Nevruz Bayramınız kutlu olsun Türk Milleti. Allah kutlu, mutlu ve kıyamete kadar devam edecek Nevruzlar nasip etsin. Mutfakla ilgilenenler mayalanmış ve kıvamını almış hamurun nasıl olduğunu bilirler. Olmuş hamurla uğraşmamak gerek! Çünkü hamur kesilir, çünkü hamur çürür! Çürük hamurun da hiç kimseye bir hayrı dokunmaz! Aksine ekmek olmak, pasta-poğaça olmak üzere mayalanmış olan hamur, bakteriler üreterek zararlı olur! Bu yüzden bilinir ki unu, mayayı, suyu alıp yeni bir hamur yoğurmak başka, mayalanmış hamuru işlemek başka şeydir ve kesinlikle ustalık gerektirir. Yine bilinir ki; ustalar, elzem olmadıkça kendi yoğurdukları hamur dışındaki hamurlara fazla itibâr etmezler. Olağanüstü hallerde ustaların, başka hamurdan istifâde ettikleri görülmüştür, görülür ki ihtiyaç karşısında aklın gereğidir. Elhamdülillâh ham değiliz ama -hâşâ- olmuş da değiliz! Eksiğimizin, noksanlarımızın olduğunu biliyoruz ama bu eksikliklerimizin neler olduğunu bilmemek gibi bir eksiğimiz de var biliyoruz! Bu da insanlığımızdandır! Bizi yoğuran ustamız dünyasını değişince epeyce bocaladık! Yalpalayıp durduk yoğrulduğumuz teknenin etrafında! Kapısından sokmadılar, penceresinden baktırmadılar, bacasından giremedik! Ömrümüzü uğruna harcadığımız teşkilatın çevresinde, hasretle iç çekerek dolaşıp durduk yıllarca! Emeğimizle kurulu fikir kalemizin etrafına açılan hendekleri aşamayınca kendi gönlümüz ve tercihimizle varlığını hissettiğimiz, inandığımız bir Ustanın karargâhına, mücadeleye devam hevesiyle kendimiz geldik. Gelişimizden, yerimizden ve gönlüne teslîm olduğumuz Usta'dan emîniz, râzıyız. Duâlarına mazhâr olduğumuzu duyarak da bahtiyârız ama zannediyor veya vehmediyoruz ki bazı kalfaların, kendi teknelerinde yoğrulmayan hamura güvensizlikleri, ilgisizlikleri söz konusu! Bu hallere hazırlıklıydık! Sabır ve metânetle aşılacak bunlar biliyoruz ve "Ve tevekkel a'lallah"a sığınıyoruz! Defalarca yazıp söyledik; yalnız kurtların ömrü az olur ve yalnız kurt da bunu bilir! Tasma takıp her gün onlarca kere ölüp ölüp dirilerek yaşamaktansa kısa yaşayıp bir kere ölmeği, kısa ömrünü hakkıyla yaşamağı tercîh eder yalnız kurt! Yalnız kurtluk, bilerek îman cesaretiyle yapılan bir tercihtir! Allah'a sığınarak yalnızlığı seçemeyen kişinin, şahsî kanaati, kişisel fikri olmaz! Yalnızlıktan korkanların oluşturduğu kalabalıklarda herkes bir başka fikrin savunucusudur ve bu yüzden de kalabalıklarda gürültü denilen ses kirliliği olur! Yalnızlıktan korkanların oluşturduğu kalabalığı, düzene sokmak da zordur! Çünkü fert fert korkaklardan oluşan kalabalıklarda herkes, daha ortalara girerek gözlerden kaçmak, bakışlardan saklanmak isterler! Koyun sürüsü gibi başbaşa vererek, başlarını öne eğerek kalabalığın ortasına doğru bir sıkışma, sıkıştırma yaşarlar kalabalıkta! Yalnızlığı seçme cesâretini gösterenlerde ise dikbaşlılık söz konusudur! Bu dikbaşlı, doğru sözlü, kartal gözlü, aslan bilekli, bozkurt yürekli kişileri bir araya toplamak, ancak özel karakterlerin işidir! Bilinir ki ordular, komutanın kurmaylığı ile düz orantılı olarak başarılı veya başarısızdır! Yalnızlıktan korkanların oluşturduğu kalabalığı, sayısal çokluğu güç zannedenler, tarihte sayısız kere yanılmış, sayısız kere hezîmete