Rüzgâr eken fırtına biçer

Ağır bir "yönetememe sorunu" ile karşı karşıyayız. Yıllardır halının altına süpürülerek gizlenen bu en büyük hastalığımız artık çuvala değil, çuvallara sığmıyor.

Akit, "Hilafet 15 dakikada ihya edilebilir", hükümet "İstanbul sözleşmesini fesih ettim" diyerek istediği kadar gündem değiştirmeye çalışsın, bu sorun gündem değiştirerek taşınabilecek bir yük olmaktan çoktan çıktı!

Bir şeylerin değil, her şeyin değişmesi gerekiyor. Ülkeyi kaybetmeden intiharın eşiğinden dönmeliyiz! Aksi takdirde ortada konuşacağımız bir ekonomi dahi kalmayacak!

Futbol takımlarında olur takım başarısız ise fatura önce futbolcuya, yine başarısız ise hocaya kesilir, başarısızlık hâlâ devam ediyorsa en sonunda Başkan gider!

Daha ne diyelim bilmiyorum?

Ülkeyi bu hale getiren seçmende aynaya baksın ve kendisine neyi müstahak görüyorsa onu sarf etsin! Ülkeyi bir çöl iklimine çevirdiler!

Farklı söyleyen, bugünü okuyan kısaca "bu kervan böyle gitmez" deyip çözümü formülleyen Bağımsız Türkiye Partisi'ni görmezden geldiler!

Bayrağı devir alan BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş hançereseni yırtarak bağırıyor:

"Konu Ahmet geldi, Mehmet gitti meselesi değil, konu sistem meselesi, bu sistem değişmeden kaybetmeye mahkumuz!"

Diyor da dediği ile kalıyor!

Peki, kime yazık ediyoruz acaba? Kendimize mi, Hüseyin Baş'a mı?

Açıkça ilan ediyorum:

Bu ülkenin ürettiği tek özgün ekonomi modeli, MEM'dir! Varsa başka bir yolbilen, buyursun masaya gelsin, biz kendilerini ikna edemiyorsak onları bizi ikna etsin!

Sorunun özü burası! Yoksa her gün Merkez Bankası değiştirenler de aptal değil herhalde! Bir şeyleri düzeltmek istiyorlar ama olmuyor. Olmuyor çünkü sonu çıkmaz olan bir sokakta araba sürüyorlar. Çözüm sokağı değiştirip arabamızı geniş bir caddede kullanmaktan geçiyor. Kurallarını bizim koyduğumuz, inşasını bizim yaptığımız bir caddeye ihtiyacımız var! İpin ucu puştun elinde olduğu bir oyunda kazanmamız mümkün değil!

Fıkrayı bilirsiniz. 

Hocanın birisi vaazda konuşmanın büyüsüne kapılıp aşka geliyor, sonra da olur olmaz laflar ediyormuş. Hoca bir türlü dizginleyemeyince çareyi cemaat bulmuş. Demişler ki, "Hocam sizin parmağınıza bir ip bağlayalım, ipin diğer ucunu da cemaatten birisine verelim, siz coşunca ipi çekeriz sizde fren yapmanız gerektiğini anlarsınız!"

Hocanın kafasına yatmış, ipin bir ucunu cemaatten muzip birisine bağlamışlar. Hoca'da parmağında ip kürsüye çıkmış. Hoca henüz daha iki kelam etmeden muzip vatandaş ipi çekmiş, Hoca hemen susmuş, başka konuya girmiş ama ip yine çekilmiş, Hoca yine konu değiştirmiş ama bu ipi çekmelerin sonu gelmeyince Hoca iyiden iyiye saçmalamaya başlamış. Cemaatten homurtular yükselmeye başlayınca da Hoca noktayı koymuş:

"Hoca ne yapsın ey cemaat, ipin ucu puştun elinde!"

Bizim halimiz hocanın durumundan da fena. İpin tek ucu değil, tüm uçlarını kendi ellerimizle götürdük puştun eline, yani global tefecilere ve Dolar vampirlerine teslim ettik!

Sonra da her şeyin tıkırında gitmesini bekliyoruz. Yok öyle köfte, yazık ki yok!

Sormak lazım kurun patladığı ve her defasında hepimizi ve ülkeyi felakete sürükleyen son 3-4 yıl içinde bu sorunu yapısal olarak çözecek hangi adımı/adımları attık!

Dolar bu ülkenin resmi parası haline gelirken bunu engelleyecek ne yaptık?

Hiçbir şey! Hiçbir şey yapmamaya da devam ediyoruz!

Newton'un "Hareket Yasaları"nın üçüncüsü olan Etki-Tepki Prensibi'ni hatırlatayım mı? Newton der ki;

"Bir cisme, bir kuvvet etkiyorsa; cisimden kuvvete doğru eşit büyüklükte ve zıt yönde bir tepki kuvveti oluşur. Burada dikkat edilmesi gereken, bu kuvvetlerin aynı doğrultu üzerinde olduğudur: "Her etkiye karşılık eşit ve zıt bir tepki vardır."

İsterseniz bir de atasözü ile anlatmayı deneyelim:

Rüzgâr eken fırtına biçer. Ne ekersen onu biçersin…