İnsanların sosyal ve kültürel yapıları
İnsanlar dünyada yaşamaktadırlar. Onun için dünya bilgileri ile de donanmaları gerekmektedir. Ancak bu bilgilerin cazibesine kapılarak, maneviyatlarını hiçbir zaman unutmamaları da elzemdir. Bu gelişmelerle beraber insanların sosyal ve kültürel yapıları da yavaş yavaş değişmektedir. Çünkü bilgili adamların görüşleri ve inançları başka, bilgisizlerin ise bambaşka olmaktadır. Kısacası inançlıları da inançsızları da bilgilendirmek faydalı olmaktadır. Çünkü daha bilgili olanların kararları da bazı bilgilere dayanarak daha güçlü olmaktadır. Bu bakımdan İHL liselerine, laikliğe zarar verecek vehimli durumlara kapılmamak gerekmektedir. Öte taraftan inançlarına bilgi katmak ve etrafındaki olayları ve kendi içinde ve dışındaki dünyaları öğrenmek herkesin hakkı olmalıdır. Bunlar kimseye yasaklanmamalıdır. Kaldı ki onları hedef alan bazı ters kararların etkisiyle, sadece İHL'lilere değil, tüm meslek liselerine de zarar verilmektedir. Bu durum ise Türkiye'nin geleceğine çok olumsuz yansımalara sebep olabilir.
İHL'ler nedir ve ne değildir?
Bunun yanında İHL'de bazı kimselerin düşündükleri gibi yüksek dozda Din eğitimine dayalı okullar olmadıkları izlenmektedir. Çünkü bu çocukların çoğunluğu, diğer yüksek öğrenim kurumlarına girmeye de aday olmaktadırlar. Eğer bu dini eğitim zannedildiği kadar ağır ve dünya yaşamından uzak olsaydı, İHL'lerin çoğu sadece yüksek derecede din okullarına yönelirlerdi. Bu durum da mı açıkça görülmek istenmemektedir?
Kaldı ki Türkiye bir zamanlar yetişmiş ve iyi eğitilmiş İmam'sızlıktan ve Cemaatsizlikten şikayet etmedi mi?
Şu andaki İHL'ler onun etkisiyle açılmadı mı?
Milletin maneviyatını Komünizme karşı gelmek için ve yükseltmek amacını taşımadı mı?
Dinsiz-inançsız milletlerin nasıl kaybolup yok olduğunu görmedi mi?
Bütün bunlar böyle olduğu halde etraftaki telaşın özünü anlamak oldukça zor olmaktadır. Demek ki bu konuları bazı ideolojik şablonlarla yaklaşmak isteyenler için görmek mümkün olmamaktadır. Ya onların anlayışlarında bir sorun mevcuttur ya da arada bazı kafalarda başka hata veya kasıtlar olabilir.
Bu zihniyetle hareket edilmeye devam edilirse, aramızda bazı kesimler diğerlerini hem hasım, hem düşman olarak görmeye devam edecektir. Bu durum ise ülkemize ve bütünlüğümüze sadece ve sadece zarar verecektir. Çünkü durup dururken aramızdaki bazı kimseleri düşman görmek sadece ve sadece huzursuzluklara, gerginliklere ve ayrı bloklara bölünmelere sebep olabilir.
Yeni YÖK Yasası ve yankıları
1982'de Türkiye'de demokrasi İnkıtaya uğradı. Askeri yönetim ara verdi. Askeri yönetimde Orgeneral Kenan Evren ile 5 kişilik bir askeri komite idareyi ele aldı. Milli Eğitimde ve Yüksek Öğretim - Üniversitelerdeki huzursuzluğun giderilmesi için yeni bir idari sistem 1983'te (Yüksek Öğrenim Kurumu) adında bir organizasyon kuruldu. YÖK Başkanı Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Ayrıca, Rektörler ve Dekanlar, Üniversite senatoları tarafından seçilmiş altı kişiden biri, Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Halen yürürlükte olan bu yasa ile üniversitelerimiz idare edilmektedir. Şu andaki YÖK yasasından ne üniversite mensupları, ne öğretim üyeleri, ne öğrenciler, ne de siyasi partiler ile halkımız memnun değildir. Ama değiştirilmesi için çeşitli görüşler çarpışmaktadır. Hükümette olan AKP ile muhalefetteki CHP arasında bu hususta tam zıt yönde iddialar ortaya atılmaktadır.
Mesela AKP bu yasa için: Yürürlükte olan YÖK yasası 5 kişi tarafından 1980'li yılların bir nevi askeri inkıta döneminde, kendine özgü bazı şartlar altında hazırlanmış ve yürürlüğe konmuş bulunmaktadır. Şimdi ise şartlar çok değişti. Onun için, hemen hemen herkes bu yasanın değiştirilmesi ve aksaklık veren taraflarının yenilenmesini istemektedir. Ancak YÖK yasası için şu ana kadar dört defa yeni taslaklar hazırlandı ve hepsi de geri döndü. Bunlar YÖK idaresi ve rektörler tarafından çoğu kez beğenilmedi ve geri çevrilmek istendi. Son yasada da çok beklendi. Fakat bazı YÖK idarecileri ve mensupları kendilerini "bir eğitim imparatorluk yöneticileri" olarak görmekte, ayrıca bir de sanki "yasa koyucusu" gibi hissetmektedir. Böylece siyasilerin hazırladığı taslakları kabul etmek istememektedirler.
