Avrupa Birliği Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı Daniel Bendit'in "Kıbrıs AB'ne alınmadan olmaz. Kıbrıs'ta çözüm bulun. Bir çözüm bulmaz ve Kıbrıs'ı ilhak ederseniz, Avrupa topraklarını işgal etmiş olursunuz" fermanı ve tehdidi Avrupa'nın Türkiye'yi ilelebet AB dışında tutacağı ve Kıbrıs'ı yutacağının göstergesi.
Türkiye'nin adayı ilhakı durumunda Türk ordusunun AB'ne savaş açması anlamına geldiğini belirtiyor.
AB'nin Türkiye'yi Avrupa ordusuna almamasının nedeni de belli olmuş oldu. AB artık Türk ordusunu Kıbrıs'ta kararlı olması halinde düşman kuvvetler olarak görüyor.
AB, "Kıbrıs'ın bir parçasını dahi ilhak edemezsin, çünkü AB üyeliği yoluyla ben ilhak edeceğim" diyor.
Ve Türkiye'nin Helsinki sürecine imza atarak bu tavizi verdiğinin altını çiziyor. Onun için Hükümet ortaklarının Kıbrıs konusundaki efelenmeleri iç kamuoyunu uyutmaya dönük atraksiyonlardan ibaret.
Helsinki'de alınan 2002'ye kadar Kıbrıs'ı çözme planı iki yıl öne alındı o kadar.
Kurt kuzuyu yemeye kararlı. AB'nin Kıbrıs'ı yutma planına da başından beri Türkiye'ye karşı iyi polis rolü oynayan ve mütarekeci medya tarafından Türk dostu olarak lanse edilen AB Genişleme Sorumlusu Verhaugen tarafından açıklandı: "Türkiye Denktaş'ta neden hâlâ ısrar ediyor... Anlamıyorum. Denktaş için Türkiye'nin çektiği acılar yetmiyor mu?"
Avrupa Birliği'nin oyun teorisi net, Denktaş'ı yok ediyormuş gibi yapıp adayı yok etmek ya da Denktaş'ı sindirip teslimiyete zorlamak.
Avrupa'nın bu tavrı sürpriz değil. Hatta içerdeki ihanet korosunun başını TÜSİAD'ın çekmesi de sürpriz değil.
TÜSİAD Başkanı Özilhan sahibinin sesi gibi bakın ne diyor: "Türkiye'nin sayın Denktaş'ın uzlaşmaz tutumunu desteklemesini doğru bulmuyoruz."
Bereket komprodor sermayesinin bu ihanetine karşılık yerli sermayenin güçlü temsilcisi TOBB, "Denktaş'ı yeme" oyununa gelmiyor.
TÜSİAD'dan sonra ve TÜSİAD'ın borazanı mütarekeci Batıcı medyanın "verip kurtulalım" korosuna eklenen yeni ihanet odaklarına dikkat.
Amerika'nın ve Yahudi lobilerinin rüzgarı ile şişirilen Tayyip Erdoğan'ın danışmanlarından oluşan köşe yazarlarının saf tuttuğu Yeni Şafak gazetesinin de bu koroya dahil olması kimilerine sürpriz gelebilir.
AB Parlamenterinin ağzıyla ahkâm kesen Cengiz Çandar, Türkiye'nin Kıbrıs konusunda direnmesi yüzünden Türkiye'nin "AB rüyasına" veda edeceğine ağlıyor.
Çandar, "AB Türkiye'nin Ulusal Davası değil mi?" diye soruyor.
Çandar'ın "Bugüne dek, Türkiye çözüm doğrultusunda hiç bir adım atmadı. Ve Denktaş'ın uzlaşmazlığının ardına saklandı" sözleri Verhaugen'in Denktaş'ı yeme taktiğinin Türkiye'de kimler tarafından vizyona konduğunu gösteriyor.
Çandar içerden yazdığı için elbette ki AB komiserleri kadar rahat değil. Bir sürü laf cambazlığı yaparak tıpkı ağababaları gibi işgalci diye nitelendiriyor Çandar şöyle buyuruyor: "Bir bağımsız devleti ne hakla "ilhak"tan söz edebilirsiniz? "İlhak" kavramını kullandığınız anda, Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs'ta "işgalci" olduğunu zımnen kabul etmiş olursunuz".
Peki Çandar'a soralım: "Ya Kıbrıs gönüllü olarak Türkiye'ye ilhak olsa ne buyurursunuz?
Yine olmaz değil mi? Peki iki Almanya birleşince nasıl oluyor?
Siz samimi değilsiniz. Kıbrıs konusunda "teslimiyetçi" kesilirken Kuzey Irak'ı işgal için Türkiye'yi niçin gaza getiriyorsunuz on yıldır? İsrail ve ABD istediği için değil mi?
Türkiye'nin çıkarları sözkonusu olunca olmaz, ABD için işgal mişgal fark etmez mi diyorsunuz?
Çandar yalnız değil. Sütun komşusu Fehmi Koru da ihanet korosuna ufaktan mırıldanarak katılıyor.
Fehmi Koru Cengiz Çandar kadar pervasız değil. Hitap ettiği kitlenin duyarlılığını daha iyi bildiği için daha diplomatik konuşuyor: "Türkiye'ye düşen görev, Kıbrıs üzerinden kendi AB üyeliğini engelleyici politikalar üretmeyi ve "uzlaşmaz taraf" görüntüsünü terk etmektir... Bunu da artık savunulamaz duruma gelmiş eski tavrını gözden geçirip güncelleştirerek sağlayabilir Türkiye."
Koru'ya soralım "yeni düzen"den kastınız ne? Eski tavır dediğiniz iki ayrı toplum iki ayrı toprak üzerinde konfederasyondan vazgeçip nasıl güncelleştireceksiniz?
Koru'nun bu uzun lakırdılarının özeti de "AB ne istiyorsa odur."
Koru, açıkça "ver kurtul" diyemeyeceğini bildiği için işi laf kalabalığına boğuyor.
Bu ihanet korosu cesareti nerden mi alıyor? Elbette ki ABD lobilerinin rehin aldığı siyasi patronundan.
Ne demişti Abdullatif Şener, "Kıbrıs'ta self determinasyon. Yani Türkiye konuşmasın ada halkı karar versin." Bu cümleyi sarfettiği günün arkasından 5 bin Kıbrıslı koynunda haçla Rumlarla barış yürüyüşü yaptı. Yani birileri yaptırdı.
Bu teslimiyetçi çizgiye ve mandacı ruha elbette ki Müslüman Türk milleti değil, fesat odağı kiliselerde tünemiş Rum papazı dua edecektir.
Türkiye ateşle imtihan ediliyor. Bizi düşman mertçe vuramadı vuramaz. Yine içerden yiyoruz bağrımıza hançeri.