Tarihte bizlere unutturulan bazı hadiseler vardır. Bu olayları hatırladığımızda ne yapabileceğimizi bilen ve bu kuvvetimizin acısını kemiklerinde hissedenler vardır.
Bunların en başında da, özelinde İslam'ın düşmanı, genelinde ise İslam coğrafyasını sömüren en azılı hırsız İngilizleri ve tabi ki yerli işbirlikçilerini unutmamak gerekir.
Müslüman kardeşine Müslüman kardeşini kötüleyen, aralarındaki birliktelikten rahatsız olan hırsızların, tam yüz yıl önce yedikleri tokadın adıdır "Kut'ül Amâre" zaferi.
Nato'ya kırmızı halılarla davet edildiğimiz 1952'ye kadar silahlı kuvvetlerde kutladığımız, sonrasında da, eski can düşmanımız yeni müttefikimiz İngilizlere, bu olayı hatırlatıp da utandırmayalım diye, kaldırılan bir bayram "Kut Zaferi."
İngilizler 1839 yılında, Arap Yarımadası'nın batı kıyısında olan, Hint Okyanusu'nun ve Kızıldeniz'in kontrol kalesi konumundaki Yemen'in Aden şehrini ele geçirmelerinin ardından 1850 yılında, Arap Yarımadası'nın doğu kıyılarındaki Umman'dan başlayarak Basra Körfezi'ndeki adaları işgal etmişlerdi.
İngilizler Arap kardeşlerimizin davetiyle o coğrafyaya girmediler. Kendi ürettikleri tarikat ve mezheplerin üstlenmiş oldukları ayrılıkçı düşüncelerle Arap-Türk, Şii-Sünni kavgaları ve Osmanlı idarecilerinin basiretsizliği ile İslam coğrafyasına kök saldılar.
Kısaca Osmanlı devletinin 29 Ekim 1914'te direklerindeki bayraktan ve isminden başka hiçbir şeyi kendisine ait olmayan gemilerin, Sivastopol'u bombardımanıyla savaşa girmemizin üzerinden iki hafta geçmeden Basra'da 14 Kasım'da İngiliz ordusunun işgali başlamıştı. Ufak bir müfrezeden başka hiçbir kuvveti bulunmayan ve Basra'yı müdafaa edemeyeceğini anlayan Türk kuvvetleri 19 Kasım gecesi şehri terk etmişlerdir.
İngilizlerin Bağdat'a hızla ilerlemelerinden çekinen Enver Paşa, Trablusgarp'taki tecrübelerine güvendiği Kurmay Binbaşı Süleyman Asker-i Bey'i acele bir şekilde, 17 Aralık'ta yani bir ay dolmadan 9 tabur piyade, iki bölük süvari birliği ve 29 top mevcudu ile Bağdat'ta hazır etti. Osmanlıların bu sayısı İngilizler karşısında çok azdı.
Süleyman Paşa'nın en büyük tecrübesi ise gittiği yerlerde aşiret kuvvetlerini ayağa kaldırıp, İslam adına, ilayı kelimetullah uğruna bu Müslüman tebaayı kâfirlere karşı savaştırabilmesiydi. Basra cephesinde de bu tecrübesini çok iyi kullanan Süleyman Paşa, Şii olan aşiretlerden gönüllü olarak 10 bin kişiyi toplamaya muktedir oldu. Necef'te şu anda ilim havuzunun başı olan Ayetullah Salih El-Hekim'in babasının -o da bir Ayetullah idi- halkı büyük cihada (Cihad'ül Ekber) çağırmasıyla Şii aşiretler Osmanlı'nın yanında İngilizlere karşı savaşa tutuşmuştu. Bu ise İngilizlerin hiç hesaba katmadığı düşünemediği bir birleşme ve kardeşlik ruhuydu.
Süleyman Bey, 11 Nisan 1915 tarihinde müstahkem İngiliz mevzilerine taarruza başlamış, üç gün süren muharebelerde başarılı olamamış ve ağır kayıplar verip geri çekildikten sonra da intihar etmiştir. Bu intiharla boşalan Irak ve havalisi umum komutanlığına Albay Nurettin Bey tayin olmuştur.
İngilizler 24 Temmuz 1915 günü Bağdat'a doğru hücuma geçtiler ve Osmanlı ordusu 28 Eylül 1915 tarihinde Kutü'l ?Amâre'den çekilmek zorunda kaldı.
İngilizlerin en büyük hatası 22-23 Kasım 1915 tarihinde Selman-ı Farisi'nin kabrinin yanında savaşı başlatması idi. İngilizlerin kara propaganda ile bu coğrafyaya getirdiği Şii Hintli Müslümanlar, Selman-ı Pak muharebelerinde üç alayla isyan ettiler.
İngilizlerin yalanını anlayan Hintli Şii Müslümanlar artık savaştan soğumuşlar ve bu isteksizliklerini üstlerine bildirmişlerdi.
İngilizler Selman-ı Pak muharebesinde bu olayla bozguna uğradı.
Bunların en başında da, özelinde İslam'ın düşmanı, genelinde ise İslam coğrafyasını sömüren en azılı hırsız İngilizleri ve tabi ki yerli işbirlikçilerini unutmamak gerekir.
Müslüman kardeşine Müslüman kardeşini kötüleyen, aralarındaki birliktelikten rahatsız olan hırsızların, tam yüz yıl önce yedikleri tokadın adıdır "Kut'ül Amâre" zaferi.
