Medya, çağımızda etkili bir güç olarak varlığını sürdürmektedir. Medyanın belli bir fikir, görüş ve düşünceyi empoze etme noktasında tartışmasız bir etkisi vardır.
O halde medya; bu sorumluluk bilinciyle hareket etmeli taşıdığı toplumsal sorumluluğun gereğini hakkıyla yerine getirebilmeli; ve en önemlisi toplumun örf, âdet ve inançları istikametinde yayın yapma ilkesinden asla taviz vermemelidir.
Peki medyamız bu sorumluluk bilincine ne kadar sahiptir?
Önceki akşam, bir kanalın ana haber bülteninde özel haber olarak verilen görüntüler, kanaatimce yukarıdaki sorunun açık cevabı niteliğindeydi.
1700 yıl önce İstanbul'da yaşayan bir azizenin günümüze kadar bozulmadan geldiği söylenen naaşının ayin töreni, etraflı olarak insanımıza izletildi. Ve; Fener Rum Patrikhanesi'nde muhafaza edilen tabutun, patrikhanede yapılan törenle ziyarete açıldığı duyuruldu.
Şüphesiz herkes inancında hürdür. İsteyen istediğine, istediği şekilde inanma hürriyetine sahiptir. Burada önemli olan husus, yüzde 99'u Müslüman olan bir ülkede, küçük bir azınlığı ilgilendiren bu olayın, sanki toplumun tamamına ait bir meseleymiş gibi takdim edilmesidir.
Henüz bir ay önce sayın Diyanet İşleri Başkanı'nın 100 kişinin Hıristiyan olduğunu ifade eden sözleri hafızalarımızdadır. İyi bilelim ki, bu sayıya her gün yenileri ekleniyor.
Bu manzarada, yaptığı yayınlarla, "Hıristiyanlar kurtuluştadır" mesajını veren medyanın rolü ne kadardır? Bunu gayet iyi düşünmek lazımdır.
Ülke genelinde bakıldığı zaman, dinini değiştiren gençlerimizin sayısı hafife alınamayacak boyutlara varmıştır. Bu gidiş, en sonunda, "Siz Müslüman olmadığınıza göre Türk de değilsiniz. Dolayısıyla bu topraklar Türk toprağı değildir" noktasına dayanacaktır.
Bugün, Pontus idealinin diriltilmeye çalışıldığı Karadeniz Bölgemizde 6-7 yaşındaki çocuklara İncil ve para dağıtıldığına, Hıristiyanlık propagandası yapıldığına şahit oluyoruz.
Bu olaylar köy ve kasabalara, mahalle aralarına kadar yayılmıştır.
Medya, sahip olduğu etkinliği, insanımıza bu ciddi gelişmeleri duyurarak kullanmalıdır. Fener Patrikhanesi'nde yapılan ayinleri etraflıca yayınlama yerine, Eyüp Kaymakamlığı'na bağlı bir kurumun başında bulunan Patrik Bartholomeos'un kanunsuz bir şekilde Ekümenik (evrensel) patrik sıfatını her yerde kullanmaktan çekinmediğini insanımıza haber verilmelidir.
Patriğin, gittiği dış ülkelerde, 'devlet başkanı' sıfatıyla ve devlet töreniyle karşılandığı "Konstantinopol'deki (İstanbul) tahtın vârisi" olarak kabul edildiği insanımıza haber verilmelidir.
Bütün gelişmelerin İstanbul sur içinde Vatikan tarzı bir 'site devleti' kurulması hedefine yönelik olduğu insanımıza haber verilmelidir.
Evet, insanımıza "haber" verilmelidir.
Doğru ve tarafsız yayıncılık ilkesine bağlı olduğunu sık sık vurgulayan medya, millete bu tehlikeli gelişmeleri haber olarak vermelidir.
Toplumsal sorumluluk bilinci bunu gerektirir çünkü...
O halde medya; bu sorumluluk bilinciyle hareket etmeli taşıdığı toplumsal sorumluluğun gereğini hakkıyla yerine getirebilmeli; ve en önemlisi toplumun örf, âdet ve inançları istikametinde yayın yapma ilkesinden asla taviz vermemelidir.
Peki medyamız bu sorumluluk bilincine ne kadar sahiptir?
Önceki akşam, bir kanalın ana haber bülteninde özel haber olarak verilen görüntüler, kanaatimce yukarıdaki sorunun açık cevabı niteliğindeydi.
1700 yıl önce İstanbul'da yaşayan bir azizenin günümüze kadar bozulmadan geldiği söylenen naaşının ayin töreni, etraflı olarak insanımıza izletildi. Ve; Fener Rum Patrikhanesi'nde muhafaza edilen tabutun, patrikhanede yapılan törenle ziyarete açıldığı duyuruldu.
Şüphesiz herkes inancında hürdür. İsteyen istediğine, istediği şekilde inanma hürriyetine sahiptir. Burada önemli olan husus, yüzde 99'u Müslüman olan bir ülkede, küçük bir azınlığı ilgilendiren bu olayın, sanki toplumun tamamına ait bir meseleymiş gibi takdim edilmesidir.
Henüz bir ay önce sayın Diyanet İşleri Başkanı'nın 100 kişinin Hıristiyan olduğunu ifade eden sözleri hafızalarımızdadır. İyi bilelim ki, bu sayıya her gün yenileri ekleniyor.
Bu manzarada, yaptığı yayınlarla, "Hıristiyanlar kurtuluştadır" mesajını veren medyanın rolü ne kadardır? Bunu gayet iyi düşünmek lazımdır.
Ülke genelinde bakıldığı zaman, dinini değiştiren gençlerimizin sayısı hafife alınamayacak boyutlara varmıştır. Bu gidiş, en sonunda, "Siz Müslüman olmadığınıza göre Türk de değilsiniz. Dolayısıyla bu topraklar Türk toprağı değildir" noktasına dayanacaktır.
Bugün, Pontus idealinin diriltilmeye çalışıldığı Karadeniz Bölgemizde 6-7 yaşındaki çocuklara İncil ve para dağıtıldığına, Hıristiyanlık propagandası yapıldığına şahit oluyoruz.
Bu olaylar köy ve kasabalara, mahalle aralarına kadar yayılmıştır.
Medya, sahip olduğu etkinliği, insanımıza bu ciddi gelişmeleri duyurarak kullanmalıdır. Fener Patrikhanesi'nde yapılan ayinleri etraflıca yayınlama yerine, Eyüp Kaymakamlığı'na bağlı bir kurumun başında bulunan Patrik Bartholomeos'un kanunsuz bir şekilde Ekümenik (evrensel) patrik sıfatını her yerde kullanmaktan çekinmediğini insanımıza haber verilmelidir.
Patriğin, gittiği dış ülkelerde, 'devlet başkanı' sıfatıyla ve devlet töreniyle karşılandığı "Konstantinopol'deki (İstanbul) tahtın vârisi" olarak kabul edildiği insanımıza haber verilmelidir.
Bütün gelişmelerin İstanbul sur içinde Vatikan tarzı bir 'site devleti' kurulması hedefine yönelik olduğu insanımıza haber verilmelidir.
Evet, insanımıza "haber" verilmelidir.
Doğru ve tarafsız yayıncılık ilkesine bağlı olduğunu sık sık vurgulayan medya, millete bu tehlikeli gelişmeleri haber olarak vermelidir.
Toplumsal sorumluluk bilinci bunu gerektirir çünkü...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ahmet Hamza Baş / diğer yazıları
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü (2) / 25.07.2014
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011