ABD'nin bölgemiz ve Güneydoğumuz'a ilişkin iştah ve ihtirası birkaç günlük bir mesele değil. Hatta sadece son dönemdeki 'aşırı petrol ihtiyacı'ndan kaynaklanan bir hırs da değil ABD'nin hesapları.
Hafızalarınızı yoklarsanız, işi can damarından yakalarsınız.
ABD, mazisi derinlerde olan bir entrikanın peşine takılmış gidiyor. Hani İngilizlerin 'sömürge babası' olarak Ortadoğu'yu parsellemeye çalıştığı 19. yüzyılın son kertesi var ya; ABD'nin henüz İngilizlerin arkasına takılmış 'çaylak sömürgeci' olduğu dönem... İşte o dönemde Amerika'nın Güneydoğumuzdaki kimi manevralarını hatırlarsanız, şimdilerdeki bölgemize ilişkin 'kronik takıntısı'nın temellerini bulursunuz.
Bu hafıza tazelenmesi, belki Ankara'ya yepyeni bir ufuk açar da, ateş yalımı üstünde kimlerle dansettiğini farklı bir pencereden seyr imkanı verir.
Geçen asrın başındaki Amerikan okullarını düşünün. 'American Board of Commissioner for Foreign Mission' namlı Amarikan misyoner teşkilatı başta olmak üzere birçok ABD misyoner örgütü, 1830'lu yıllardan itibaren Anadolumuza dadanmıştı. 1820'de İzmir'de olmak üzere, İstanbul, Trabzon, Erzurum, Antep, Sivas ve Adana'da Amerikan misyoner okulları mantar gibi çoğalmıştı. 1852'de Merzifon'da, 1853'te Diyarbakır'da, 1854'te Kayseri-Talas'ta ve 1855'te Harput'ta Amerikan 'fesat ocakları' kurulmuştu.
Ne mi yaptılar?
Bu okullar vasıtasıyla Ermeni, Rum, Kürt ve Hristiyan Araplarla yakından ilgilenerek 'kışkırtma programları'nı sürdürdüler. 1840'larda Hakkari'ye gelen Amerikalı misyonerler, burada açtıkları yatılı bir okulla Nasturilerle ilgilendiler ve onları devlete karşı kışkırttılar. (Yonca Anzerlioğlu, Nasturiler ve 1924 Ayaklanması, HÜ AİİTE, Ank. 1996)
Hatta American Board misyonerlerinden Eli Smith, Harison Dwight, Justin Perkins ve Dr. A. Grant gibi misyonerler, 1835'li yıllarda Güneydoğumuzdaki faaliyetlerinde son derece başarılı oldular; 19. yüzyılın sonunda birçok Nasturi, güya eğitim amacıyla ABD'ye götürüldü.
Dahası Nasturilerin yaşadığı yerlerde 'tampon bir bölge' oluşturulmaya çalışıldı, yerel halk zaman zaman devlete karşı kışkırtıldı; hatta 1924'te Musul meselesi masaya geldiğinde Türkiye aleyhine gelişmeler sağlanması için aynı kışkırtmalar tezgahlandı.
O dönemde ABD'nin henüz İngiltere kadar 'sömürü tecrübesi' yok; ama bize yönelik entrikası çok...
Amerikalılar sadece Güneydoğumuzda fesat tohumları ekmedi bu okullarıyla. Okullarını kondurdukları bölgeleri kontrol altında tuttular, geleceğe dönük fesat programlarının tezgahlarını oluşturdular. Doğu Karadeniz de bundan nasibini aldı.
Anatolia College namıyla 1886'da kurulan Merzifon Amerikan Koleji, hem ayrılıkçı Ermenileri hem de Rum Pontus sevdalıların üssü haline getirildi. Nitekim M. Kemal Atatürk Nutuk'ta bu konuya şu vurguyu yapıyor: Mütarekeden sonra, bütün Rumların Yunanlılık amal-i milliyesiyle her tarafta şımardığı gibi Etnik-i Heteria Cemiyeti propagandacıları ve Merzifon Amerikan Müessesatı tarafından manen yetiştirilen ve ecnebi hükümetlerin silahlarıyla maddeten takviye ve teşci edilen bu havalideki Rum kütlesi de müstakil bir Pontus Hükümeti teşkil etmek emeline düştü... (Nutuk, c. II, S. 626, İst. 1970)
İlginçtir, 1893'te Hınçak teşkilatıyla işbirliği halinde bölgede Ermeni kışkırtmaları yapan Merzifon Amerikan Koleji'nde görevli Tumayan ve Kayayan adlı iki Protestan Ermeni öğretmen, Ankara'da kurulan mahkemede vatana ihanetten idama çarptırılmasına rağmen ceza infaz edilemedi. İngiltere ve Amerika devreye girerek öğretmenler İngiltere'ye götürüldüler. (Bilal Şimşir, Documents Diplomatiques Ottomans Affaires Armeniennes, bölüm 1, s. 205 vd.)
