Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yönetme görevini alan ya da verilen kişilerin büyük bir kısmının önemli bir zaafı da, görev ve yetki sorumluluk ve bilinciyle şahsiyet zaafları arasında olması gereken dengeyi kuramamalarıdır. Türk milletini yönetmenin bir sorumluluk mu yoksa idarî yetkinin kişisel menfaat ihtiraslarını tatmin aracı mı olduğu noktasında sağlıklı bir irdeleme yapamayıp yanlış ve sakat bir kanaata varmış olmalarıdır. Türk-İslam siyasetname kültüründe idarecilik alma değil, verme fedakârlığıdır. Ama kendi medeniyet köklerinden habersiz olan cahil ve kötü niyetli İslamcı görünümlü siyasetçi ve idarecilerin makam ve yetkiyi ele geçirme amaçlarının başında kişisel menfaat temini gelmektedir. Türk Divan edebiyatının büyük şairlerinden Nâbi, (1641-1712), uzun tecrübelerine dayalı olarak yazdığı siyasetname içerikli şiirlerinden birinde şöyle bir beyte yer veriyor: "Ey eden dâire-i câhını tezyîne heves Hüner, erbâb-ı temennâya muîn olmadadır." (Ey makam dairesini süslemeye heves eden, hüner, istek sahiplerine yardımcı olmadadır). Bugün "milletin efendisi, ona hizmetkâr olandır" hadisi gereğince, sadece Türk milletine hizmet etmek, onun ihtiyaçlarını gidermek, yardımcı olmak, işlerini düzeltmek konumunda olan siyasetçi ve idarecilerin haline bir bakalım. Sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gereken İslamcı görünümlü siyaset esnafının Türk milletinin oylarıyla iktidar sultasını eline geçirdiğinde ilk yaptığı şey, tam da Nabi'nin söylediği gibi makam dairesini süslemeye çalışmaktır. Türk milletinin, tüyü bitmemiş yetimlerin, fedakâr, cefakâr Türk halkının parasını har vurup harman savurarak makamlarına mekân olan daireleri, köşkleri, konutları trilyonlarca lira harcayıp baştan aşağı yeniden döşüyorlar. Eşyaları değiştiriyorlar, hanımlarının zevklerine göre kendilerine özgü olacak şekilde yenileyip süslüyorlar. Var olduğu halde yeniden lüks arabalar, uçaklar alıyorlar. Ayrıca makam dairesini süslemek, sadece mekân düzenlemesinden ibaret değildir. Bunun yanında elde ettikleri makamla, etiketle kendi şahıslarını da kutsallaştırarak süslüyorlar. Mütevazi bir kişilik sergilemek yerine kendilerine tanrısal bir konum biçiyorlar. Ya da etraflarındaki insanların kendilerini bazen ikinci peygamber, bazen Allah'ın vasıflarını toplamış tanrı gibi görmelerini zımnen kabulleniyorlar, ses çıkarmıyorlar. Bunların makamları yüksek insanî şahsiyetleriyle süslenmiyor. Tam tersine benlik, gurur ve kibir dolu şahsiyetlerini (aslında şahsiyetsizliklerini) makam koltuklarıyla süslüyorlar. Dolayısıyla insanî, medenî, çalışkan, ahlaklı, dürüst, güvenilir, iyiliksever, vatansever, milliyetçi bir kişilikle değil, eğreti makamla değer kazanmaya, milletin tepesinde bu özellikleriyle sulta kurmaya çalışıyorlar. Kişiliklerini makamlarından alanlar, kıçlarının altından makamları çekiliverince kimsenin yüzüne bakmadığı zavallı bir kişi haline düşüverirler. Başarılı ve kıymetli siyasetçi, ikbalde iken değil idbarda iken, resmî makamda iken değil, onu kaybettikten sonra asıl milletin gönlünde manevî saygın makamını koruyan kişidir.
Prof. Dr. Nurullah Çetin / diğer yazıları
- Dayatılan kapitalist stil / 26.12.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015