Prof. Dr. Haydar Baş, "Büyük İslam İlmihali-Namaz" eserinde namazın faziletini hususunda şu bilgileri veriyor:
"Hz. Cebrail, Peygamber Efendimiz (s.a.a.)'e, sahabeden Dihye el-Kelbî kıyafetine girmiş olarak gelir. Ashabı içerisinde otururlarken, gelip Peygamber Efendimiz (s.a.a.)'e bazı sorular sorar. Cibril Hadisi olarak bilinen bu hadis-i şerif rivâyet edildiğine göre şöyledir:
Allah Resûlü (s.a.a.) bir gün insanların yanına çıktı. Bir adam O'na gelip şöyle dedi: "Ey Allah Resûlü! İmân nedir?"
Cevap verdi: "İmân; Allah'a, meleklerine, Kitab'ına, O'na kavuşmaya, peygamberlerine inanman, ayrıca öldükten sonra tekrar dirilmeye iman etmendir."
Yine sordu: "İslâm nedir?"
Cevap verdi: "İslâm; Allah'a ibâdet edip O'na hiçbir şeyi ortak koşmaman, farz namazını kılman, farz zekâtı vermen ve Ramazan orucunu tutmandır."
Adam dedi ki: "Peki ihsân nedir?"
Cevap verdi: "İhsân, Allah'a sanki O'nu görüyormuşsun gibi ibâdet etmendir. Çünkü sen O'nu görmesen de O, şüphesiz seni görüyordur."
"Peki, kıyamet ne zamandır?" diye sorunca, şöyle buyurdu: "Onun hakkında sorulan, sorandan daha bilgili değildir. Ama sana onun alâmetlerini anlatayım: Câriye efendisini doğurduğunda bu, onun alâmetindendir. Çıplak, yalın ayak kişiler insanların başına geçtiklerinde, bu da onun alâmetlerindendir. Hayvan çobanları büyük büyük binalar yaptıklarında anla ki, bu da onun alâmetlerindendir. Beş şey vardır ki onları Allah'tan başkası bilemez." Sonra şu âyeti okudu: "Kıyamet saatini bilmek ancak Allah'a mahsustur. Yağmuru O indirir, rahimlerde olanı O bilir. Kimse yarın ne kazanacağını ve nerede öleceğini bilemez. Allah şüphesiz bilendir ve her şeyden haberdardır." (Lokman:34).
Sonra adam geri gitti. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.a.) şöyle buyurdu: "Onu bana getirin!" Hemen ardına düşüp onu getirmeye teşebbüs ettiler fakat adamın izine rastlamadılar. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.a.) şöyle buyurdu: "O Cibrîl aleyhisselam'dı; insanlara dinlerini öğretmek için gelmişti." (Ahmed, II,342,426; Buhârî, iman 37,I,18; tefsîr Lukmân 2,VI,20; Müslim, iman No.5, s.39; İbn Mâce, No.64, 4044).
Cibril Hadisi olarak bilinen bu hadis-i şerif dinin en güzel tarifidir. Sorulan üç şey dindendir. İman dindendir, İslam'ın şartları dediğimiz hususlar da dindendir. İhsan da dindendir. Din bunların tamamıdır. İman eden kul, İslam'ı hayatına geçirerek ibâdetlerle, Cenab-ı Hakk'ı zikirle Allah'a yaklaşır, sonra kulun kalbi açılır, Allah'ın tecellileri kalbini süsler, donatır. Kalbinden mâleyâni olan, mâsiva cinsinden olan şeyler boşalır. Boşaldıktan sonra orası Tecelligâh-ı Hak olur. Allah'ın tecelli ettiği bir âlem olur. O âlemde de bulunan Allah'tır. Allah seni görüyor ama sen O'nu göremiyorsun. O'nun seni gördüğünü bilerek, yaşayarak ibâdet ediyorsun. İşte bu hâli yaşamanın adı ihsandır.
Bu ihsan hâlini yakalamak için mutlaka imanın ve İslam'ın şartlarının yerine getirilmesi lazımdır. Eğer bu iki şart yerine getirilmezse, ihsana erişilemez. Bu şu manaya gelir ki; ihsan sahibi olabilmek için İslam'ın şartlarını harfiyyen uygulamak gerekir. Tabii ki mükellef olunan kadarıyla… Mesela, mal ile yapılan ibâdetler vardır. İmkanı olmayanı Allah bundan mes'ul tutmaz. Zekât ve hac gibi… Zekât mal ile, hac ise hem mal ile hem bedenen yapılan bir ibâdettir. Namaz beden kuvveti ile yapılan bir ibadettir.