1921'de Merzifon Amerikan Koleji başta olmak üzere, 1924'te bu misyoner kolejlerin tamamına yakını kapatıldı ve bir daha açılmasına izin verilmedi.
Yukarıda sunduğum kırıntılar ışığında tarihin akışını tekrar gözden geçirin. Sizce de, tarihin çeşitli görüntülerle aynı şekilde tekerrür etmesi, çok ağır bir faturanın habercisi değil mi?
O halde bugün, Atatürk'ün, topraklarımız ve insanlarımız üzerinde gözü olanların okullarını bile başlarına yıktığı, tampon bölge oluşturulmasına izin vermeyip 'fesat ocakları'nı kapattığı siyaset, dünün aynı 'kronik iştah'ını kabartanlara üsleri ve limanları sunanların kulaklarına küpe edecekleri siyasettir.
Bölgemizde, dün İngilizler ve onların peşine takılmış Amerikalılar entrika çevirirken, bugün Amerikalılar ve onlara kuyruk olmuş İngilizler entrikalarını sürdürüyorlar.
Değişen ne? Hiçbir şey...
Bu, bir klasik sömürge oyunudur.
Bu konjontürde Türkiye'nin yapması gereken iş, Washinton beslemesi kimi medyacı, işadamı ve siyasetçilerin güdümlemeye çalıştıkları gibi, bölgemizdeki oyunda 'başkalarının piyonu olmak' değildir. Bilakis, yakında Misak-i Milli sınırlarımızı tehdit edeceğinde zerre kadar şüphe bulunmayan bu 'klasik sömürge oyunu'nu bozmaktır.
Hafızalarınızı yoklarsanız, işi can damarından yakalarsınız.
ABD, mazisi derinlerde olan bir entrikanın peşine takılmış gidiyor. Hani İngilizlerin 'sömürge babası' olarak Ortadoğu'yu parsellemeye çalıştığı 19. yüzyılın son kertesi var ya; ABD'nin henüz İngilizlerin arkasına takılmış 'çaylak sömürgeci' olduğu dönem... İşte o dönemde Amerika'nın Güneydoğumuzdaki kimi manevralarını hatırlarsanız, şimdilerdeki bölgemize ilişkin 'kronik takıntısı'nın temellerini bulursunuz.
Bu hafıza tazelenmesi, belki Ankara'ya yepyeni bir ufuk açar da, ateş yalımı üstünde kimlerle dansettiğini farklı bir pencereden seyr imkanı verir.
Geçen asrın başındaki Amerikan okullarını düşünün. 'American Board of Commissioner for Foreign Mission' namlı Amarikan misyoner teşkilatı başta olmak üzere birçok ABD misyoner örgütü, 1830'lu yıllardan itibaren Anadolumuza dadanmıştı. 1820'de İzmir'de olmak üzere, İstanbul, Trabzon, Erzurum, Antep, Sivas ve Adana'da Amerikan misyoner okulları mantar gibi çoğalmıştı. 1852'de Merzifon'da, 1853'te Diyarbakır'da, 1854'te Kayseri-Talas'ta ve 1855'te Harput'ta Amerikan 'fesat ocakları' kurulmuştu.
Ne mi yaptılar?
