AKP hükümeti, Anayasa'mızın temel ilkelerinden olan "Egemenlik milletindir" ilkesini değiştirerek, yerine "Egemenlik AB'nindir" prensibini getirmeye hazırlanıyor.
Esasen 29 Ekim 2004 tarihinde 25 AB üyesi ile Roma'da Türk düşmanlığı ile tanınan X. Innocent'in heykelinin kutsaması altında AB anayasasına Başbakan'ın ve Dışişleri Bakanının attığı imza fiili olarak egemenliğimizin devri anlamına geliyordu.
Şimdi ise Hükümet bu devrin resmi ayağını oluşturmak için kolları sıvadı.
Adalet Bakanı Cemil Çiçek, "Özellikle yetki devri açısından AB'ye katılıma hazır hale gelebilmesi için başta egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu güvence altına alan 6. ve yasama, yürütme, yargının yetkilerini düzenleyen 7., 8. ve 9. maddeleri olmak üzere 10 maddesi değiştirilmesi gerekmektedir" dedi.
Hayali bir AB yolunda Türkiye Cumhuriyetinin temelini oluşturan egemenliğimiz geçmişte bu mukaddes toprakları işgal edenlere devrediliyor.
Ülkemizi işgal eden irade savaşarak muvaffak olamadıklarına masa başında bizi oyuna getirerek kavuşuyor.
Ülkemiz üzerinde menfur emelleri olanların, egemenliğimizi, yasama yürütme ve yargımızı devrettikten sonra hakkımızda hayırlı bir karar alması mümkün mü?
KKTC'de bir avuç Türk askerine bile tahammül edemeyen AB'ye bağımsızlığımızı devrediyoruz.
Bir milletin sahip olduğu en büyük değerlerden birisidir egemenlik.
Egemenliği olmayan milletlerin yokolması kaçınılmazdır.
Kolaylıkla teslim etmeyi düşündüğümüz bağımsızlığımızı nice şehit kanlarıyla kazanmadık mı?
AKP hükümetinin yaptığı icraatların gayesinin üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olduğu aşikardır.
Ülkemizi ve sahip olduğumuz bütün değerleri kaybetmemize sebep olacak icraatlara bu kadar hevesle imza atmanızın izahı nedir?
Adam seninle ucu açık bir müzakere yapmaya bile nazlanıyor, AB'ye almayacağını ise açık ve net bir şekilde ifade ediyor. Mümkün değil ama, alsa bile hiçbir devlet egemenliğini devreder mi?
Konuyla alakalı diğer önemli bir gelişme ise, ülkemizin bölünmez bütünlüğünü tehdit eden Azınlık Raporu'nu hazırlayan Baskın Oran, Hükümet tarafından tekrar Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu'na atandı.
Azınlık Raporu neleri içeriyordu?
* Her gruba azınlık hakkı verilsin
* Devletin dili Türkçe olamaz
* Lozan'dan vazgeçilsin
* Üniter devlet yapısı değiştirilsin
* Atatürkçülük demode oldu
Türkiye Cumhuriyetini oluşturan en temel mevzuları tartışmaya açan böyle bir raporun Başbakanlığa bağlı bir kuruluş tarafından hazırlanması oldukça manidardı.
O dönemlerde hatırlarsanız milletin ve özellikle askerin tepkisi üzerine, gerek Abdullah Gül gerekse Erdoğan bu raporla bir alakaları olmadığını söylemişlerdi.
Fakat bugün bu raporu kaleme alan Baskın Oran'ın tekrar atanması esasen Başbakanın da Dışişleri Bakanının da bu raporla alakası olduğunu ispatlamaktadır.
Böyle bir raporun hazırlanmasına göz yuman ve ilgilileri tekrar atayan, egemenliğimizi devretme anlamına gelen AB anayasasına imza atma fiilinde bulunan ve Adalet Bakanının da ifade ettiği gibi Anayasanın en temel maddelerini değiştirme girişimde bulunan Sayın Erdoğan'a ilginçtir ki, TBMM "Milli Egemenlik Onur Ödülü" bile vermeye hazırlanıyor.
Bu kadarına da pes doğrusu.
AB ve ABD bize azınlıklara bölünün, tek dil olmasın, üniter yapı da neymiş gibi söylemler ve yaptırımlar uygularken kendileri daha da kenetleşmenin formüllerini uyguluyorlar.
AB'ye üye hiçbir ülke kendi egemenliğini, varlığını tehlikeye atacak talepleri uygulamamaktadır ve de bu konularda rest çekmektedir.
Bunun son örneğini Fransa'da gördük.
