35 bin insanımızın katili, milletimizin ve ülkemizin geleceğine kasteden terör örgütü ismini değiştirerek kirli terörüne devam etme kararı aldı. Bunu globalleşen dünyanın terör örgütlerini de globalleştireceği düşüncesiyle, postmodern anlayışın yeni bir ürünü olarak değerlendirenler olacaktır. Zira uluslarüstü global standart koyucuların teröre bakışları ülkeden ülkeye terörden teröre değişiyor. Bu gün ülkemizde terörün acısını yaşamayan kalmadı. Yıllarca büyük manevi ve maddi kayıplarımız oldu. Koskoca bir ülkenin enerjisi terör belasıyla harcandı. Türkiye ne zaman bir gelişme trendi yakalasa büyüme yolunda sıçramaya çalışsa karşısına iyi donatılmış, lojistik, silah ve mühimmatı hazırlanmış sırtları müttefiklerimiz tarafından sıvazlanmış terör örgütleriyle uğraşmak zorunda kaldı. Birbirinin devamı niteliğinde boy gösteren bu örgütlerin çok yakın müttefiklerimizle hayli içli dışlı oldukları gözler önündeydi, ancak tüm bu ilişkiler nedense ne müttefiklerimizi ne de onlarla aramızda oluşturulmaya çalışılan kutsal ittifakın bekçilerini rahatsız etmedi, etmiyor.
Terör örgütünün başını ileride yapacakları muhteşem icraatlarının ve daha çok bağımlı politikanın peşin ödemesi gibi paketleyip koalisyona hediye eden büyük dost Amerika nedense yıllardır PKK'yı terör listesine eklemedi. Artık gerek kalmadı çünkü karşımızda artık siyaset yapacağını söyleyen ve hamilerinin süregelen desteklerini artık çekinmeden sunacağı belli olan maskeli bir örgüt var.
Terör örgütünün neden müttefiklerimizin terör listesine girmediğini tartışmak bile abes. Çünkü bizim terör dediğimiz onlara göre değil. Batının terör standardı çok farklı. Amerikanın uluslararası terör ve ulusal terör diye iki ayrımı var. Bu ayrımlar zaman ve zemine göre değişebilir veya daha da detaylandırılabilir tabii. Amerika'nın kendisine yapılan uluslararası terör için uluslararası önlemler alınması gerektiği politikası ve 'ya benim yanındasınız ya da terörist' söylemi daha çok taze ve akıllarda.. Bu politika doğrultusunda elli yıllık tarihinde sadece terörist olmamak için NATO nun 5. Maddesi bile devreye sokulmuştu. Ancak ulusal teröre gelince standartlar değişiyor ve demokratik taleplerin karşılanmasına bağlanıyordu.
Ulusal terörün nedeni etniktir Batıya göre, dolayısıyla bu etnik aidiyetle hareket ederek terör yapan gruba daha çok sosyal ve siyasal haklar verilirse bu terör ortadan kalkar. Hatta bu hakların verilmemesi bizzat sizi terörist yapabilir. Nitekim Türkiye hakkında hazırlanan raporlara bakılırsa bu tavrın sergilendiğini görmek çok kolaydır. Bu nedenle 11 Eylülden sonra terörle yıllardır uğraşan ve acılarını fazlasıyla yaşamış Türkiye'nin derdini uluslar arası platformlarda küresel standart koyuculara anlatabileceğine inananların hayalleri suya düştü.
Kendine karşı yapılan terörü insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak kabul ederek dünya coğrafyasının altını üstüne getirenler, Türkiye'de yaşanan teröre hep demokratik yöntemler öneriyorlar. Yıllarca Türkiye'de görev yapan ve Amerikanın uluslararası siyasetine yön veren güvenlik teşkilatı CİA'nın entelektüel altyapısını oluşturan Rand Corporation adına raporlar hazırlayan Graham E.Fuller ve Paul Henze'nin 'bir Rand çalışması' olarak adlandırdıkları, 'Türkiye'nin Yeni Jeopolitik Konumu' adlı çalışmada kanlı terör örgütü PKK'yı bir terör örgütü olarak değil de 'radikal bağımsızlık örgütü' olarak tanımlaması Amerika'nın terör standardını ortaya koyuyor. Bu politikalardan cesaretle siyasal ve anayasal hakları kullanma bahanesiyle terör örgütünün talepleri meczedilip Türkiye'nin önüne servis ediliyor. AB müktesebatına uyum yönünde siyasi kriterlerin tek tek ve çabucak uygulanmasını isteyenlerin iştiyaklı ve aceleci tavırlarına karşılık, terör örgütünün zamanlaması Türkiye'yi zor durumda bırakacak.
Türkiye'nin medenileşme ve birinci sınıf dünyaya atlamada yegane hedefi olan AB'nin dolaylı desteğini direkt alabilme heyecanı terör örgütünü sarmış durumda, bundan istifade de gecikmiyorlar. Ne de olsa adaylık görüşmeleri yolunda her dayatmaya, her teklife açık bir Türkiye var.
