Binler karşısındaydı!
Onlar ise yetmiş üç kişi?
İmanlı yürekler, haksızlık karşısında susmayan diller, ölümü öldürmek için yola çıkmışlardı. Allah'a (c.c.) olan inançları, tevekkülleri ile çıktıkları yolda, sonsuzluğa varmanın sonsuz mutluluğunu yaşayacaklardı.
Kim dur diyebilirdi, kim durdurabilirdi?
Hangi cesaret, hangi cesamet, ölümsüzlüğü öldürebilirdi?
Haksızlık karşısında eğilmeden, bükülmeden, kimseye minnet etmeden, kimseden himmet beklemeden ve kimseye külfet etmeden; Allah (c.c) aşkıyla, Peygamber (s.a.v) sevdasıyla yürüdüler ve isimleri kaldı asırlar sonrasına.
Binler karşısındaydı!
Onlar ise yetmiş üç kişi?
Yezid; makam uğruna, saray hayatına, şanına dokunulmasın, düzeni bozulmasın, rahatı kaçmasın diye adalet olmuş olmamış, kim kimden yana durmuş durmamış, Allah ile aldatarak, din adıyla kandırarak, varlığı yok sayarak, acunu karşısına alarak isyan bayrağı açmıştı. Kim olursa, kimden olursa olsun!
Zulmün ismi artık Yezid diye anılacaktı. Yezid ve yanında duranlara karşı, Kerbela'da Hüseynî (a.s) duruş vardı. Haksızlık karşısında durmuşlar, canlarını ortaya koymuşlar, iyiliği emredip kötülüğü men etmek için Allah (c.c) aşkı ile Peygamber (s.a.v) sevdası ile İslâm yoluna baş koymuşlar, başından olmuşlardı.
İman dolu yürekler hiç bu kadar sızlamamıştı, yanmamıştı.
Haksızlığın karşısında "kıyam"a durmuşlar, eğilmemişlerdi.
Hak uğruna başını feda edecek kadar yiğitti, mertti, erdi.
Binler karşısındaydı!
Onlar yetmiş üç kişiydi?
Asırlar sonrası bir yiğit, bir mert, bir er çıktı meydana. Haksızlık karşısında, Vatan uğruna, bayrak aşkı ile iman dolu yüreği dur demişti, zamanın Yezid'ine!
Yine, Allah (c.c) adı ile aldatanlar, din adıyla kandırarak, şer odakları harekete geçirmiş, isyan bayrağını açmış, inananları birbirine kırdırmıştı. Senaryo yazılmış, sahne kurulmuş, oyun oynanmaya başlamıştı. Piyonlarını ileri sürmüş, kimliği bile olmayan kimliksizler, karanlıklar içinde gölgelerini saklayarak, arkalara saklanarak ve peşine takılanlar ile bir Yezid daha sürmüşlerdi ortalığa?
Yüzler karşısındaydı!
Onlar ise on üç kişi?
Zulüm değişmemiş, zaman değişmişti. Acı değişmemiş, acılar tazelenmişti. İsyan aynı, küffar aynı, zalim aynı, adı aynı! Devirler değişse de, zaman akıp gitse de; Yezid yine aynı!
Din adını sömürerek ayaklananlar karşısında durmuştu Kubilay. Biliyordu, haksızlık karşısında durmazsa, yalancıları karşısına almazsa, münâfıklarla savaşmazsa; inandığı din, savunduğu bayrak, yaşadığı vatan elden gidecek!
"Müsaade etmem, izin vermem" diyerek dikildi karşılarına. Tek başına, "teslim olun" diyerek yürüdü üzerlerine, ölümü öldürecek bir cesaretle?
Onlar öncülerdi, önden gidenlerdi, ölümü öldürenlerdi?
Haksızlığın karşısında "kıyam"a durmuşlar, eğilmemişlerdi.
Hak uğruna başını feda edecek kadar yiğitti, mertti, erdi.
Yüzler karşısındaydı!
Onlar ise on üç kişi?
Yerler yurtlar değişse de, yıllar geçse de, üzerinden asırlar geçse de. Kimler gelip kimler geçse de, biz geçmeyiz davamızdan!
Değişmeyen Yezid karşısında, iman dolu yüreğimizle haksızlığa karşı "kıyam"a durarak, başımızı feda etmeye râzıyız!
Varsın Yezid olmaya hevesliler, Yezid'liğini yapsınlar(!)
Biz; Hüseynî (a.s) duruşumuzla imanımızla yürüyeceğiz!
Kubilay'ın elinden alıp bayrağı, vatan aşkımızla yürüyeceğiz!
Kerbela'dan Menemen'e, Menemen'den ötelere; Yezid Yezid'liğini yapacak!
Bilinsin ki; "bu vatan bizimdir, bizim kalacak!" vesselâm?
Beş yaşında el vurduğum camimizin rahlesindeki parmak izlerimden; Andımız'ı okuduğum ilkokul bahçesinden, genç yaşıma ve ömrümün sonuna kadar; varlığım İslâm varlığına; varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Onlar ise yetmiş üç kişi?
İmanlı yürekler, haksızlık karşısında susmayan diller, ölümü öldürmek için yola çıkmışlardı. Allah'a (c.c.) olan inançları, tevekkülleri ile çıktıkları yolda, sonsuzluğa varmanın sonsuz mutluluğunu yaşayacaklardı.
Kim dur diyebilirdi, kim durdurabilirdi?
Hangi cesaret, hangi cesamet, ölümsüzlüğü öldürebilirdi?