Nato'ya kırmızı halılarla davet edildiğimiz 1952'ye kadar silahlı kuvvetlerde kutladığımız, sonrasında da, eski can düşmanımız yeni müttefikimiz İngilizlere, bu olayı hatırlatıp da utandırmayalım diye, kaldırılan bir bayram "Kut Zaferi."
İngilizler 1839 yılında, Arap Yarımadası'nın batı kıyısında olan, Hint Okyanusu'nun ve Kızıldeniz'in kontrol kalesi konumundaki Yemen'in Aden şehrini ele geçirmelerinin ardından 1850 yılında, Arap Yarımadası'nın doğu kıyılarındaki Umman'dan başlayarak Basra Körfezi'ndeki adaları işgal etmişlerdi.
İngilizler Arap kardeşlerimizin davetiyle o coğrafyaya girmediler. Kendi ürettikleri tarikat ve mezheplerin üstlenmiş oldukları ayrılıkçı düşüncelerle Arap-Türk, Şii-Sünni kavgaları ve Osmanlı idarecilerinin basiretsizliği ile İslam coğrafyasına kök saldılar.
Kısaca Osmanlı devletinin 29 Ekim 1914'te direklerindeki bayraktan ve isminden başka hiçbir şeyi kendisine ait olmayan gemilerin, Sivastopol'u bombardımanıyla savaşa girmemizin üzerinden iki hafta geçmeden Basra'da 14 Kasım'da İngiliz ordusunun işgali başlamıştı. Ufak bir müfrezeden başka hiçbir kuvveti bulunmayan ve Basra'yı müdafaa edemeyeceğini anlayan Türk kuvvetleri 19 Kasım gecesi şehri terk etmişlerdir.
İngilizlerin Bağdat'a hızla ilerlemelerinden çekinen Enver Paşa, Trablusgarp'taki tecrübelerine güvendiği Kurmay Binbaşı Süleyman Asker-i Bey'i acele bir şekilde, 17 Aralık'ta yani bir ay dolmadan 9 tabur piyade, iki bölük süvari birliği ve 29 top mevcudu ile Bağdat'ta hazır etti. Osmanlıların bu sayısı İngilizler karşısında çok azdı.
Süleyman Paşa'nın en büyük tecrübesi ise gittiği yerlerde aşiret kuvvetlerini ayağa kaldırıp, İslam adına, ilayı kelimetullah uğruna bu Müslüman tebaayı kâfirlere karşı savaştırabilmesiydi. Basra cephesinde de bu tecrübesini çok iyi kullanan Süleyman Paşa, Şii olan aşiretlerden gönüllü olarak 10 bin kişiyi toplamaya muktedir oldu. Necef'te şu anda ilim havuzunun başı olan Ayetullah Salih El-Hekim'in babasının -o da bir Ayetullah idi- halkı büyük cihada (Cihad'ül Ekber) çağırmasıyla Şii aşiretler Osmanlı'nın yanında İngilizlere karşı savaşa tutuşmuştu. Bu ise İngilizlerin hiç hesaba katmadığı düşünemediği bir birleşme ve kardeşlik ruhuydu.
Süleyman Bey, 11 Nisan 1915 tarihinde müstahkem İngiliz mevzilerine taarruza başlamış, üç gün süren muharebelerde başarılı olamamış ve ağır kayıplar verip geri çekildikten sonra da intihar etmiştir. Bu intiharla boşalan Irak ve havalisi umum komutanlığına Albay Nurettin Bey tayin olmuştur.
İngilizler 24 Temmuz 1915 günü Bağdat'a doğru hücuma geçtiler ve Osmanlı ordusu 28 Eylül 1915 tarihinde Kutü'l ?Amâre'den çekilmek zorunda kaldı.
İngilizlerin en büyük hatası 22-23 Kasım 1915 tarihinde Selman-ı Farisi'nin kabrinin yanında savaşı başlatması idi. İngilizlerin kara propaganda ile bu coğrafyaya getirdiği Şii Hintli Müslümanlar, Selman-ı Pak muharebelerinde üç alayla isyan ettiler.
İngilizlerin yalanını anlayan Hintli Şii Müslümanlar artık savaştan soğumuşlar ve bu isteksizliklerini üstlerine bildirmişlerdi.
İngilizler Selman-ı Pak muharebesinde bu olayla bozguna uğradı.
Ali Nezir / diğer yazıları
- Kâmil kul, kâmil mü’min / 19.04.2024
- Sizce zulüm nedir? / 08.03.2024
- Allah adına konuşmak / 26.02.2024
- Kimi sevmemiz lazım! / 25.12.2023
- Diyanet’e açık mektup / 17.11.2023
- ‘Ne mutlu Türk’üm’ diyen olun! / 10.11.2023
- Vatandaşlık hakları ve Alucralılık! / 04.11.2023
- Nice yüzyıllara / 30.10.2023
- Eğitimden ne anlıyoruz? / 21.09.2023
- Aldananlar ve aldatanlar / 07.09.2023
- Sizce zulüm nedir? / 08.03.2024
- Allah adına konuşmak / 26.02.2024
- Kimi sevmemiz lazım! / 25.12.2023
- Diyanet’e açık mektup / 17.11.2023
- ‘Ne mutlu Türk’üm’ diyen olun! / 10.11.2023
- Vatandaşlık hakları ve Alucralılık! / 04.11.2023
- Nice yüzyıllara / 30.10.2023
- Eğitimden ne anlıyoruz? / 21.09.2023
- Aldananlar ve aldatanlar / 07.09.2023