Terör örgütünün başını ileride yapacakları muhteşem icraatlarının ve daha çok bağımlı politikanın peşin ödemesi gibi paketleyip koalisyona hediye eden büyük dost Amerika nedense yıllardır PKK'yı terör listesine eklemedi. Artık gerek kalmadı çünkü karşımızda artık siyaset yapacağını söyleyen ve hamilerinin süregelen desteklerini artık çekinmeden sunacağı belli olan maskeli bir örgüt var.
Terör örgütünün neden müttefiklerimizin terör listesine girmediğini tartışmak bile abes. Çünkü bizim terör dediğimiz onlara göre değil. Batının terör standardı çok farklı. Amerikanın uluslararası terör ve ulusal terör diye iki ayrımı var. Bu ayrımlar zaman ve zemine göre değişebilir veya daha da detaylandırılabilir tabii. Amerika'nın kendisine yapılan uluslararası terör için uluslararası önlemler alınması gerektiği politikası ve 'ya benim yanındasınız ya da terörist' söylemi daha çok taze ve akıllarda.. Bu politika doğrultusunda elli yıllık tarihinde sadece terörist olmamak için NATO nun 5. Maddesi bile devreye sokulmuştu. Ancak ulusal teröre gelince standartlar değişiyor ve demokratik taleplerin karşılanmasına bağlanıyordu.
Ulusal terörün nedeni etniktir Batıya göre, dolayısıyla bu etnik aidiyetle hareket ederek terör yapan gruba daha çok sosyal ve siyasal haklar verilirse bu terör ortadan kalkar. Hatta bu hakların verilmemesi bizzat sizi terörist yapabilir. Nitekim Türkiye hakkında hazırlanan raporlara bakılırsa bu tavrın sergilendiğini görmek çok kolaydır. Bu nedenle 11 Eylülden sonra terörle yıllardır uğraşan ve acılarını fazlasıyla yaşamış Türkiye'nin derdini uluslar arası platformlarda küresel standart koyuculara anlatabileceğine inananların hayalleri suya düştü.
Kendine karşı yapılan terörü insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak kabul ederek dünya coğrafyasının altını üstüne getirenler, Türkiye'de yaşanan teröre hep demokratik yöntemler öneriyorlar. Yıllarca Türkiye'de görev yapan ve Amerikanın uluslararası siyasetine yön veren güvenlik teşkilatı CİA'nın entelektüel altyapısını oluşturan Rand Corporation adına raporlar hazırlayan Graham E.Fuller ve Paul Henze'nin 'bir Rand çalışması' olarak adlandırdıkları, 'Türkiye'nin Yeni Jeopolitik Konumu' adlı çalışmada kanlı terör örgütü PKK'yı bir terör örgütü olarak değil de 'radikal bağımsızlık örgütü' olarak tanımlaması Amerika'nın terör standardını ortaya koyuyor. Bu politikalardan cesaretle siyasal ve anayasal hakları kullanma bahanesiyle terör örgütünün talepleri meczedilip Türkiye'nin önüne servis ediliyor. AB müktesebatına uyum yönünde siyasi kriterlerin tek tek ve çabucak uygulanmasını isteyenlerin iştiyaklı ve aceleci tavırlarına karşılık, terör örgütünün zamanlaması Türkiye'yi zor durumda bırakacak.
Türkiye'nin medenileşme ve birinci sınıf dünyaya atlamada yegane hedefi olan AB'nin dolaylı desteğini direkt alabilme heyecanı terör örgütünü sarmış durumda, bundan istifade de gecikmiyorlar. Ne de olsa adaylık görüşmeleri yolunda her dayatmaya, her teklife açık bir Türkiye var.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Çiçek / diğer yazıları
- Birlik çağrısı / 27.10.2014
- Yol ayrımı / 15.08.2014
- Ey cumhur, kimi seçmek istersin?.. / 26.07.2014
- Yazmadan önce okumayı öğrenmek / 24.07.2014
- Ya Büyük İsrail, Ya Büyük Türkiye!.. / 22.07.2014
- Özgürleşme ve İslam Dünyası / 18.07.2014
- Cumhurbaşkanı ne iş yapar? / 16.07.2014
- Ramazanın çağrıştırdıkları... / 08.07.2014
- Geleceğin inşası / 19.06.2014
- Soma faciası ve madenlerde yaşam odası zorunluluğu... / 23.05.2014
- Yol ayrımı / 15.08.2014
- Ey cumhur, kimi seçmek istersin?.. / 26.07.2014
- Yazmadan önce okumayı öğrenmek / 24.07.2014
- Ya Büyük İsrail, Ya Büyük Türkiye!.. / 22.07.2014
- Özgürleşme ve İslam Dünyası / 18.07.2014
- Cumhurbaşkanı ne iş yapar? / 16.07.2014
- Ramazanın çağrıştırdıkları... / 08.07.2014
- Geleceğin inşası / 19.06.2014
- Soma faciası ve madenlerde yaşam odası zorunluluğu... / 23.05.2014