Namaz kılmak, aklı yerinde olan ve buluğ çağına ermiş bulunan her Müslümana belli vakitlerde günde beş vakit farzdır. Eğer kişi yapabildiklerini terk ediyorsa, bu durumda ihsandan bahsetmesi yalancılıktır. İslam'da bazı şeyler vardır ki şakası bile olmaz, bunlar; nikâh, talak ve imandır. Yani bir insan şakadan inkâr etmiş olsa, inkârı sahihtir. Bazı şeyler vardır ki, bunların ciddiyetinin her an korunması lazımdır. Bunların başında iman gelir. İman konusunu çok ciddiye almamız lazımdır. Sahabi, imandan sonra küfre düşmektense, ateşe düşüp yanmayı daha iyi kabul ederlerdi. Allah'ı çokça zikir ve ibâdât u taat insanı bu hallerden korur.
İbâdet, insanın dimağından, aklından, şuurundan nefsanî bütün duygu ve düşüncelerine ve hissiyatına kadar onu temizler. Nitekim Cenab-ı Hak namaz için, "Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibâdetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir" (Ankebut: 45) buyuruyor. Çünkü namazı kılan insanın hayatı tertemizdir. Nefsini temizlemiştir. Tezkiye etmiştir. Şuurunu, ruhunu, dimağını temizlemiştir. Akl-ı selim sahibi olmuştur. Böylece de her türlü kötülüğü terk edecektir. Ubudiyete devam etmek Cenab-ı Hakk'ın lutfuyla bunları kazandırır.
İnsanın nefsinde iki ana karakteristik vasıf vardır. Bunun bir tanesi inkâr üzeredir. Bir tanesi de ikrar üzeredir. Kul ibâdete devam edince onun ruhanî tarafı daima aydınlık kalır. Nefsanî; ruh-i hayvan tarafı da daima gizlenir. Ruh-i sultan, ruh-i hayvan tarafını huy olarak, tabiat olarak devamlı ihata etmeye başlar. Ruh-i hayvan taraf ubudiyetle beraber setredilir, gizlenir. İbâdet onu gizler. Veya ibâdet onu ruhanî hallere tebdil eder. Onun hâli ni değiştirir.
"Allah'ın ahlâkı ile ahlâklanın" (Sühreverdi Ömer b. Muammed, Avarif, s.120. Beyrut, 1992) ölçüsünden de murat, nefsanî hallerinizi, ruhunuzda mevcut olan o İlahî, ruhanî, Rabbanî hallere tebdil edin demektir. İşte bu hal ibâdetle temin edilir. İbâdet edildi mi, O'nun boyasına boyanılır. Ahlâk, Cenab-ı Hakk'ın ahlâkına döner. Ahlâk-ı zemime ahlâkı hamideye tebdil olur. Tertemiz olunur. Böylece de temizlenince kötülüklerden uzaklaşılır ki, Cenab-ı Hakk namaz için, "… Namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar" (Ankebut: 45) buyuruyor.
Bir adam Peygamber (s.a.a.)'e gelip, "Falan adam, gece namaz kılıyor, sabah hırsızlık yapıyor" dedi. "Bir gün gelir (namazda) söyledikleri onu hırsızlıktan alıkoyar" buyurdu. (Ahmed ve Bezzâr, Heysemî, râvilerinin Sahîh ricâlinden olduğunu söylemiştir. Mecma' II, 258). Demek ki, ibâdetin ruhuna malik olarak ibâdeti yapmak, kötülüklerden fersah fersah uzaklaşmak demektir. Fuhuştan, meniyyattan, hırsızlıktan, namussuzluktan, yolsuzluktan vs. tüm kötülüklerden uzaklaşmak demektir.
İbâdetle insan önce hukukullah'a/Allah'ın hukukuna, hududullaha/Allah'ın çizdiği ölçülere dikkat eder. Ondan sonra kulların hukukuna, herkesin hukukuna riâyet eder. Bilir ki, herkesin hukuku, Allah'ın hukuku ile ilgilidir. Karıncayı bile incitmez. İbâdet insanı diriltir, inşa eder. Kalbi ölmüş insanın bedeni ölse de fark etmez." (devam edecek…)
"Hz. Cebrail, Peygamber Efendimiz (s.a.a.)'e, sahabeden Dihye el-Kelbî kıyafetine girmiş olarak gelir. Ashabı içerisinde otururlarken, gelip Peygamber Efendimiz (s.a.a.)'e bazı sorular sorar. Cibril Hadisi olarak bilinen bu hadis-i şerif rivâyet edildiğine göre şöyledir:
Allah Resûlü (s.a.a.) bir gün insanların yanına çıktı. Bir adam O'na gelip şöyle dedi: "Ey Allah Resûlü! İmân nedir?"
