İİT (İslam İşbirliği Teşkilatı) toplantısında, Doğu Kudüs'ün Filistin'in başkenti olarak ilan edilmesi bölünmüş bir Kudüs fikrini kabul ettirme amacına hizmet etmekten başka bir işe yaramadı.
Bu, İslam dünyası açısından tek kelimeyle hezimettir.
İsrail'e göre ise, Kudüs bölünemez ve tamamı Yahudilere ait olmalıdır.
Biraz geriye gidersek, 1993'te Oslo'da İsrail ve FKÖ arasında bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşmaya göre, İsrail, Batı Şeria ve Gazze'de işgal ettiği toprakların canı istediği kadar bir kısmını boşaltacak ve burada Filistin Özerk Yönetimi kurulacaktı. (Devlet değil, sadece özerk bir yönetim deniyor.)
Oslo, İsrail'in 1967 savaşında işgal ettiği topraklardaki hâkimiyetini sağlamlaştırmasını temin etti. Yani her anlamda İsrail tarafı bu antlaşmadan kârlı çıktı.
Burada dikkat çeken husus şu ki, uzun
vadede bu kadar fayda temin edecek bir antlaşma için masaya oturmadan önce İsrail'in ileri sürdüğü şartlardan ilki Kudüs'ün statüsünün asla tartışmaya açılmaması idi. Filistin tarafı bu şartı kabul ettikten sonra ancak görüşmeler başlamıştı.
İsrail hiçbir dönemde Kudüs'ün statüsünü tartışmaya açmaya yanaşmadı. Bölünmüş Kudüs fikrini asla ciddi olarak gündem etmedi. Çünkü Kudüs onların inancına göre Büyük İsrail devletinin ezeli başkentidir. İsrail parlamentosu Knesset, Kudüs'ün tamamını "İsrail'in bölünmez ve ezeli başkenti" ilan eden yasayı 1980'de kabul etti.
Sadece Kudüs değil, Arz'ı Mev'ud inancı gereği, Nil'den Fırat'a kadar olan bölgenin tamamı İsrail'e ait olacaktır. Siyasi stratejiler gereği dönemsel olarak yapılan geri çekilmeler, uzun vadede daha büyük kazanımlar elde etmek içindir. İsrail İşçi Partisi'ne mensup bir milletvekili; el Cezire'ye verdiği röportajda:
"Yahudilerin İsrail'e gelip vatandaş olma hakları olmalı. Bir Siyonist olarak böyle düşünüyorum. İdaremiz altında büyük bir Filistin nüfusu varsa bu Siyonist hareketin sonu demektir" diyor.
Yapılan açık bir din savaşıdır. Meseleyi, milliyetçilik boyutuna indirgemek veya bir toprak savaşı şeklinde ele almak son derece yanlış ve sakat bir yaklaşımdır.
Kudüs, Müslümanların ilk kıblesidir. Hz. Muhammed (s.a.v.) buradan miraca çıkmıştır. İslam dünyasının Kudüs'le kopmaz, derin bağları vardır. Kudüs, Mekke ve Medine'den sonra üçüncü mukaddes şehrimizdir.
Hal böyle iken Müslümanlar bölünmüş Kudüs fikrini kendi ağzıyla ilan ediyor. Bundan daha büyük bir hezimet olabilir mi?
Onlar yalnız Kudüs için değil, bölgenin tamamı üzerinde tartışmasız bir ideal beslerken ve buna yönelik stratejiler belirlerken biz, bölünmüş bir Kudüs'e -yani İsrail'e terk edilmiş bir Kudüs'e- razı olup yenilgiyi baştan kabul ediyoruz?
Bu aşamada yapılması gereken, Prof. Dr Haydar Baş'ın da ifade ettiği gibi Mescid-i Aksa'yı İslam âleminin başkenti ilan etmektir. Bu şekilde Kudüs, tüm Müslümanların himayesine girmiş olacaktır.
Unutmayalım ki, bugün Kudüs'e sahip çıkamazsak yarın Filistin'in tamamının kaybedilmesi, daha sonra sıranın Mekke ve Medine'ye gelmesi kaçınılmazdır.
Ancak yaşadığımız bu dönemde, yine Sayın Baş'ın ifadesiyle İslam dünyasının dediğini
hayata geçirebilecek ve dimdik ayakta durabilecek lidere ihtiyacı var.
Bu, İslam dünyası açısından tek kelimeyle hezimettir.
İsrail'e göre ise, Kudüs bölünemez ve tamamı Yahudilere ait olmalıdır.
Biraz geriye gidersek, 1993'te Oslo'da İsrail ve FKÖ arasında bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşmaya göre, İsrail, Batı Şeria ve Gazze'de işgal ettiği toprakların canı istediği kadar bir kısmını boşaltacak ve burada Filistin Özerk Yönetimi kurulacaktı. (Devlet değil, sadece özerk bir yönetim deniyor.)