Haksızlık karşısında eğilmeden, bükülmeden, kimseye minnet etmeden, kimseden himmet beklemeden ve kimseye külfet etmeden; Allah (c.c) aşkıyla, Peygamber (s.a.v) sevdasıyla yürüdüler ve isimleri kaldı asırlar sonrasına.
Binler karşısındaydı!
Onlar ise yetmiş üç kişi?
Yezid; makam uğruna, saray hayatına, şanına dokunulmasın, düzeni bozulmasın, rahatı kaçmasın diye adalet olmuş olmamış, kim kimden yana durmuş durmamış, Allah ile aldatarak, din adıyla kandırarak, varlığı yok sayarak, acunu karşısına alarak isyan bayrağı açmıştı. Kim olursa, kimden olursa olsun!
Zulmün ismi artık Yezid diye anılacaktı. Yezid ve yanında duranlara karşı, Kerbela'da Hüseynî (a.s) duruş vardı. Haksızlık karşısında durmuşlar, canlarını ortaya koymuşlar, iyiliği emredip kötülüğü men etmek için Allah (c.c) aşkı ile Peygamber (s.a.v) sevdası ile İslâm yoluna baş koymuşlar, başından olmuşlardı.
İman dolu yürekler hiç bu kadar sızlamamıştı, yanmamıştı.
Haksızlığın karşısında "kıyam"a durmuşlar, eğilmemişlerdi.
Hak uğruna başını feda edecek kadar yiğitti, mertti, erdi.
Binler karşısındaydı!
Onlar yetmiş üç kişiydi?
Asırlar sonrası bir yiğit, bir mert, bir er çıktı meydana. Haksızlık karşısında, Vatan uğruna, bayrak aşkı ile iman dolu yüreği dur demişti, zamanın Yezid'ine!
Yine, Allah (c.c) adı ile aldatanlar, din adıyla kandırarak, şer odakları harekete geçirmiş, isyan bayrağını açmış, inananları birbirine kırdırmıştı. Senaryo yazılmış, sahne kurulmuş, oyun oynanmaya başlamıştı. Piyonlarını ileri sürmüş, kimliği bile olmayan kimliksizler, karanlıklar içinde gölgelerini saklayarak, arkalara saklanarak ve peşine takılanlar ile bir Yezid daha sürmüşlerdi ortalığa?
Yüzler karşısındaydı!
Onlar ise on üç kişi?
Zulüm değişmemiş, zaman değişmişti. Acı değişmemiş, acılar tazelenmişti. İsyan aynı, küffar aynı, zalim aynı, adı aynı! Devirler değişse de, zaman akıp gitse de; Yezid yine aynı!
Din adını sömürerek ayaklananlar karşısında durmuştu Kubilay. Biliyordu, haksızlık karşısında durmazsa, yalancıları karşısına almazsa, münâfıklarla savaşmazsa; inandığı din, savunduğu bayrak, yaşadığı vatan elden gidecek!
"Müsaade etmem, izin vermem" diyerek dikildi karşılarına. Tek başına, "teslim olun" diyerek yürüdü üzerlerine, ölümü öldürecek bir cesaretle?
Onlar öncülerdi, önden gidenlerdi, ölümü öldürenlerdi?
Haksızlığın karşısında "kıyam"a durmuşlar, eğilmemişlerdi.
Hak uğruna başını feda edecek kadar yiğitti, mertti, erdi.
Yüzler karşısındaydı!
Onlar ise on üç kişi?
Yerler yurtlar değişse de, yıllar geçse de, üzerinden asırlar geçse de. Kimler gelip kimler geçse de, biz geçmeyiz davamızdan!
Değişmeyen Yezid karşısında, iman dolu yüreğimizle haksızlığa karşı "kıyam"a durarak, başımızı feda etmeye râzıyız!
Varsın Yezid olmaya hevesliler, Yezid'liğini yapsınlar(!)
Biz; Hüseynî (a.s) duruşumuzla imanımızla yürüyeceğiz!
Kubilay'ın elinden alıp bayrağı, vatan aşkımızla yürüyeceğiz!
Kerbela'dan Menemen'e, Menemen'den ötelere; Yezid Yezid'liğini yapacak!
Bilinsin ki; "bu vatan bizimdir, bizim kalacak!" vesselâm?
Beş yaşında el vurduğum camimizin rahlesindeki parmak izlerimden; Andımız'ı okuduğum ilkokul bahçesinden, genç yaşıma ve ömrümün sonuna kadar; varlığım İslâm varlığına; varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Osman Ateşoğlu / diğer yazıları
- Türk olduğunu bil yeter / 07.11.2017
- Sır değildir gizlediğimiz / 22.10.2017
- Kim bizden? / 25.02.2017
- DUMA'nın dumanı tüttü! / 22.08.2016
- 'Harbiye' harbi konuşalım! / 17.08.2016
- Türk'üm! / 31.07.2016
- Bugün! / 11.07.2016
- Sürgünüm? / 29.06.2016
- Meddah / 24.06.2016
- Sessiz olun demedik, ses siz olun! / 25.02.2016
- Sır değildir gizlediğimiz / 22.10.2017
- Kim bizden? / 25.02.2017
- DUMA'nın dumanı tüttü! / 22.08.2016
- 'Harbiye' harbi konuşalım! / 17.08.2016
- Türk'üm! / 31.07.2016
- Bugün! / 11.07.2016
- Sürgünüm? / 29.06.2016
- Meddah / 24.06.2016
- Sessiz olun demedik, ses siz olun! / 25.02.2016