‘Misafiri darıltan Allah’ı darıltır’
Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: “Misafire güçlük göstermeyiniz; sonra darıltırsınız. Misafiri darıltan Allah’ı darıltmış olur. Allah’ı darıltan kimseye, Allah darılır”
15.06.2023 21:00:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş





İmam Gazali Hazretleri şöyle buyurdu:
Bir kudsî hadiste şöyle buyurulur: "Ey Âdemoğlu, Ben aç kaldım, doyurmadın."
Kul buna karşılık der ki: "Sen, âlemlerin Rabbisin, nasıl doyurayım?"
Buna karşılık şöyle hitap gelir: "Müslüman kardeşin acıkmıştı, doyurmadın. Onu doyursaydın, Beni doyurmuş gibi olacaktın."
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyurur: "Cennette bir köşk vardır. İçinden dışı, dışından içi görülecek kadar berrak ve parlaktır. Allah Teâlâ bunu, yumuşak konuşana, fakirlere taam ikram edene ve insanlar uykuda iken kalkıp gece namazı kılana hazırladı."
Davet vâki olmayan yere gitmek yakışmaz. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur: "Bir kimse, çağrılmadığı yemeğe giderse fâsık olur ve haram yer." Ancak gideceği yer, gidişinden memnun kalacağını tahmin ederse o zaman mahzuru olmaz.
Bir kimse gittiği evde, ev sahibini bulamaz da, orada yiyeceği yemekten ev sahibinin ferah duyacağını tahmin ederse, yer ve içer.
Bir kimse kardeşine misafir olunca, aklına taktığı muayyen şeyin getirilmesinde ısrar etmesi doğru olmaz. Edep bunu gerektirir. Belki de o şeyin temini ev sahibine güç gelir. Ancak olacağını kati bildiği bir şey varsa o zaman zararı olmaz.
Ortaya iki mesele çıkarsa; kolayını seçmeli. Eve gelen misafirlere istedikleri şeyi yapmakta -mümkün olursa- mahzur yoktur. Bilâkis bol ecri vardır.
Hazreti Cabir (r.a.), Peygamber Efendimizin bir hadis-i şerifini şöyle anlatır: "Kim kardeşinin arzu ettiği bir taamı hazırlar ve yedirirse, Allah Teâlâ ondan bir milyon hatayı siler; bir milyon iyilik yazar. Ve bir milyon defa derecesini artırır. Sonra Firdevs, Adn, Huld cenneti nimetlerinden tattırır."
Eve gelen misafire, sana yemek getireyim mi, demek iyi olmaz. Yemeği getirmeli, yerse ne âlâ; aksi halde kaldırmalı. Sevri Hz. böyle buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz şöyle buyurur: "Misafire güçlük göstermeyiniz; sonra darıltırsınız. Misafiri darıltan Allah'ı darıltmış olur. Allah'ı darıltan kimseye, Allah darılır."
Davet edilen yere gitmeli; davet eden ister zengin, ister fakir olsun.
Geçmiş peygamberlere inen bazı kitaplarda şöyle buyurulur: "Bir mil de olsa yürü, hastayı ziyaret et. İki mil de yürüsen, cenazeyi yolla. Üç millik yol bile olsa, davete icabet et."
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifinde davetin önemini belirtmek için der ki: "Kura'a dahi davet edilsem giderim." Kura Medine'den birkaç mil uzakta bir yerdir. Nitekim Peygamber Efendimiz öyle bir yere Ramazan iftarına davet edildi ve gitti.
Herhangi bir davet vaki olduğunda; nafile olarak oruçlu olan iftar edebilir. Yaptığı iftarla mü'min kardeşinin kalbine vereceği sürur, tuttuğu nafile oruçtan daha faziletlidir. Sonra bozduğu orucu yeniden tutar.
Davet sahibi fâsık, zalim veya yaptığı davetle övünmek sevdasına kapılan biri ise, onun daveti kabul edilmez.
Her gidilen ziyafet için niyet, davete icabet olmalı. Şahsî heves ve istek olmamalı.
Davete giden ayrılacağı zaman, ev sahibinin iznini almalı; izinsiz ayrılmak olmaz.
İbn Ömer'in bir kelâmı şöyle anlatılır: "Biz, Peygamberin (s.a.v.) devrinde davete gider, yer, içer sonra da kalkar dağılırdık."