Cevap verdi: "İmân; Allah'a, meleklerine, Kitab'ına, O'na kavuşmaya, peygamberlerine inanman, ayrıca öldükten sonra tekrar dirilmeye iman etmendir."
Yine sordu: "İslâm nedir?"
Cevap verdi: "İslâm; Allah'a ibâdet edip O'na hiçbir şeyi ortak koşmaman, farz namazını kılman, farz zekâtı vermen ve Ramazan orucunu tutmandır."
Adam dedi ki: "Peki ihsân nedir?"
Cevap verdi: "İhsân, Allah'a sanki O'nu görüyormuşsun gibi ibâdet etmendir. Çünkü sen O'nu görmesen de O, şüphesiz seni görüyordur."
"Peki, kıyamet ne zamandır?" diye sorunca, şöyle buyurdu: "Onun hakkında sorulan, sorandan daha bilgili değildir. Ama sana onun alâmetlerini anlatayım: Câriye efendisini doğurduğunda bu, onun alâmetindendir. Çıplak, yalın ayak kişiler insanların başına geçtiklerinde, bu da onun alâmetlerindendir. Hayvan çobanları büyük büyük binalar yaptıklarında anla ki, bu da onun alâmetlerindendir. Beş şey vardır ki onları Allah'tan başkası bilemez." Sonra şu âyeti okudu: "Kıyamet saatini bilmek ancak Allah'a mahsustur. Yağmuru O indirir, rahimlerde olanı O bilir. Kimse yarın ne kazanacağını ve nerede öleceğini bilemez. Allah şüphesiz bilendir ve her şeyden haberdardır." (Lokman:34).
Sonra adam geri gitti. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.a.) şöyle buyurdu: "Onu bana getirin!" Hemen ardına düşüp onu getirmeye teşebbüs ettiler fakat adamın izine rastlamadılar. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.a.) şöyle buyurdu: "O Cibrîl aleyhisselam'dı; insanlara dinlerini öğretmek için gelmişti." (Ahmed, II,342,426; Buhârî, iman 37,I,18; tefsîr Lukmân 2,VI,20; Müslim, iman No.5, s.39; İbn Mâce, No.64, 4044).
Cibril Hadisi olarak bilinen bu hadis-i şerif dinin en güzel tarifidir. Sorulan üç şey dindendir. İman dindendir, İslam'ın şartları dediğimiz hususlar da dindendir. İhsan da dindendir. Din bunların tamamıdır. İman eden kul, İslam'ı hayatına geçirerek ibâdetlerle, Cenab-ı Hakk'ı zikirle Allah'a yaklaşır, sonra kulun kalbi açılır, Allah'ın tecellileri kalbini süsler, donatır. Kalbinden mâleyâni olan, mâsiva cinsinden olan şeyler boşalır. Boşaldıktan sonra orası Tecelligâh-ı Hak olur. Allah'ın tecelli ettiği bir âlem olur. O âlemde de bulunan Allah'tır. Allah seni görüyor ama sen O'nu göremiyorsun. O'nun seni gördüğünü bilerek, yaşayarak ibâdet ediyorsun. İşte bu hâli yaşamanın adı ihsandır.
Bu ihsan hâlini yakalamak için mutlaka imanın ve İslam'ın şartlarının yerine getirilmesi lazımdır. Eğer bu iki şart yerine getirilmezse, ihsana erişilemez. Bu şu manaya gelir ki; ihsan sahibi olabilmek için İslam'ın şartlarını harfiyyen uygulamak gerekir. Tabii ki mükellef olunan kadarıyla… Mesela, mal ile yapılan ibâdetler vardır. İmkanı olmayanı Allah bundan mes'ul tutmaz. Zekât ve hac gibi… Zekât mal ile, hac ise hem mal ile hem bedenen yapılan bir ibâdettir. Namaz beden kuvveti ile yapılan bir ibadettir.
