2011’in son ve 2012’in ilk haftasında iki beklenmedik olay yaşadık. Birincisi Uludere’de 35 vatandaşın ölümü ile sonuçlanan elim olay, ikincisi Orgeneral Başbuğ’un tutuklanması…
Bu iki tarihi önemdeki hadiseyi nasıl yorumlamalıyız? Zamanlaması, aralarında irtibat olup olmadığı hususu, taşıdığı mesaj, ölümler ve tutuklamadan memnuniyet duyanlar ve duymayanlar, ilaveten arka plandaki oyuncular kimdir diye sorular sorarak baktığımızda acaba nasıl bir sonuç ile karşı karşıyayız?
Bu iki olayı düz mantığın dışına çıkarak değerlendirmek zorundayız. Aksi takdirde olanı biteni anlamak mümkün olmayacaktır.
Tabloyu netleştirelim.
Önce 3 temel veri…
1- 2012 Anayasa yılıdır.
2- 2012 Abdullah Gül’ün görev süresinin 7’mi 5’mi olacağının netleşeceği yıldır.
3- 2012 İsrail’in İran’a dönük savaş hazırlıklarının zirve yaptığı yıldır.
Şimdi taraflara ve pozisyonlarına bakalım…
1- Hükümet, Kürt meselesinde hayal kırıklığı içindedir. Tıpkı AB sürecinde olduğu gibi Batı’ya yakınlaşmasını meyvelerini toplayabileceğini ve kendisine bir hayat alanı tanınacağını düşünürken bunun gerçekleşemeyeceğini anlamıştır. (Sorunun çözümü için dış dengelerin hiç olmadığı kadar mümkün olduğunu söyleyen danışmanların kulakları çınlasın).
2- Abdullah Gül’ün görev süresini 7 yılla sınırlayan değişiklik Anayasa komisyonuna sunulmuştur. Son 5 yılını suskunlukla geçiren Cumhurbaşkanı şike dâhil olmak üzere konuşmaya ve etkinliğini artırmaya başlamıştır.
3- Suriye şahinliği Şam’a toslamış, Mavi Marmara olayında “yürü koçum seni kim tutar” diyen Batı, sonra bu tavrından çark etmiş ve hükümet aldatıldığını hissetmiştir.
4- Yapılan ve yapılmayan açıklamalara bakılacak olursa Başbuğ’un tutuklanmasından hükümet rahatsız, Cumhurbaşkanı memnundur.
Veri ve pozisyonları toplayalım:
Başbakan, 35 kişinin ölümünden de Orgeneral Başbuğ’un tutuklamasından da rahatsızdır.
Attığı adımların ardından sistemi daha fazla zorlamadan Kürt sorununun orta bir noktada çözülmesini, bu sorun çözülmeden İran’da adım atmamayı ve elbette kazasız belasız şu süreci atlatarak huzuru kalp ile Köşk’e adım atmayı amaçlamaktadır.
Şu saatten sonra huzuru ve statükoyu bozan her şeye Başbakan karşı çıkacaktır. Çünkü statüko Başbakan’ın ta kendisidir (Statükonun bozulması denilince Mümtazer Türköne’yi atayan Köşk sizce de Başbakan’ın elini zorlaştırıp, aynı anda dışarıya da bir selam çakmamış mıdır sizce de?).
Dahası yabancı basın ilk defa 35 kişinin ölümünden askeri değil Başbakan’ı sorumlu tutmuştur.
Ve kritik tespit:
“Ben 7 yıl bu hükümet ile çalıştım” diyen Başbuğ’a örgüt yöneticiliği suçlaması ile kime mesaj verilmiştir? Daha doğrusu Başbuğ’un tutuklanma gerekçeleri sizce kimlerin dizlerini titretmiştir? (Kontrolsüz güç, güç değildir).
Malatya’ya NATO üssü kurduran Şam şahini Davutoğlu’nun sürpriz İran gezisindeki “Bizi hiç kimse İran ile savaştıramaz” mealli demecini de hafızalarımıza yazarak finali yapalım.
Sonuç:
Ankara’da savaş başlamıştır. Yaşanan her önemli olayda yaklaşan ve kaçınılmaz İran savaşı ve Köşk’e giden yolun ayak izlerini göreceksiniz.