Fransız Hükümeti, etnik kimlik temelinde istatistik verilerinin toplanmasının "Bireyleri şu ya da bu etnik gruba bağlılıklarıyla ayırmaya dayalı bir vatandaşlık anlayışı olacağını" belirterek "Böyle bir işlem Fransa'da uygulanamaz" yanıtını verdi.
Yunanistan İskeçe'deki Türk derneklerinin isimlerindeki "Türk" kelimesini kaldırdı ve buna gerekçe olarak Yunan yetkililer "Eğer kaldırmazsak Yunanistan'da "Türk" diye bir azınlığı kabul etmiş oluruz" açıklamasını yaptılar.
Bu çifte standart uygulamalarını AB'de ve ABD'de bol bol görebiliriz.
Dünya'da tek enayi biz mi kaldık ki egemenliğimizi başkalarına devrediyoruz -hem de dün ülkemizi büyük bir husumetle işgal edenlere-, azınlıklara bölünmek için düğmeye basıyoruz, aleyhimize olan her şeye evet diyoruz?
Adamlar iğneyi de sana batırıyor, çuvaldızı da.
Kendileri ise karşımıza geçmiş pişkin pişkin gülüyorlar, geçmişin intikamını aldıkları için zevkten dört köşe oluyorlar.
Bu zillete "dur " demenin zamanı gelmedi mi?
Hiç mi tarihten ders almıyoruz?
Artık milli bir duruş ortaya koymanın zamanı gelmedi mi?
İthal modellerle ne noktaya geldiğimiz ortada.
Acilen milli bir ekonomik modele, milli bir siyasete, milli çözümlere ihtiyacımız var.
Milli bir kafaya ve gönle sahip liderlere ihtiyacımız var.
Esasen 29 Ekim 2004 tarihinde 25 AB üyesi ile Roma'da Türk düşmanlığı ile tanınan X. Innocent'in heykelinin kutsaması altında AB anayasasına Başbakan'ın ve Dışişleri Bakanının attığı imza fiili olarak egemenliğimizin devri anlamına geliyordu.
Şimdi ise Hükümet bu devrin resmi ayağını oluşturmak için kolları sıvadı.
Adalet Bakanı Cemil Çiçek, "Özellikle yetki devri açısından AB'ye katılıma hazır hale gelebilmesi için başta egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu güvence altına alan 6. ve yasama, yürütme, yargının yetkilerini düzenleyen 7., 8. ve 9. maddeleri olmak üzere 10 maddesi değiştirilmesi gerekmektedir" dedi.
Hayali bir AB yolunda Türkiye Cumhuriyetinin temelini oluşturan egemenliğimiz geçmişte bu mukaddes toprakları işgal edenlere devrediliyor.
Ülkemizi işgal eden irade savaşarak muvaffak olamadıklarına masa başında bizi oyuna getirerek kavuşuyor.
Ülkemiz üzerinde menfur emelleri olanların, egemenliğimizi, yasama yürütme ve yargımızı devrettikten sonra hakkımızda hayırlı bir karar alması mümkün mü?
KKTC'de bir avuç Türk askerine bile tahammül edemeyen AB'ye bağımsızlığımızı devrediyoruz.
Bir milletin sahip olduğu en büyük değerlerden birisidir egemenlik.
Egemenliği olmayan milletlerin yokolması kaçınılmazdır.
Kolaylıkla teslim etmeyi düşündüğümüz bağımsızlığımızı nice şehit kanlarıyla kazanmadık mı?
AKP hükümetinin yaptığı icraatların gayesinin üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olduğu aşikardır.
Ülkemizi ve sahip olduğumuz bütün değerleri kaybetmemize sebep olacak icraatlara bu kadar hevesle imza atmanızın izahı nedir?
Adam seninle ucu açık bir müzakere yapmaya bile nazlanıyor, AB'ye almayacağını ise açık ve net bir şekilde ifade ediyor. Mümkün değil ama, alsa bile hiçbir devlet egemenliğini devreder mi?
Konuyla alakalı diğer önemli bir gelişme ise, ülkemizin bölünmez bütünlüğünü tehdit eden Azınlık Raporu'nu hazırlayan Baskın Oran, Hükümet tarafından tekrar Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu'na atandı.
Azınlık Raporu neleri içeriyordu?
* Her gruba azınlık hakkı verilsin
* Devletin dili Türkçe olamaz
* Lozan'dan vazgeçilsin
* Üniter devlet yapısı değiştirilsin
* Atatürkçülük demode oldu
Türkiye Cumhuriyetini oluşturan en temel mevzuları tartışmaya açan böyle bir raporun Başbakanlığa bağlı bir kuruluş tarafından hazırlanması oldukça manidardı.
O dönemlerde hatırlarsanız milletin ve özellikle askerin tepkisi üzerine, gerek Abdullah Gül gerekse Erdoğan bu raporla bir alakaları olmadığını söylemişlerdi.
