Tamamen bu toprakların ürünü olan Köy Enstitüleri Atatürk'ün başlattığı eğitim seferberliğinin bir meşalesi gibiydi. Çiçek açarken budanan bu eğitim kurumuna bugün ne kadar da muhtacız!
Kalkınma yerelden ve köyden başlamalı, insanlar doğdukları yerde doymalı ve vatanın her karış toprağı ekilip biçilmelidir.
Bu meyanda, bilgiyi iş haline getirerek uygulayan bir eğitim sistemi olan "Köy enstitüleri" hakkında bizlere bir ileti gönderen değerli araştırmacı yazarımız Mehmet Beşeri Bey'in makalesini sizlerle paylaşıyorum:
"Harab olmuş bir memleketi, bayındır; hastalıkların pençesinde inim inim inleyen insanları, sağlıklı; bir toplu iğne dahi yapamayan sanayii uçak yapacak düzeye yükseltme mücadelesi veren genç Cumhuriyetin öncüleri, tüm bunların gerçekleşmesi için köyün ve köylünün önemini biliyor, bu nedenle onları bulundukları yerde eğitmenin, üretime katmanın, sağlıklı birer birey olarak yetiştirmenin, milli özelliklerini kaybetmeden evrensel değerleri özümsemiş vatandaş yapmanın kaygısını taşıyor, bunu gerçekleştirmek için kafa patlatıyor, böylelikle Türkiye'nin bağımsız bir şekilde, onurunu koruyarak dünya arenasında yer alması gerektiğinin hayalini kuruyorlardı.
Köy enstitüleri, bu hayallerin gerçekleştirilmesi için icat edilmiş bir eğitim mucizesi idi.
Burada okuyan çocuklar, neredeyse her işlerini kendileri görüyorlardı. Her öğrencinin, okuyacağı okulun temelinde alın teri, kerpicinde parmak izi, çatısında gülümseyerek göğe bakan güzel gözlerinin yansıması vardı.
Çocuklar eğitim üretim içindir felsefesine uygun olarak; bir yandan fizik, kimya, biyoloji, tarım, hayvancılık, tarih, coğrafya, psikoloji, sosyoloji dersleri alırlarken; diğer yandan da tarlayı ekiyor, ağaç dikiyor, hatta yiyecekleri ekmeği dahi, kendi yaptıkları fırınlarda ve tandırlarda pişiriyorlardı.
Her öğrenciye bir müzik aletini çalması, müzik ile haşır neşir olması için imkânlar sunuluyordu.
Onlar ülkenin dört bir yanına, yarınlarımızın güvencesi olmak üzere ekilen birer tohumdular. Onlar kırlarımızın hiç solmayacak çiçekleri idi.
Her sabah; heyecan, bir an önce büyümek, okumak, "adam olmak", vatan hizmetine koşmak arzusu ile kalkıyor, gün içerisinde hem teorik, hem pratik eğitimlerini uygulamalı olarak görüyorlardı.
Onlar, gittikleri her köyde, bir koyuna-ineğe doğum yaptıracak kadar becerikli; bir asma fidanını en uygun şekilde dikecek ve bakımını sürdürecek düzeyde maharetli; arıları incitmeden kovanlardan bal toplayacak seviyede marifetli; hangi arazide hangi tür tarım ürününün ekileceğini tespit edecek derecede bilgili; ülkenin ve dünyanın bütün meselelerini anlamak, kavramak, çözümler üretmek için de ilgili idiler.
Kısacası; çalışkan, onurlu, dürüst, namuslu, vatansever birer bireydiler.
Çok değil, sadece yirmi yıl, evet sadece yirmi yıl yaşayabilselerdi, Türkiye asla bu durumda olmazdı. Çünkü bu çocuklar, başlarındaki idealist öğretmenleri ve idarecileri ile birlikte, 6 yıl içinde (1940-1946) 15.000 dönüm araziyi tarıma uygun hale getirmiş ve ekmeye başlamış; 750.000 yeni fidan dikmiş; 1.200 dönüm bağ oluşturmuş; 150 büyük inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santrali, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 3 balıkhane, 100 km. ve yüzlerce sulama kanalı yapmışlardı.
