E-POSTA :alperen_polat@mynet.com28 Şubat rüzgar gibi geçti... Çoğunuz merak ediyorsunuzdur, o kadar abarttığınız 28 Şubat'ta ne oldu diye. İşte bugün 2 Mart ve kıyametler de kopmadı. Bakın Kıbrıs yerinde duruyor, Denktaş da. Doğru, bunlar yerinde duruyor ama...
Ama'dan sonrası çok karışık. 28 Şubat'a o kadar çok şey sığdırıldı ki, bizim tahminlerimiz bile yetersiz kaldı. Mesela tezkerenin ve Kıbrıs'ın konuşulduğu Milli Güvenlik Kurulu toplantısı da 28 Şubat'taydı. Bu toplatıyla ilgili kamuoyuna pek bir şey yansıtılmadı. Bu MGK'da başta Kuzey Irak olmak üzere birçok önemli konuda birçok önemli karar alındı. Bu kararların kamuoyuna yansıtılmaması çok normal. Çünkü savaş arefesinde böyle bilgiler gizli tutulmalı. Aynı şekilde Kıbrıs'la ilgili de çok önemli konular gündeme geldi. Ama bunlar da gizli tutuluyor, tutulmalı da.
Asıl fırtına Kıbrıs'ta koptu.
BM Genel Sekreteri Kofi Annan 28 Şubat'ta (yani önceki gün) Denktaş ve Rumların yeni lideri Tasos Papadopulos'u Yeşil Hat'ta bir araya getirdi. Annan her iki lidere de 30 Mart'ta adada referandum yapılacağını ve kendi ismiyle anılan planın buna göre kabul edileceğini dikte etti. Annan Ada'dan ayrılmadan önce de tarafları Lahey'de imzaya zorlamak için '10 Mart'ta taraflar anlaşamazsa çözüm çabaları sona erer. Yolun sonuna gelmiş oluruz' tehdidini savurmayı ihmal etmedi.
"10 Mart'ta anlaşın yoksa her şey biter " emrivakisiyle bir anda karşı karşıya kalan Denktaş haliyle zor durumda kaldı. Çünkü AKP lideri Erdoğan da Annan'la Ankara'da yaptığı görüşme sonrası referandumdan bahsetmişti. Denktaş 10 Mart'ta Lahey'e gidecek ve referandum kararını kabul edip etmediğini bildirecek. Lahey'e gitmeden önce Ankara'ya gelecek olan Denktaş, Ankara'nın tavrına göre mi strateji belirleyecek orası muallakta. Çünkü Ankara Denktaş'a "referandumu kabul et" derse Denktaş'ın tavrı ne olur kestirmek çok güç. Ama kabul etmesi de aynı oranda güç.
Referandumda ne sorulacak?
Tamamen Denktaş'ı devre dışı bırakmak için organize edilmiş yeni oyuna göre, taraflar 10 Mart'ta kabul ettikleri takdirde, 30 Mart'ta referandum yapılacak ve ada halkına şu soru yöneltilecek:
"Planı, ekteki maddeleriyle birlikte Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum kurucu devletlerinin yasalarını ve uygulamalarını, yeni düzende Kıbrıs'ın AB'ye üyeliğini onaylıyor musunuz."
Peki bu soruyla karşı karşıya kalan Kıbrıs Türkü ne cevap verecek? Yüzlerce sayfalık planı ne kadar biliyor? Tabii ki bilmiyor. Hem plan üzerinde yapılan görüşmeler tamamlanmadı. İki tarafın da plana dair ciddi kuşkuları var. Yani aylarca öncesinden şırınga edilen "müzakere" bile doğru dürüst yapılmadı. Şüphesiz bu durum Rum kesiminin işine geliyor. Karşılarında dimdik ayakta duran Denktaş bir anda "tuş" ediliyor. Bundan iyisi...
Referandum sorusu da çok aldatıcı. Tıpkı bizim AB'cilerin zaman zaman yaptırdıkları AB anketlerine benziyor. Ekonomik krizin göbeğinde kıvrım kıvranan halka "AB'ye girersek cebinize para girecek. AB'ye girmek ister misiniz?" sorusunu yöneltirseniz, konuya hakim olmayan halktan alacağınız cevap açıktır. Ama buna rağmen "AB'ye evet" diyenlerin oranı yüzde 60'ları geçememişti. Şimdi aynı tezgah Kıbrıs'ta daha profesyonel bir taktikle sahneleniyor. Kıbrıs'taki halk AB'ye karşı öyle bir teslimiyet noktasına getirilmiş ki, planın p'sinden bile haberi olmamasına rağmen, "eğer AB'ye gireceksek, planı kabul edelim" diyebiliyor. Hatta bunun için sık sık zorla sokaklara dökülebiliyor.
Peki bu referandum sorusu biraz daha genişletilip, daha samimi sorularla açılırsa, yani şu şekle getirilirse: "Tüm Güzelyurt yöresinden Yeşilırmak'a kadarki kesimin Rumlara verilmesine, 50-60 bin Türkün yeniden göçmen olmasına, zaman içinde 80 bin Rumun içinize gelmesine, bir o kadar da Türkün yerinden sökülmesine, tapularınızın geçersiz olmasına, herhangi bir Rum'un elindeki eski bir tapuyla seni yerinden etmesine..." evet mi hayır mı?
O zaman sonuç ne olur çok merak ediyorum. Bilinmez, belki yine bize göre olumsuz bir sonuç çıkabilir. AB şurubuyla başı dönmüş ada halkı "AB için her şeye evet" diyebilir.