uğramışlardır! Bu hezîmetlerin suçlusu; yalnızlıktan korkanların kalabalığı değil, bu kalabalığı güç zannetme hatasına düşen komutanlardır! Halbuki dikbaşlı, onurlu, yalnız kurtları ordulaştıran komutanların zaferlerinin tanığı da tarihtir. Meselâ; Malazgirt Meydan Muharebesi'nde Romen Diyojen komutasındaki Haçlı Ordusu 200.000 kişiden oluşan devşirme bir kalabalıktır. Sultan Alparslan'ın 30.000 kişilik ordusu ise yalnız kurt sıfatlı yiğitlerden teşkîldir. Gözcü devriyeler, Haçlı Ordusunu görünce süratle gelir ve Sultan Alparslan'a bildiriler. Sultan ile kurmaylarının muhakemesi başlar: - Yaklaşıyorlar Sultanım! - Biz de onlara yaklaşıyoruz! - Çok kalabalıklar Sultanım! - Ne kadar? - En az 200.000 kişi varlar! Denilince Sultan Alparslan'ın bir an kaşları çatılır. - Ne düşündünüz Sultanım? Sorusuna cevap, yalnız kurtların komutanına yakışan tarihi bir cevaptır: - Bu kadar kefereyi nereye, nasıl gömeceğim diye düşündüm! Sonuç; şânlı, destansı Malazgirt Zaferidir. Bu zaferde; Sultan Alparslan'ın komutanlarının verdiği Türkçe buyrukları anlayan Uzlar, Peçenekler ve Kıpçaklar'ın, Müslüman olmamalarına rağmen saf değiştirerek Sultan Alparslan'ın buyruğuna girmelerinin katkısı da bilinen gerçektir! Demek ki savaşları; sayıları ve donanımlarıyla övünen-övülen ordular değil, komutanlar kazanır veya kaybederler. Unutulmamalıdır ki dikbaşlı, özü-sözü bir, doğru karakterli ve doğru duruşlu, hür akıllı dolayısıyla vicdânlı kişileri ancak Sultan Alparslan karakterli önderler bir araya getirebilirler. Şahsen, değil Türkiye'nin Avrupa'nın, hatta dünyanın en kalifiye fikir mücâdelecilerinin Ülkücüler olduğuna inananlardanım ama ehil olmayan, perde arkasında durarak "bilge"lik oynayan bir Genelbaşkan yüzünden on beş yıldır âtıl bir hale gelmişlerdir! Oysa, Türk Milliyetçileri; "Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik Bin atlı o gün, dev gibi bir orduyu yendik" inanç ve coşkusuyla zorları kolayca halledip, imkânsızla biraz uğraşarak gelişip büyümüşlerdi! Hiçbir maddî donanımları yoktu! Mevki-makam sahibi kimseleri yoktu! Allah'tan gayrı dayanak ve sahipleri de yoktu ama 67 vilayetin tamamında varlardı, ülke genelinde hatta dünyanın her yerinde hakkı ve gücü teslim edilen bir teşkilat idiler! Başbuğ'suz, başsız, komutansız kalınca; O'nun yerine getirilen ve ne Başbuğ'a, ne de ülkücülere benzemeyen bir Genel Başkan'a biatta sıkıntı yaşandı! Bu biat sıkıntısına, mevcut Genel Başkan'ın demokratik entrikaları da karışınca; o dev teşkilat gücü, yok olma durumuna geldi veya getirildi! Darmadağın edilerek perâkendeleştirilmiş Ülkücülere, Prof. Dr. Haydar Baş Hoca'nın; "Biz buradan gerçek ülkücülere sesleniyoruz. Müslüman Türk milletinin birliği ve bekası, devletin devamı eğer derdiniz ise yeriniz Bağımsız Türkiye Partisi saflarıdır" çağrısını duyurmak, vicdâni bir görevdir diye düşünüyorum. Bu sesi duyan Yalnız Kurtların 16 yıldızın çevrelediği ay-yıldızlı ambleme doğru, o amblem altında Türkçe; "Türk oğlu Türk'üm" diye kükreyen sese doğru bakmaları yeter, biliyorum. Çünkü bu, bir Millî Seferberlik çağrısıdır. "OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" Vesselâm... Selâm, sevgi, duâ...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017