Oslo, İsrail'in 1967 savaşında işgal ettiği topraklardaki hâkimiyetini sağlamlaştırmasını temin etti. Yani her anlamda İsrail tarafı bu antlaşmadan kârlı çıktı.
Burada dikkat çeken husus şu ki, uzun
vadede bu kadar fayda temin edecek bir antlaşma için masaya oturmadan önce İsrail'in ileri sürdüğü şartlardan ilki Kudüs'ün statüsünün asla tartışmaya açılmaması idi. Filistin tarafı bu şartı kabul ettikten sonra ancak görüşmeler başlamıştı.
İsrail hiçbir dönemde Kudüs'ün statüsünü tartışmaya açmaya yanaşmadı. Bölünmüş Kudüs fikrini asla ciddi olarak gündem etmedi. Çünkü Kudüs onların inancına göre Büyük İsrail devletinin ezeli başkentidir. İsrail parlamentosu Knesset, Kudüs'ün tamamını "İsrail'in bölünmez ve ezeli başkenti" ilan eden yasayı 1980'de kabul etti.
Sadece Kudüs değil, Arz'ı Mev'ud inancı gereği, Nil'den Fırat'a kadar olan bölgenin tamamı İsrail'e ait olacaktır. Siyasi stratejiler gereği dönemsel olarak yapılan geri çekilmeler, uzun vadede daha büyük kazanımlar elde etmek içindir. İsrail İşçi Partisi'ne mensup bir milletvekili; el Cezire'ye verdiği röportajda:
"Yahudilerin İsrail'e gelip vatandaş olma hakları olmalı. Bir Siyonist olarak böyle düşünüyorum. İdaremiz altında büyük bir Filistin nüfusu varsa bu Siyonist hareketin sonu demektir" diyor.
Yapılan açık bir din savaşıdır. Meseleyi, milliyetçilik boyutuna indirgemek veya bir toprak savaşı şeklinde ele almak son derece yanlış ve sakat bir yaklaşımdır.
Kudüs, Müslümanların ilk kıblesidir. Hz. Muhammed (s.a.v.) buradan miraca çıkmıştır. İslam dünyasının Kudüs'le kopmaz, derin bağları vardır. Kudüs, Mekke ve Medine'den sonra üçüncü mukaddes şehrimizdir.
Hal böyle iken Müslümanlar bölünmüş Kudüs fikrini kendi ağzıyla ilan ediyor. Bundan daha büyük bir hezimet olabilir mi?
Onlar yalnız Kudüs için değil, bölgenin tamamı üzerinde tartışmasız bir ideal beslerken ve buna yönelik stratejiler belirlerken biz, bölünmüş bir Kudüs'e -yani İsrail'e terk edilmiş bir Kudüs'e- razı olup yenilgiyi baştan kabul ediyoruz?
Bu aşamada yapılması gereken, Prof. Dr Haydar Baş'ın da ifade ettiği gibi Mescid-i Aksa'yı İslam âleminin başkenti ilan etmektir. Bu şekilde Kudüs, tüm Müslümanların himayesine girmiş olacaktır.
Unutmayalım ki, bugün Kudüs'e sahip çıkamazsak yarın Filistin'in tamamının kaybedilmesi, daha sonra sıranın Mekke ve Medine'ye gelmesi kaçınılmazdır.
Ancak yaşadığımız bu dönemde, yine Sayın Baş'ın ifadesiyle İslam dünyasının dediğini
hayata geçirebilecek ve dimdik ayakta durabilecek lidere ihtiyacı var.
Zeynep Baş / diğer yazıları
- GADİR-İ HUM… / 01.08.2021
- İnsan hakları ve Ehl-i Beyt’in duruşu / 19.03.2021
- Papa’nın Irak ziyareti ve doğru adreste buluşmak / 09.03.2021
- Yeni Osmanlıcılık ve eski planlar / 20.03.2018
- Malthus ve sömürgecilik / 02.01.2018
- Dünya Filistin'e karşı neden tepkisiz? / 29.12.2017
- Ortadoğu üzerindeki büyük proje / 26.12.2017
- Tarımın geldiği nokta / 22.12.2017
- Ekonomi insan içindir / 21.12.2017
- Kudüs / 20.12.2017
- İnsan hakları ve Ehl-i Beyt’in duruşu / 19.03.2021
- Papa’nın Irak ziyareti ve doğru adreste buluşmak / 09.03.2021
- Yeni Osmanlıcılık ve eski planlar / 20.03.2018
- Malthus ve sömürgecilik / 02.01.2018
- Dünya Filistin'e karşı neden tepkisiz? / 29.12.2017
- Ortadoğu üzerindeki büyük proje / 26.12.2017
- Tarımın geldiği nokta / 22.12.2017
- Ekonomi insan içindir / 21.12.2017
- Kudüs / 20.12.2017