Öyle bir kumpasa alındı ki Kıbrıs, bu sorunu ancak Türkiye halledebilir. Eğer Türkiye de "referanduma evet" derse, işte o zaman Kıbrıs'ta yolun sonu gelmiş olur. 28 Şubat'ta meğer ne gelişmeler yaşanmış.
Ama'dan sonrası çok karışık. 28 Şubat'a o kadar çok şey sığdırıldı ki, bizim tahminlerimiz bile yetersiz kaldı. Mesela tezkerenin ve Kıbrıs'ın konuşulduğu Milli Güvenlik Kurulu toplantısı da 28 Şubat'taydı. Bu toplatıyla ilgili kamuoyuna pek bir şey yansıtılmadı. Bu MGK'da başta Kuzey Irak olmak üzere birçok önemli konuda birçok önemli karar alındı. Bu kararların kamuoyuna yansıtılmaması çok normal. Çünkü savaş arefesinde böyle bilgiler gizli tutulmalı. Aynı şekilde Kıbrıs'la ilgili de çok önemli konular gündeme geldi. Ama bunlar da gizli tutuluyor, tutulmalı da.
Asıl fırtına Kıbrıs'ta koptu.
BM Genel Sekreteri Kofi Annan 28 Şubat'ta (yani önceki gün) Denktaş ve Rumların yeni lideri Tasos Papadopulos'u Yeşil Hat'ta bir araya getirdi. Annan her iki lidere de 30 Mart'ta adada referandum yapılacağını ve kendi ismiyle anılan planın buna göre kabul edileceğini dikte etti. Annan Ada'dan ayrılmadan önce de tarafları Lahey'de imzaya zorlamak için '10 Mart'ta taraflar anlaşamazsa çözüm çabaları sona erer. Yolun sonuna gelmiş oluruz' tehdidini savurmayı ihmal etmedi.
"10 Mart'ta anlaşın yoksa her şey biter " emrivakisiyle bir anda karşı karşıya kalan Denktaş haliyle zor durumda kaldı. Çünkü AKP lideri Erdoğan da Annan'la Ankara'da yaptığı görüşme sonrası referandumdan bahsetmişti. Denktaş 10 Mart'ta Lahey'e gidecek ve referandum kararını kabul edip etmediğini bildirecek. Lahey'e gitmeden önce Ankara'ya gelecek olan Denktaş, Ankara'nın tavrına göre mi strateji belirleyecek orası muallakta. Çünkü Ankara Denktaş'a "referandumu kabul et" derse Denktaş'ın tavrı ne olur kestirmek çok güç. Ama kabul etmesi de aynı oranda güç.
Referandumda ne sorulacak?
Tamamen Denktaş'ı devre dışı bırakmak için organize edilmiş yeni oyuna göre, taraflar 10 Mart'ta kabul ettikleri takdirde, 30 Mart'ta referandum yapılacak ve ada halkına şu soru yöneltilecek:
"Planı, ekteki maddeleriyle birlikte Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum kurucu devletlerinin yasalarını ve uygulamalarını, yeni düzende Kıbrıs'ın AB'ye üyeliğini onaylıyor musunuz."
Peki bu soruyla karşı karşıya kalan Kıbrıs Türkü ne cevap verecek? Yüzlerce sayfalık planı ne kadar biliyor? Tabii ki bilmiyor. Hem plan üzerinde yapılan görüşmeler tamamlanmadı. İki tarafın da plana dair ciddi kuşkuları var. Yani aylarca öncesinden şırınga edilen "müzakere" bile doğru dürüst yapılmadı. Şüphesiz bu durum Rum kesiminin işine geliyor. Karşılarında dimdik ayakta duran Denktaş bir anda "tuş" ediliyor. Bundan iyisi...
Referandum sorusu da çok aldatıcı. Tıpkı bizim AB'cilerin zaman zaman yaptırdıkları AB anketlerine benziyor. Ekonomik krizin göbeğinde kıvrım kıvranan halka "AB'ye girersek cebinize para girecek. AB'ye girmek ister misiniz?" sorusunu yöneltirseniz, konuya hakim olmayan halktan alacağınız cevap açıktır. Ama buna rağmen "AB'ye evet" diyenlerin oranı yüzde 60'ları geçememişti. Şimdi aynı tezgah Kıbrıs'ta daha profesyonel bir taktikle sahneleniyor. Kıbrıs'taki halk AB'ye karşı öyle bir teslimiyet noktasına getirilmiş ki, planın p'sinden bile haberi olmamasına rağmen, "eğer AB'ye gireceksek, planı kabul edelim" diyebiliyor. Hatta bunun için sık sık zorla sokaklara dökülebiliyor.
Peki bu referandum sorusu biraz daha genişletilip, daha samimi sorularla açılırsa, yani şu şekle getirilirse: "Tüm Güzelyurt yöresinden Yeşilırmak'a kadarki kesimin Rumlara verilmesine, 50-60 bin Türkün yeniden göçmen olmasına, zaman içinde 80 bin Rumun içinize gelmesine, bir o kadar da Türkün yerinden sökülmesine, tapularınızın geçersiz olmasına, herhangi bir Rum'un elindeki eski bir tapuyla seni yerinden etmesine..." evet mi hayır mı?
O zaman sonuç ne olur çok merak ediyorum. Bilinmez, belki yine bize göre olumsuz bir sonuç çıkabilir. AB şurubuyla başı dönmüş ada halkı "AB için her şeye evet" diyebilir.
Öyle bir kumpasa alındı ki Kıbrıs, bu sorunu ancak Türkiye halledebilir. Eğer Türkiye de "referanduma evet" derse, işte o zaman Kıbrıs'ta yolun sonu gelmiş olur. 28 Şubat'ta meğer ne gelişmeler yaşanmış.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012