Bu okullar vasıtasıyla Ermeni, Rum, Kürt ve Hristiyan Araplarla yakından ilgilenerek 'kışkırtma programları'nı sürdürdüler. 1840'larda Hakkari'ye gelen Amerikalı misyonerler, burada açtıkları yatılı bir okulla Nasturilerle ilgilendiler ve onları devlete karşı kışkırttılar. (Yonca Anzerlioğlu, Nasturiler ve 1924 Ayaklanması, HÜ AİİTE, Ank. 1996)
Hatta American Board misyonerlerinden Eli Smith, Harison Dwight, Justin Perkins ve Dr. A. Grant gibi misyonerler, 1835'li yıllarda Güneydoğumuzdaki faaliyetlerinde son derece başarılı oldular; 19. yüzyılın sonunda birçok Nasturi, güya eğitim amacıyla ABD'ye götürüldü.
Dahası Nasturilerin yaşadığı yerlerde 'tampon bir bölge' oluşturulmaya çalışıldı, yerel halk zaman zaman devlete karşı kışkırtıldı; hatta 1924'te Musul meselesi masaya geldiğinde Türkiye aleyhine gelişmeler sağlanması için aynı kışkırtmalar tezgahlandı.
O dönemde ABD'nin henüz İngiltere kadar 'sömürü tecrübesi' yok; ama bize yönelik entrikası çok...
Amerikalılar sadece Güneydoğumuzda fesat tohumları ekmedi bu okullarıyla. Okullarını kondurdukları bölgeleri kontrol altında tuttular, geleceğe dönük fesat programlarının tezgahlarını oluşturdular. Doğu Karadeniz de bundan nasibini aldı.
Anatolia College namıyla 1886'da kurulan Merzifon Amerikan Koleji, hem ayrılıkçı Ermenileri hem de Rum Pontus sevdalıların üssü haline getirildi. Nitekim M. Kemal Atatürk Nutuk'ta bu konuya şu vurguyu yapıyor: Mütarekeden sonra, bütün Rumların Yunanlılık amal-i milliyesiyle her tarafta şımardığı gibi Etnik-i Heteria Cemiyeti propagandacıları ve Merzifon Amerikan Müessesatı tarafından manen yetiştirilen ve ecnebi hükümetlerin silahlarıyla maddeten takviye ve teşci edilen bu havalideki Rum kütlesi de müstakil bir Pontus Hükümeti teşkil etmek emeline düştü... (Nutuk, c. II, S. 626, İst. 1970)
İlginçtir, 1893'te Hınçak teşkilatıyla işbirliği halinde bölgede Ermeni kışkırtmaları yapan Merzifon Amerikan Koleji'nde görevli Tumayan ve Kayayan adlı iki Protestan Ermeni öğretmen, Ankara'da kurulan mahkemede vatana ihanetten idama çarptırılmasına rağmen ceza infaz edilemedi. İngiltere ve Amerika devreye girerek öğretmenler İngiltere'ye götürüldüler. (Bilal Şimşir, Documents Diplomatiques Ottomans Affaires Armeniennes, bölüm 1, s. 205 vd.)
1921'de Merzifon Amerikan Koleji başta olmak üzere, 1924'te bu misyoner kolejlerin tamamına yakını kapatıldı ve bir daha açılmasına izin verilmedi.
Yukarıda sunduğum kırıntılar ışığında tarihin akışını tekrar gözden geçirin. Sizce de, tarihin çeşitli görüntülerle aynı şekilde tekerrür etmesi, çok ağır bir faturanın habercisi değil mi?
O halde bugün, Atatürk'ün, topraklarımız ve insanlarımız üzerinde gözü olanların okullarını bile başlarına yıktığı, tampon bölge oluşturulmasına izin vermeyip 'fesat ocakları'nı kapattığı siyaset, dünün aynı 'kronik iştah'ını kabartanlara üsleri ve limanları sunanların kulaklarına küpe edecekleri siyasettir.
Bölgemizde, dün İngilizler ve onların peşine takılmış Amerikalılar entrika çevirirken, bugün Amerikalılar ve onlara kuyruk olmuş İngilizler entrikalarını sürdürüyorlar.
Değişen ne? Hiçbir şey...
Bu, bir klasik sömürge oyunudur.
Bu konjontürde Türkiye'nin yapması gereken iş, Washinton beslemesi kimi medyacı, işadamı ve siyasetçilerin güdümlemeye çalıştıkları gibi, bölgemizdeki oyunda 'başkalarının piyonu olmak' değildir. Bilakis, yakında Misak-i Milli sınırlarımızı tehdit edeceğinde zerre kadar şüphe bulunmayan bu 'klasik sömürge oyunu'nu bozmaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019