Minber Gazetesi’ne verdiği mülakat
Siyasi vaziyetimiz hakkındaki görüşlerinizi öğrenebilir miyim?
04.05.2025 00:26:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





17 Teşrîn-i Sânî 1334 (17 Kasım 1918)
-Siyasi vaziyetimiz hakkındaki görüşlerinizi öğrenebilir miyim?
"Ben siyasetle yalnız 329 senesinde (1913-1914) Sofya ve aynı zamanda Belgrad ve Çetine askerî ataşeliklerinin üzerimde bulunduğu bir sene boyunca ilgilendim ve ilgilenme tarzım da sırf siyasi olmayıp askerî-siyasi bir ilgilenmeydi.
Bu görev sürem hariç tutulursa, bütün hayatım Trablusgarp'ta, Balkan Muharebesi'nin son safhasında, şimdiki harpte muharebe meydanlarında askerlik işleriyle uğraşmakla geçmiştir.
Dolayısıyla kendimde ordulardan ve muharebelerden ve askerî kanaatlerden bahsetmek için çok geniş salahiyet görüyorsam da, siyasetten bahsetmeyi bu işle ilgilenenlere bırakmayı uygun bulurum.
Bununla birlikte bu ifademle aziz vatanımızın ve bedbaht milletimizin selamet ve menfaatiyle ilgisi itibarıyla, devletimizin benim de içinde yaşamakta bulunduğum devrin çeşitli safhalarında genel siyaset ahengine katılma şeklini düşünmemiş olduğumu söylemek istemiyorum.
Bu hususta çeşitli zamanlara ait derin düşüncelerimin ve bu düşüncelerin icap ettirdiği incelemenin özetini ve neticesini ifade etmek lazım gelirse diyebilirim ki, ben "Her türlü siyasetin her türlü manasıyla en çok kuvvetli olmakta bulunduğunu" kabul ederim.
"En çok kuvvetli olmak" ifadesinden maksadımın yalnız silah kuvveti olduğunu sanmayınız. Tersine, asker olmama rağmen, bu, bence kuvveti ortaya çıkaran ve oluşturan amillerin sonuncusudur. Benim gayem, "manevi, bilimsel, teknik ve ahlaki bakımdan kuvvetli olmaktır".
Çünkü bu saydığım özelliklerden mahrum olan bir milletin, bütün fertlerinin en son silahlarla donandığını farz etsek bile, kuvvetli olduğunu kabul etmek doğru olamaz.
Bugünkü insanlık topluluğu içinde insan olarak yer alabilmek için, elbette silah elde olmak yeterli değildir. Benim anlayışıma göre, kuvvetli bir ordu denildiği zaman anlaşılması lazım gelen mana, her ferdi, bilhassa subayı, kumandanı, medeniyetin ve fennin icaplarını kavrayan ve tavır ve hareketlerini ona göre uygulayan yüksek ahlakta bir topluluktur.
Şüphe yok ki, yegâne amacı, vazifesi, düşüncesi ve hazırlığı, vatanın müdafaasıyla sınırlı olan bu topluluk, memleketin siyasetini idare edenlerin en sonunda verecekleri kararla faaliyet hâline geçer.
İşte ben, orduya ve ordulara kumanda etmiş bir asker sıfatıyla bu açıdan siya setle temas etmiş olabilirim.
Memleketimi ve milletimi çok iyi tanıdığını ve muhtaç olduğu ilerlemeye ulaşması için huzur ve sükûn ile fakat herhâlde hürriyet ve bağımsızlığı korunmuş olarak çok devamlı çalışmak lüzumuna inandığım için, bu kanaatimi tatmin edecek, yani bize huzur ve sükûn ve çalışma zamanı verecek ilişkilere ulaştıracak dostluklara cidden taraftarım.
-İngilizlere karşı beslediğiniz hissiyat hakkında bazı bilgiler verir misiniz?
-Bu harpte İngilizlerle Arıburnu, Anafarta ve Filistin cephelerinde karşı karşıya birçok muharebeler verdim. Ben, bu muharebelerde ve genel olarak saydığım bu cephelerden başka cephelerde, başka bölgelerde diğer milletlerle dahi verdiğim muharebelerde, daima vatanın müdafaasından ibaret olan asli vazifemi yaptım. Dolayısıyla kalbimde kin ve düşmanlık hissiyatı yer bulmamıştır.
İngilizlerin, Osmanlı milletinin hürriyetine ve devletimizin bağımsızlığına riayette gösterecekleri hürmet ve insaniyet karşısında yalnız benim değil, bütün Osmanlı milletinin İngilizlerden daha hayırhah bir dost olamayacağı kanaatiyle etkilenmeleri pek tabiidir.
-Memlekette en son fikir cereyanlarını nasıl buluyorsunuz?
