Küçük günahları sakın küçümseme!
Ashab, "Ya Resûlallah! Burası otsuz-ağaçsız bir bölgedir, burada odun bulunmaz!" dediler.
Hz. Peygamber (s.a.a); "Gidin, herkes bulabildiği kadar odun toplasın getirsin" buyurdular.
Ashabdan her biri odun toplamak için bir tarafa gitti. Onlardan her biri toplayabildikleri kadar çalı çöp toplayıp getirdiler. Topladıkları şeyleri Resûlullah'ın karşısında üst- üste döktüler. Böylece yığınla odun toplanmış oldu.
Bu sırada Resûlullah (s.a.a) şöyle buyurdular: "Küçük günahlar da bu küçük odunlar gibidir; ilk önce göze görünmez ama birbiri üzerine toplanınca büyük bir yığın olarak karşımıza çıkar."
Sonra şöyle buyurdular: "Ey dostlar! Küçük günahlardan da kaçının. Gerçi küçük günahlar çok önemsenmiyor ama bilin ki, her şeyin bir talip ve gözeteni vardır. Bu gözetenler (Allah ve melekleri), hayatınızda yaptığınız, ölümünüzden sonra da eseri kalıcı şeyleri gözetip yazmaktalar. Önemsenmeyen bu küçük günahların bir gün, ne kadar büyük bir yığını teşkil ettiğini göreceksiniz."
(Bihar, c.73, s.346).
Bir gün cemaatle sabah namazını camide kıldıktan sonra Resûlullah (s.a.a)'in gözü, uykusuzluktan uyuklayan ve başı önüne düşen bir gence takıldı. Bu gencin rengi sararmış, bedeni zayıflamış ve gözleri kızarmıştı. Resûlullah (s.a.a) ona; "Durumun nasıldır, nasıl sabahladın?" diye sordular.
Genç, "Ölümden sonraki dünyaya yakîn ve imanla sabahladım, durumum ise işte böyledir" dedi.
Resûlullah (s.a.a) onun bu sözüne karşı; "Her yakînin bir alameti vardır; senin yakîninin alameti nedir?" buyurdu. Genç şöyle dedi: "Ey Allah'ın Elçisi! Beni solduran, geceleri uykumu kaçıran ve yazın sıcak günlerinde (oruç tutmakla) beni dünyaya ve dünyada olana ilgisiz kılan işte bu yakîndir. Şimdi basiret gözüyle kıyametin koptuğunu ve halkın hesap vermek için toplanmış olduğunu, benim de onların arasında bulunduğumu görüyorum. Yine cennet ehlinin, cennet nimetlerinden yararlandıklarını, cennet tahtlarına yaslandıklarını ve birbirleriyle sohbet ettiklerini, cehennem ehlinin ise ateşin alevleri arasında inlediklerini ve yardım dilediklerini görür gibiyim; şu anda cehennem ateşinin sesi, kulağımda çınlıyor."
Resûlullah (s.a.a), gencin bu sözlerini dinledikten sonra ashabına şöyle buyurdular: "Allah Teâlâ, bu gencin kalbini iman nuruyla aydınlatmıştır." Daha sonra gence dönerek şöyle buyurdular: "Bu hal üzere sabit kal ve onu kaybetme." Genç, "Ey Allah'ın Elçisi! Allah'tan hak yolunda şahadete erişmemi iste" dedi. Hz. Peygamber (s.a.a) de ona dua ettiler. Bu genç çok geçmeksizin Allah Resûlü ile birlikte savaşlardan birine katıldı ve o savaşta şehit düşenler arasında onuncu kişi olarak şahadete erişti.
(Bihar, c.70, s.159).