Cenaze evine yemek yollamak iyidir.
Söylenenleri anla; bilgini artır, en iyi bilen Allah'tır ve gidiş O'nadır.
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
Bir kudsî hadiste şöyle buyurulur: "Ey Âdemoğlu, Ben aç kaldım, doyurmadın."
Kul buna karşılık der ki: "Sen, âlemlerin Rabbisin, nasıl doyurayım?"
Buna karşılık şöyle hitap gelir: "Müslüman kardeşin acıkmıştı, doyurmadın. Onu doyursaydın, Beni doyurmuş gibi olacaktın."
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyurur: "Cennette bir köşk vardır. İçinden dışı, dışından içi görülecek kadar berrak ve parlaktır. Allah Teâlâ bunu, yumuşak konuşana, fakirlere taam ikram edene ve insanlar uykuda iken kalkıp gece namazı kılana hazırladı."
Davet vâki olmayan yere gitmek yakışmaz. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur: "Bir kimse, çağrılmadığı yemeğe giderse fâsık olur ve haram yer." Ancak gideceği yer, gidişinden memnun kalacağını tahmin ederse o zaman mahzuru olmaz.
Bir kimse gittiği evde, ev sahibini bulamaz da, orada yiyeceği yemekten ev sahibinin ferah duyacağını tahmin ederse, yer ve içer.
Bir kimse kardeşine misafir olunca, aklına taktığı muayyen şeyin getirilmesinde ısrar etmesi doğru olmaz. Edep bunu gerektirir. Belki de o şeyin temini ev sahibine güç gelir. Ancak olacağını kati bildiği bir şey varsa o zaman zararı olmaz.
Ortaya iki mesele çıkarsa; kolayını seçmeli. Eve gelen misafirlere istedikleri şeyi yapmakta -mümkün olursa- mahzur yoktur. Bilâkis bol ecri vardır.
Hazreti Cabir (r.a.), Peygamber Efendimizin bir hadis-i şerifini şöyle anlatır: "Kim kardeşinin arzu ettiği bir taamı hazırlar ve yedirirse, Allah Teâlâ ondan bir milyon hatayı siler; bir milyon iyilik yazar. Ve bir milyon defa derecesini artırır. Sonra Firdevs, Adn, Huld cenneti nimetlerinden tattırır."
Eve gelen misafire, sana yemek getireyim mi, demek iyi olmaz. Yemeği getirmeli, yerse ne âlâ; aksi halde kaldırmalı. Sevri Hz. böyle buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz şöyle buyurur: "Misafire güçlük göstermeyiniz; sonra darıltırsınız. Misafiri darıltan Allah'ı darıltmış olur. Allah'ı darıltan kimseye, Allah darılır."
Davet edilen yere gitmeli; davet eden ister zengin, ister fakir olsun.
Geçmiş peygamberlere inen bazı kitaplarda şöyle buyurulur: "Bir mil de olsa yürü, hastayı ziyaret et. İki mil de yürüsen, cenazeyi yolla. Üç millik yol bile olsa, davete icabet et."
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifinde davetin önemini belirtmek için der ki: "Kura'a dahi davet edilsem giderim." Kura Medine'den birkaç mil uzakta bir yerdir. Nitekim Peygamber Efendimiz öyle bir yere Ramazan iftarına davet edildi ve gitti.
Herhangi bir davet vaki olduğunda; nafile olarak oruçlu olan iftar edebilir. Yaptığı iftarla mü'min kardeşinin kalbine vereceği sürur, tuttuğu nafile oruçtan daha faziletlidir. Sonra bozduğu orucu yeniden tutar.
Davet sahibi fâsık, zalim veya yaptığı davetle övünmek sevdasına kapılan biri ise, onun daveti kabul edilmez.
Her gidilen ziyafet için niyet, davete icabet olmalı. Şahsî heves ve istek olmamalı.
Davete giden ayrılacağı zaman, ev sahibinin iznini almalı; izinsiz ayrılmak olmaz.
İbn Ömer'in bir kelâmı şöyle anlatılır: "Biz, Peygamberin (s.a.v.) devrinde davete gider, yer, içer sonra da kalkar dağılırdık."
Cenaze evine yemek yollamak iyidir.
Söylenenleri anla; bilgini artır, en iyi bilen Allah'tır ve gidiş O'nadır.
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.