-Harp cephesinden İstanbul'a döneli iki gündür. Karargâhımın bulunduğu Adana'da fikir cereyanlarını hissetmeye vakit bulamadım. Dolayısıyla bu konuda bir şey söyleyemem." (Atatürk'ün söylev ve demeçleri 1. ciltten)
-Siyasi vaziyetimiz hakkındaki görüşlerinizi öğrenebilir miyim?
"Ben siyasetle yalnız 329 senesinde (1913-1914) Sofya ve aynı zamanda Belgrad ve Çetine askerî ataşeliklerinin üzerimde bulunduğu bir sene boyunca ilgilendim ve ilgilenme tarzım da sırf siyasi olmayıp askerî-siyasi bir ilgilenmeydi.
Bu görev sürem hariç tutulursa, bütün hayatım Trablusgarp'ta, Balkan Muharebesi'nin son safhasında, şimdiki harpte muharebe meydanlarında askerlik işleriyle uğraşmakla geçmiştir.
Dolayısıyla kendimde ordulardan ve muharebelerden ve askerî kanaatlerden bahsetmek için çok geniş salahiyet görüyorsam da, siyasetten bahsetmeyi bu işle ilgilenenlere bırakmayı uygun bulurum.
Bununla birlikte bu ifademle aziz vatanımızın ve bedbaht milletimizin selamet ve menfaatiyle ilgisi itibarıyla, devletimizin benim de içinde yaşamakta bulunduğum devrin çeşitli safhalarında genel siyaset ahengine katılma şeklini düşünmemiş olduğumu söylemek istemiyorum.
Bu hususta çeşitli zamanlara ait derin düşüncelerimin ve bu düşüncelerin icap ettirdiği incelemenin özetini ve neticesini ifade etmek lazım gelirse diyebilirim ki, ben "Her türlü siyasetin her türlü manasıyla en çok kuvvetli olmakta bulunduğunu" kabul ederim.
"En çok kuvvetli olmak" ifadesinden maksadımın yalnız silah kuvveti olduğunu sanmayınız. Tersine, asker olmama rağmen, bu, bence kuvveti ortaya çıkaran ve oluşturan amillerin sonuncusudur. Benim gayem, "manevi, bilimsel, teknik ve ahlaki bakımdan kuvvetli olmaktır".
Çünkü bu saydığım özelliklerden mahrum olan bir milletin, bütün fertlerinin en son silahlarla donandığını farz etsek bile, kuvvetli olduğunu kabul etmek doğru olamaz.
Bugünkü insanlık topluluğu içinde insan olarak yer alabilmek için, elbette silah elde olmak yeterli değildir. Benim anlayışıma göre, kuvvetli bir ordu denildiği zaman anlaşılması lazım gelen mana, her ferdi, bilhassa subayı, kumandanı, medeniyetin ve fennin icaplarını kavrayan ve tavır ve hareketlerini ona göre uygulayan yüksek ahlakta bir topluluktur.
Şüphe yok ki, yegâne amacı, vazifesi, düşüncesi ve hazırlığı, vatanın müdafaasıyla sınırlı olan bu topluluk, memleketin siyasetini idare edenlerin en sonunda verecekleri kararla faaliyet hâline geçer.
İşte ben, orduya ve ordulara kumanda etmiş bir asker sıfatıyla bu açıdan siya setle temas etmiş olabilirim.
Memleketimi ve milletimi çok iyi tanıdığını ve muhtaç olduğu ilerlemeye ulaşması için huzur ve sükûn ile fakat herhâlde hürriyet ve bağımsızlığı korunmuş olarak çok devamlı çalışmak lüzumuna inandığım için, bu kanaatimi tatmin edecek, yani bize huzur ve sükûn ve çalışma zamanı verecek ilişkilere ulaştıracak dostluklara cidden taraftarım.
-İngilizlere karşı beslediğiniz hissiyat hakkında bazı bilgiler verir misiniz?
-Bu harpte İngilizlerle Arıburnu, Anafarta ve Filistin cephelerinde karşı karşıya birçok muharebeler verdim. Ben, bu muharebelerde ve genel olarak saydığım bu cephelerden başka cephelerde, başka bölgelerde diğer milletlerle dahi verdiğim muharebelerde, daima vatanın müdafaasından ibaret olan asli vazifemi yaptım. Dolayısıyla kalbimde kin ve düşmanlık hissiyatı yer bulmamıştır.
İngilizlerin, Osmanlı milletinin hürriyetine ve devletimizin bağımsızlığına riayette gösterecekleri hürmet ve insaniyet karşısında yalnız benim değil, bütün Osmanlı milletinin İngilizlerden daha hayırhah bir dost olamayacağı kanaatiyle etkilenmeleri pek tabiidir.
-Memlekette en son fikir cereyanlarını nasıl buluyorsunuz?
-Harp cephesinden İstanbul'a döneli iki gündür. Karargâhımın bulunduğu Adana'da fikir cereyanlarını hissetmeye vakit bulamadım. Dolayısıyla bu konuda bir şey söyleyemem." (Atatürk'ün söylev ve demeçleri 1. ciltten)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.