Türkiye Cumhuriyeti devleti, incir çekirdeğini doldurmayacak türden meselelerle vakit kaybediyor.At nalının açtığı çukura dolmuş suda debelendiği halde deryada kulaç attığını zanneden bir aymaz misali halimiz var.Türk devleti diyorum; çünkü sağ olsun AKP hükümeti, kendini devlet yerine konuşlandırdı. Artık devlet, maalesef AKP'dir.AKP, ne tarafa savrulursa, devlet o tarafa savruluyor.Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın yüksek yargı erki adına yaptığı "demokrasi ve hukuk devleti" çağrısı, anlayan için bu bağlamda hayatidir.Kızıl Meydan'da bile işçiler 1 Mayıs bayramını kutlarken; açlık sınırının altındaki asgari ücrete talim eden çalışanlar, Taksim meydanında halay çekemiyorsa, durup düşünmek lazım geliyor.Kim ne derse desin; Türk demokrasisi Demirperde ülkelerinin gerisine düştü, hatta 3. Dünya ülkelerinin bile aşağılarına yuvarlandık. Dünyada basın özgürlüğünü izleyen Freedom House'un 2014 listesinde, Türkiye, "özgür olmayan ülke" payesini Güney Sudan ile paylaşıyor.Adalete yakalanma ve yolsuzluk telaşı, koltuğu kaybetme endişesi düzeyinde kalmıyor; hukukun çarklarını konjonktüre göre söküp-takmaya, yasaklara, baskılara, intikam operasyonlarına dönüşüyor.17 Aralık'la başlayan siyasi yasaklar ve baskılar, demir perdeler halini aldı; Türkiye, demir perdelerle örülü labirente dönüştü. Millet, sadece açlık ve yoksullukla cebelleşmiyor; haksızlık, baskı ve özgürlük kısıtlamalarıyla boğuşuyor.Ekmek de pahalı, özgürlük de? AKP hükümetinde, ne kadar demokratlık, laiklik ve sosyal hukuka saygı vasfı kalmışsa; Türkiye Cumhuriyeti devletinin de Anayasa'da zikredilen bağımsız, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti niteliği o kadardır.Dolayısıyla AKP hükümeti, maalesef hangi ağanın kahyâlığına soyunmuş ise, koca Türk devleti de onların kâhyası, marabası durumuna düşüyor.Almanya'nın rahip Cumhurbaşkanı'nın bile diline düştük.Başkan'ından Büyükelçi'sine, Bakanı'ndan misyon şefine değin ne kadar Amerikalı varsa, ikide-bir Ankara'nın kulaklarını çekiyor. En son eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albriht, tek parti ile demokrasi olmaz, enerji koridoru olması sebebiyle Türkiye'nin kıymet-i harbiyesi var, ne yapıyorsunuz, diye çıkışıyor.Ankara, güya nükleer projeler konusunda Çin ile veya farklı stratejik ticari kalemlerde yakın komşularıyla çeşitli işbirliklerine girmeye çalışıyor; Türk yetkililer daha masa başından ayrılmadan AB müdahale ediyor, ABD müdahale ediyor, NATO müdahale ediyor. İsrail'in hatırı devreye giriyor. Ne proje kalıyor, ne pazarlık, ne girişim? Kurtlar sofranın kırıntılarına talim ediyoruz.Türk aydını, siyasetçisi, sivili-askeri, yerli, milli ve bağımsız bir ekonomi anlayışının zaruretini iliklerine kadar hissetmediği müddetçe Türkiye, ABD, AB, NATO ve İsrail'in kâhyası ve marabası olmaya mecburdur. Böyle bir siyaset, "ben hürüm" diye bağıran "prangalı köle" gibidir.Bu sebeple askeri ve siyasi zaferler "ekonomik bağımsızlıklarla" taçlandırılmak durumundadır.M. Kemal Atatürk'ün "iktisadî bağımsızlık" diye tanımladığı bu gerçeği idrak etmediğimiz sürece; Türk milleti, incir kabuğunu dolduramayacak işlerle birbiriyle dalaşmaya, birbirini yemeye mahkum kalır. Yasaklar labirenti içinde birbirimizi yemeye devam ederiz. Soframızdaki, ülkemizdeki ve bölgemizdeki ekmek ve kaynakları da kendilerine marabalık yaptığımız küresel ağalar, şefler götürür.Bu yokluk ve yasaklar labirentini yaracak, bu kara bahtı ortadan kaldıracak tek yol, Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'dir.Türk milleti, sadece 2005 yılından bu yana Milli Ekonomi Modeli ile tanışan ve uygulamaya geçen Rusya'nın yerel, bölgesel ve küresel ölçekteki büyümee ve tekrar dünya devi olmasını idrak etse, onurlu bir hayatın iksirini, özgürlük ve ekmeğin yolunu eliyle koymuş gibi bulacak.Çünkü Prof. Dr. Baş, elimizi uzatıp tutunacağımız kadar yakın, gözümüzle göreceğimiz kadar yanı başımızda, yüreğimizi, dertlerimizi ve geleceğimizi birlikte paylaşıp planlayabileceğimiz kadar bizden, içimizden, imanımızdan, medeniyetimizden?Cennet gibi vatanda Prof. Dr. Baş'ı görmezlikten gelip elin Rus'u kadar bile olamayan "ecnebi kâhyası" siyasetçiye koltuk haram olduğu gibi, bunca nimetlere rağmen inatla açlık, yoksulluk ve köleliğe talim eden vatandaşa da bu cennet vatan haram olur? Dost ise acı söyler.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019