Namaz kılmak, aklı yerinde olan ve buluğ çağına ermiş bulunan her Müslümana belli vakitlerde günde beş vakit farzdır. Eğer kişi yapabildiklerini terk ediyorsa, bu durumda ihsandan bahsetmesi yalancılıktır. İslam'da bazı şeyler vardır ki şakası bile olmaz, bunlar; nikâh, talak ve imandır. Yani bir insan şakadan inkâr etmiş olsa, inkârı sahihtir. Bazı şeyler vardır ki, bunların ciddiyetinin her an korunması lazımdır. Bunların başında iman gelir. İman konusunu çok ciddiye almamız lazımdır. Sahabi, imandan sonra küfre düşmektense, ateşe düşüp yanmayı daha iyi kabul ederlerdi. Allah'ı çokça zikir ve ibâdât u taat insanı bu hallerden korur.
İbâdet, insanın dimağından, aklından, şuurundan nefsanî bütün duygu ve düşüncelerine ve hissiyatına kadar onu temizler. Nitekim Cenab-ı Hak namaz için, "Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibâdetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir" (Ankebut: 45) buyuruyor. Çünkü namazı kılan insanın hayatı tertemizdir. Nefsini temizlemiştir. Tezkiye etmiştir. Şuurunu, ruhunu, dimağını temizlemiştir. Akl-ı selim sahibi olmuştur. Böylece de her türlü kötülüğü terk edecektir. Ubudiyete devam etmek Cenab-ı Hakk'ın lutfuyla bunları kazandırır.
İnsanın nefsinde iki ana karakteristik vasıf vardır. Bunun bir tanesi inkâr üzeredir. Bir tanesi de ikrar üzeredir. Kul ibâdete devam edince onun ruhanî tarafı daima aydınlık kalır. Nefsanî; ruh-i hayvan tarafı da daima gizlenir. Ruh-i sultan, ruh-i hayvan tarafını huy olarak, tabiat olarak devamlı ihata etmeye başlar. Ruh-i hayvan taraf ubudiyetle beraber setredilir, gizlenir. İbâdet onu gizler. Veya ibâdet onu ruhanî hallere tebdil eder. Onun hâli ni değiştirir.
"Allah'ın ahlâkı ile ahlâklanın" (Sühreverdi Ömer b. Muammed, Avarif, s.120. Beyrut, 1992) ölçüsünden de murat, nefsanî hallerinizi, ruhunuzda mevcut olan o İlahî, ruhanî, Rabbanî hallere tebdil edin demektir. İşte bu hal ibâdetle temin edilir. İbâdet edildi mi, O'nun boyasına boyanılır. Ahlâk, Cenab-ı Hakk'ın ahlâkına döner. Ahlâk-ı zemime ahlâkı hamideye tebdil olur. Tertemiz olunur. Böylece de temizlenince kötülüklerden uzaklaşılır ki, Cenab-ı Hakk namaz için, "… Namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar" (Ankebut: 45) buyuruyor.
Bir adam Peygamber (s.a.a.)'e gelip, "Falan adam, gece namaz kılıyor, sabah hırsızlık yapıyor" dedi. "Bir gün gelir (namazda) söyledikleri onu hırsızlıktan alıkoyar" buyurdu. (Ahmed ve Bezzâr, Heysemî, râvilerinin Sahîh ricâlinden olduğunu söylemiştir. Mecma' II, 258). Demek ki, ibâdetin ruhuna malik olarak ibâdeti yapmak, kötülüklerden fersah fersah uzaklaşmak demektir. Fuhuştan, meniyyattan, hırsızlıktan, namussuzluktan, yolsuzluktan vs. tüm kötülüklerden uzaklaşmak demektir.
İbâdetle insan önce hukukullah'a/Allah'ın hukukuna, hududullaha/Allah'ın çizdiği ölçülere dikkat eder. Ondan sonra kulların hukukuna, herkesin hukukuna riâyet eder. Bilir ki, herkesin hukuku, Allah'ın hukuku ile ilgilidir. Karıncayı bile incitmez. İbâdet insanı diriltir, inşa eder. Kalbi ölmüş insanın bedeni ölse de fark etmez." (devam edecek…)
Gökhan Demir / diğer yazıları
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-II / 10.12.2020
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-I / 01.12.2020
- Millî Mücadele’de din adamları-XI / 30.11.2020
- Millî Mücadele’de din adamları-X / 29.11.2020
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-I / 01.12.2020
- Millî Mücadele’de din adamları-XI / 30.11.2020
- Millî Mücadele’de din adamları-X / 29.11.2020