20 yılda, bu sayılanların en azından 100 mislini gerçekleştirebilirlerdi. Çünkü mezun olan, hemen öğretmen olarak kendi köyüne, ya da yakın bir köye atanıyor, orada kolları sıvayarak hayalleri gerçekleştirme çalışmasına başlıyordu.
Verdiği Milli Kurtuluş savaşı ile sömürgelere ve mazlum milletlere çıkış yolunu gösteren Türkiye, Türk modeli köy enstitüleri uygulaması ile aynı önderliğini sürdürüyordu.
Heyhat… 1946'dan itibaren ABD'nin dümen suyuna giren İsmet İnönü ve CHP, bizzat ABD'nin direktifi, dayatması ile belki de memleketin en hayırlı kurumu olan köy enstitülerinin bu hızlı gelişiminin önüne set koymaya başladı. Çünkü ABD "çok partili düzene geçilmesini", "planlı ekonomiden vazgeçilmesini" ve "köy enstitülerinin kaldırılmasını" istiyordu.
Korkaklar, işbirlikçiler, hainler bütün bu istekleri birer birer yerine getirdiler.
Ve hepimizin de bildiği gibi köy enstitülerinin önce adı ve müfredat programı değiştirildi, sonra da adım adım izleri yok edildi.
Gelinen aşamada şu halimize bir bakın.
Bugün bırakın şehirdeki bir çocuğu, köyde okuyan çocuklar dahi tarımın T'sinden, hayvancılığın H'sinden, arıcılığın A'sından, bağcılığın B'sinden habersiz bir eğitimin kucağında debelenip durmaktadırlar.
Peki diyelim ki bunlardan haberleri yok. Ya bağımsızlığın B'sini; onurun O'sunu, şerefin Ş'sini anlatan, öğreten, kavratan bir eğitim alıyorlar mı?
O da yok. Ne var! Bencil, çıkarcı, kendi yumurtasını pişirmek için komşusunun evinin yanmasına dahi razı, öğrenci arkadaşlarını alt edilmeleri gereken birer rakip olarak gören; vatanı herhangi bir coğrafik arazi, bayrağı lalettayin ortaya çıkmış bir bez parçası sanan; uluslararası emperyalist tekellerin herhangi bir biriminde bol maaşlı bir işe yerleşmek için her türlü vicdansızlığı işlemeye hazır olan çocukların büyük bir çoğunluğu oluşturduğu bir eğitim sistemi…"
Adem Birinci / diğer yazıları
- Ali'nin Hendek’teki darbesi / 28.11.2023
- Kisa hadisi ve Ehl-i Aba / 25.11.2023
- Huzur hakkı ve çoklu maaş / 17.11.2023
- Zilzal Suresi / 26.10.2023
- Bu ülke insanı intihar edemez / 24.10.2023
- Taif ya da zulüm ve merhamet / 06.10.2023
- Boykot / 04.10.2023
- Hz. Fatıma anamızın nuru / 27.09.2023
- Âlemler nura gark oldu Muhammed doğduğu gece / 26.09.2023
- Ebu Leheb (Ateşin Babası) / 04.09.2023
- Kisa hadisi ve Ehl-i Aba / 25.11.2023
- Huzur hakkı ve çoklu maaş / 17.11.2023
- Zilzal Suresi / 26.10.2023
- Bu ülke insanı intihar edemez / 24.10.2023
- Taif ya da zulüm ve merhamet / 06.10.2023
- Boykot / 04.10.2023
- Hz. Fatıma anamızın nuru / 27.09.2023
- Âlemler nura gark oldu Muhammed doğduğu gece / 26.09.2023
- Ebu Leheb (Ateşin Babası) / 04.09.2023