İnsanlar dünyada yaşamaktadırlar. Onun için dünya bilgileri ile de donanmaları gerekmektedir. Ancak bu bilgilerin cazibesine kapılarak, maneviyatlarını hiçbir zaman unutmamaları da elzemdir. Bu gelişmelerle beraber insanların sosyal ve kültürel yapıları da yavaş yavaş değişmektedir. Çünkü bilgili adamların görüşleri ve inançları başka, bilgisizlerin ise bambaşka olmaktadır. Kısacası inançlıları da inançsızları da bilgilendirmek faydalı olmaktadır. Çünkü daha bilgili olanların kararları da bazı bilgilere dayanarak daha güçlü olmaktadır. Bu bakımdan İHL liselerine, laikliğe zarar verecek vehimli durumlara kapılmamak gerekmektedir. Öte taraftan inançlarına bilgi katmak ve etrafındaki olayları ve kendi içinde ve dışındaki dünyaları öğrenmek herkesin hakkı olmalıdır. Bunlar kimseye yasaklanmamalıdır. Kaldı ki onları hedef alan bazı ters kararların etkisiyle, sadece İHL'lilere değil, tüm meslek liselerine de zarar verilmektedir. Bu durum ise Türkiye'nin geleceğine çok olumsuz yansımalara sebep olabilir.
İHL'ler nedir ve ne değildir?
Bunun yanında İHL'de bazı kimselerin düşündükleri gibi yüksek dozda Din eğitimine dayalı okullar olmadıkları izlenmektedir. Çünkü bu çocukların çoğunluğu, diğer yüksek öğrenim kurumlarına girmeye de aday olmaktadırlar. Eğer bu dini eğitim zannedildiği kadar ağır ve dünya yaşamından uzak olsaydı, İHL'lerin çoğu sadece yüksek derecede din okullarına yönelirlerdi. Bu durum da mı açıkça görülmek istenmemektedir?
Kaldı ki Türkiye bir zamanlar yetişmiş ve iyi eğitilmiş İmam'sızlıktan ve Cemaatsizlikten şikayet etmedi mi?
Şu andaki İHL'ler onun etkisiyle açılmadı mı?
Milletin maneviyatını Komünizme karşı gelmek için ve yükseltmek amacını taşımadı mı?
Dinsiz-inançsız milletlerin nasıl kaybolup yok olduğunu görmedi mi?
Bütün bunlar böyle olduğu halde etraftaki telaşın özünü anlamak oldukça zor olmaktadır. Demek ki bu konuları bazı ideolojik şablonlarla yaklaşmak isteyenler için görmek mümkün olmamaktadır. Ya onların anlayışlarında bir sorun mevcuttur ya da arada bazı kafalarda başka hata veya kasıtlar olabilir.
Bu zihniyetle hareket edilmeye devam edilirse, aramızda bazı kesimler diğerlerini hem hasım, hem düşman olarak görmeye devam edecektir. Bu durum ise ülkemize ve bütünlüğümüze sadece ve sadece zarar verecektir. Çünkü durup dururken aramızdaki bazı kimseleri düşman görmek sadece ve sadece huzursuzluklara, gerginliklere ve ayrı bloklara bölünmelere sebep olabilir.
Yeni YÖK Yasası ve yankıları
1982'de Türkiye'de demokrasi İnkıtaya uğradı. Askeri yönetim ara verdi. Askeri yönetimde Orgeneral Kenan Evren ile 5 kişilik bir askeri komite idareyi ele aldı. Milli Eğitimde ve Yüksek Öğretim - Üniversitelerdeki huzursuzluğun giderilmesi için yeni bir idari sistem 1983'te (Yüksek Öğrenim Kurumu) adında bir organizasyon kuruldu. YÖK Başkanı Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Ayrıca, Rektörler ve Dekanlar, Üniversite senatoları tarafından seçilmiş altı kişiden biri, Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Halen yürürlükte olan bu yasa ile üniversitelerimiz idare edilmektedir. Şu andaki YÖK yasasından ne üniversite mensupları, ne öğretim üyeleri, ne öğrenciler, ne de siyasi partiler ile halkımız memnun değildir. Ama değiştirilmesi için çeşitli görüşler çarpışmaktadır. Hükümette olan AKP ile muhalefetteki CHP arasında bu hususta tam zıt yönde iddialar ortaya atılmaktadır.
Mesela AKP bu yasa için: Yürürlükte olan YÖK yasası 5 kişi tarafından 1980'li yılların bir nevi askeri inkıta döneminde, kendine özgü bazı şartlar altında hazırlanmış ve yürürlüğe konmuş bulunmaktadır. Şimdi ise şartlar çok değişti. Onun için, hemen hemen herkes bu yasanın değiştirilmesi ve aksaklık veren taraflarının yenilenmesini istemektedir. Ancak YÖK yasası için şu ana kadar dört defa yeni taslaklar hazırlandı ve hepsi de geri döndü. Bunlar YÖK idaresi ve rektörler tarafından çoğu kez beğenilmedi ve geri çevrilmek istendi. Son yasada da çok beklendi. Fakat bazı YÖK idarecileri ve mensupları kendilerini "bir eğitim imparatorluk yöneticileri" olarak görmekte, ayrıca bir de sanki "yasa koyucusu" gibi hissetmektedir. Böylece siyasilerin hazırladığı taslakları kabul etmek istememektedirler.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006