye başladıklarını anlamışlar ama geç anlamışlar.Şimdilerde işte o millet kendi oklarıyla vurulup vurulup düşüyor, yarasını tutarak sonra kalkıp kurtulmaya çalışırken ne olup bittiğini de anlamaya çalışıyormuş.Yara-bere içinde, büyük bir kargaşa ve kaos içinde kimden kaçıp kime sığınacaklarını da kestiremeden çok zor günler geçiriyormuşlar. İçlerinden umur görmüş ihtiyarlar, nice savaşlara girmiş gazi olmuş koç yiğitler bile olup bitenlere bir anlam veremiyormuş ve "böylesine kalleşçe bir savaşı ilk defa görüyoruz " diye söyleniyormuşlar.Bir varmış, bir yokmuş işte böyle kendi oklarıyla vurulan bir millet varmış.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- At izinin karıştığı izler ne seçiliyor ne de sayılıyor / 15.09.2025
- Ne zaman bir şafak atar bu dağda? / 11.09.2025
- Üç Y üç B’yi sildi süpürdü / 10.09.2025
- Sessizliğe isyanım var / 09.09.2025
- Dost odur ki dar gününde yar ola Geniş günde düşman bile yar olur / 06.09.2025
- Son düzlükte her şey dümdüz / 04.09.2025
- Zalime karşı dönmeyen diller ebediyen dönmesin / 03.09.2025
- İnsanlığın yüzkarası / 01.09.2025
- Bütün sırların ortaya saçılacağı gün… / 26.08.2025
- Bağlandı yollarım kaldım çaresiz / 23.08.2025
- Ne zaman bir şafak atar bu dağda? / 11.09.2025
- Üç Y üç B’yi sildi süpürdü / 10.09.2025
- Sessizliğe isyanım var / 09.09.2025
- Dost odur ki dar gününde yar ola Geniş günde düşman bile yar olur / 06.09.2025
- Son düzlükte her şey dümdüz / 04.09.2025
- Zalime karşı dönmeyen diller ebediyen dönmesin / 03.09.2025
- İnsanlığın yüzkarası / 01.09.2025
- Bütün sırların ortaya saçılacağı gün… / 26.08.2025
- Bağlandı yollarım kaldım çaresiz / 23.08.2025