Ha bu arada sürprizlere açık olmayı unutun…
(Devam edeceğiz)
Bu iki tarihi önemdeki hadiseyi nasıl yorumlamalıyız? Zamanlaması, aralarında irtibat olup olmadığı hususu, taşıdığı mesaj, ölümler ve tutuklamadan memnuniyet duyanlar ve duymayanlar, ilaveten arka plandaki oyuncular kimdir diye sorular sorarak baktığımızda acaba nasıl bir sonuç ile karşı karşıyayız?
Bu iki olayı düz mantığın dışına çıkarak değerlendirmek zorundayız. Aksi takdirde olanı biteni anlamak mümkün olmayacaktır.
Tabloyu netleştirelim.
Önce 3 temel veri…
1- 2012 Anayasa yılıdır.
2- 2012 Abdullah Gül’ün görev süresinin 7’mi 5’mi olacağının netleşeceği yıldır.
3- 2012 İsrail’in İran’a dönük savaş hazırlıklarının zirve yaptığı yıldır.
Şimdi taraflara ve pozisyonlarına bakalım…
1- Hükümet, Kürt meselesinde hayal kırıklığı içindedir. Tıpkı AB sürecinde olduğu gibi Batı’ya yakınlaşmasını meyvelerini toplayabileceğini ve kendisine bir hayat alanı tanınacağını düşünürken bunun gerçekleşemeyeceğini anlamıştır. (Sorunun çözümü için dış dengelerin hiç olmadığı kadar mümkün olduğunu söyleyen danışmanların kulakları çınlasın).
2- Abdullah Gül’ün görev süresini 7 yılla sınırlayan değişiklik Anayasa komisyonuna sunulmuştur. Son 5 yılını suskunlukla geçiren Cumhurbaşkanı şike dâhil olmak üzere konuşmaya ve etkinliğini artırmaya başlamıştır.
3- Suriye şahinliği Şam’a toslamış, Mavi Marmara olayında “yürü koçum seni kim tutar” diyen Batı, sonra bu tavrından çark etmiş ve hükümet aldatıldığını hissetmiştir.
4- Yapılan ve yapılmayan açıklamalara bakılacak olursa Başbuğ’un tutuklanmasından hükümet rahatsız, Cumhurbaşkanı memnundur.
Veri ve pozisyonları toplayalım:
Başbakan, 35 kişinin ölümünden de Orgeneral Başbuğ’un tutuklamasından da rahatsızdır.
Attığı adımların ardından sistemi daha fazla zorlamadan Kürt sorununun orta bir noktada çözülmesini, bu sorun çözülmeden İran’da adım atmamayı ve elbette kazasız belasız şu süreci atlatarak huzuru kalp ile Köşk’e adım atmayı amaçlamaktadır.
Şu saatten sonra huzuru ve statükoyu bozan her şeye Başbakan karşı çıkacaktır. Çünkü statüko Başbakan’ın ta kendisidir (Statükonun bozulması denilince Mümtazer Türköne’yi atayan Köşk sizce de Başbakan’ın elini zorlaştırıp, aynı anda dışarıya da bir selam çakmamış mıdır sizce de?).
Dahası yabancı basın ilk defa 35 kişinin ölümünden askeri değil Başbakan’ı sorumlu tutmuştur.
Ve kritik tespit:
“Ben 7 yıl bu hükümet ile çalıştım” diyen Başbuğ’a örgüt yöneticiliği suçlaması ile kime mesaj verilmiştir? Daha doğrusu Başbuğ’un tutuklanma gerekçeleri sizce kimlerin dizlerini titretmiştir? (Kontrolsüz güç, güç değildir).
Malatya’ya NATO üssü kurduran Şam şahini Davutoğlu’nun sürpriz İran gezisindeki “Bizi hiç kimse İran ile savaştıramaz” mealli demecini de hafızalarımıza yazarak finali yapalım.
Sonuç:
Ankara’da savaş başlamıştır. Yaşanan her önemli olayda yaklaşan ve kaçınılmaz İran savaşı ve Köşk’e giden yolun ayak izlerini göreceksiniz.
Ha bu arada sürprizlere açık olmayı unutun…
(Devam edeceğiz)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ahmet Erimhan / diğer yazıları
- Sahili olmayan umman / 14.04.2022
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021