Fakat bugün bu raporu kaleme alan Baskın Oran'ın tekrar atanması esasen Başbakanın da Dışişleri Bakanının da bu raporla alakası olduğunu ispatlamaktadır.
Böyle bir raporun hazırlanmasına göz yuman ve ilgilileri tekrar atayan, egemenliğimizi devretme anlamına gelen AB anayasasına imza atma fiilinde bulunan ve Adalet Bakanının da ifade ettiği gibi Anayasanın en temel maddelerini değiştirme girişimde bulunan Sayın Erdoğan'a ilginçtir ki, TBMM "Milli Egemenlik Onur Ödülü" bile vermeye hazırlanıyor.
Bu kadarına da pes doğrusu.
AB ve ABD bize azınlıklara bölünün, tek dil olmasın, üniter yapı da neymiş gibi söylemler ve yaptırımlar uygularken kendileri daha da kenetleşmenin formüllerini uyguluyorlar.
AB'ye üye hiçbir ülke kendi egemenliğini, varlığını tehlikeye atacak talepleri uygulamamaktadır ve de bu konularda rest çekmektedir.
Bunun son örneğini Fransa'da gördük.
Fransız Hükümeti, etnik kimlik temelinde istatistik verilerinin toplanmasının "Bireyleri şu ya da bu etnik gruba bağlılıklarıyla ayırmaya dayalı bir vatandaşlık anlayışı olacağını" belirterek "Böyle bir işlem Fransa'da uygulanamaz" yanıtını verdi.
Yunanistan İskeçe'deki Türk derneklerinin isimlerindeki "Türk" kelimesini kaldırdı ve buna gerekçe olarak Yunan yetkililer "Eğer kaldırmazsak Yunanistan'da "Türk" diye bir azınlığı kabul etmiş oluruz" açıklamasını yaptılar.
Bu çifte standart uygulamalarını AB'de ve ABD'de bol bol görebiliriz.
Dünya'da tek enayi biz mi kaldık ki egemenliğimizi başkalarına devrediyoruz -hem de dün ülkemizi büyük bir husumetle işgal edenlere-, azınlıklara bölünmek için düğmeye basıyoruz, aleyhimize olan her şeye evet diyoruz?
Adamlar iğneyi de sana batırıyor, çuvaldızı da.
Kendileri ise karşımıza geçmiş pişkin pişkin gülüyorlar, geçmişin intikamını aldıkları için zevkten dört köşe oluyorlar.
Bu zillete "dur " demenin zamanı gelmedi mi?
Hiç mi tarihten ders almıyoruz?
Artık milli bir duruş ortaya koymanın zamanı gelmedi mi?
İthal modellerle ne noktaya geldiğimiz ortada.
Acilen milli bir ekonomik modele, milli bir siyasete, milli çözümlere ihtiyacımız var.
Milli bir kafaya ve gönle sahip liderlere ihtiyacımız var.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Batıla karşı Hüseyni duruş evrenseldir / 05.07.2025
- Politika faizi %46: Enflasyon %35 olabilir mi? / 04.07.2025
- Emekliye yüzde 17, doğal gaza yüzde 25 zam! / 03.07.2025
- Peygamber efendimize saldırı kabul edilemez / 02.07.2025
- Orman alanları, ranta açılmamalı / 01.07.2025
- Tel Aviv’de Abraham Anlaşmaları’na ilişkin bir garip pano / 28.06.2025
- 30 Haziran yaklaştıkça ‘mutlak butlan’ tartışması alevleniyor / 27.06.2025
- İsrail-İran savaşında UAEA’nın rolü! / 26.06.2025
- ABD, İsrail ve İran arasında ‘ilginç’ bir ateşkes / 25.06.2025
- ABD, İran’la müzakere mi istiyor, mütareke mi? / 24.06.2025
- Politika faizi %46: Enflasyon %35 olabilir mi? / 04.07.2025
- Emekliye yüzde 17, doğal gaza yüzde 25 zam! / 03.07.2025
- Peygamber efendimize saldırı kabul edilemez / 02.07.2025
- Orman alanları, ranta açılmamalı / 01.07.2025
- Tel Aviv’de Abraham Anlaşmaları’na ilişkin bir garip pano / 28.06.2025
- 30 Haziran yaklaştıkça ‘mutlak butlan’ tartışması alevleniyor / 27.06.2025
- İsrail-İran savaşında UAEA’nın rolü! / 26.06.2025
- ABD, İsrail ve İran arasında ‘ilginç’ bir ateşkes / 25.06.2025
- ABD, İran’la müzakere mi istiyor, mütareke mi? / 24.06.2025