8.5 milyar dolarlık kredi anlaşmasının ve Irak'a asker gönderme meselesinin ABD tarafından AKP'ye dayatılan iktidarda kalma diyeti olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılıyor.
Konuyla ilgili tartışmalar büyüdükçe bir çok bilinmeyenin olduğu ve iktidarın bir çok şeyi gizlemeye çalıştığı anlaşıldıkca bir suçluluk duygusuna kapıldığıda gözleniyor.
Önce ABD'nin krediyi Türk askerinin Irak'a girmesi ve Kuzey Irak'tan çıkması şartına bağladığı anlaşıldı.
Dışişleri Bakanı Gül günlerce bunu inkar etmeye çalıştı. Ancak siyasette henüz yeni olduğu için daha içten davranan Hazineden sorumlu Bakan Babacan, Gül'ü yalanlayarak kredinin şarta bağlı olduğunu itiraf edince ortalık karıştı. Genelkurmay "Bizim haberimiz yok, bize sorulmadı ve şartları da bilmiyoruz" deyince hükümet köşeye sıkıştı.
Muhalefet de biraz uyanıp, "anlaşmayı Meclise getirin, görelim" demeye başlayınca hükümeti panik sardı.
Dışişleri Bakanı Gül, önce tezkere için yetki alalım, ABD karşısında elimizi güçlendirelim manevrası ile kredi tartışmasını buzdolabına koymaya çalışıyor.
Gül askerlerinin adını anmadan "bu güne kadar bu şartlar biliniyordu, neden şimdi itiraz ediyorsunuz" diye çıkıştı.
Oysa bu şartlara itiraz etmesi gereken hükümetti. Hükümet yetkilileri, özellikle Gül, "kredi ABD'nin bir jesti ve şartları da ABD Senatosu koymuş ne yapalım" diyerek sıyrılmaya çalışıyor.
Bu tam bir aldatmaca. Hükümet bunu söyleyerek Dubai'deki anlaşmada bu şartaların yer almadıını iddia ediyor.
Yine herzamanki içtenliği ile Babacan, Dışişleri Bakanı Gül'den farklı konuşuyor; "Bu konu Dışişleri Bakanlığı'nın bilgisi dahilinde ve tek tarafı asker sokma konusunda Dubai'de yayınlanan anlaşma da Kongre kararının ruhuna uygun ayrıntıntılar var." Babacan'nın İtiraflardan Dışişleri Bakanı Gül'ün iddiasının aksine bu anlaşmanın siyasi şartları içeren ekonomik bir anlaşma olduğu anlaşılıyor.
Dışişleri Bakanı Gül'ün bu anlaşmayı sadece askerlerden değil Dışişleri bürokratlarından da gizlediği iddialarına ne cevap vereceği merak konusudur.
Hükümet bu noktadan sonra sadece anlaşma metnini Meclis'e açıklayarak sıyrılamaz.
Çünkü Babacan'ın açıklamalarından bu anlaşmanın yürütme erki tarafından kotarılacak basit bir kredi anlaşması olmadığı anlaşılıyor.
Öyleyse ne? Siyasi şartları içeren, Türk askerini hacir altına alan, güvenliğimizi ipotek altına alan uluslararası bir anlaşma.
Öyleyse hükümet tezkereyi çıkarmadan bu anlaşmayı Meclis'in onayına sunmalıdır. Aksi takdirde Anayasayı İhlal suçu işlenmiş olur.
Konuyla ilgili tartışmalar büyüdükçe bir çok bilinmeyenin olduğu ve iktidarın bir çok şeyi gizlemeye çalıştığı anlaşıldıkca bir suçluluk duygusuna kapıldığıda gözleniyor.
Önce ABD'nin krediyi Türk askerinin Irak'a girmesi ve Kuzey Irak'tan çıkması şartına bağladığı anlaşıldı.
Dışişleri Bakanı Gül günlerce bunu inkar etmeye çalıştı. Ancak siyasette henüz yeni olduğu için daha içten davranan Hazineden sorumlu Bakan Babacan, Gül'ü yalanlayarak kredinin şarta bağlı olduğunu itiraf edince ortalık karıştı. Genelkurmay "Bizim haberimiz yok, bize sorulmadı ve şartları da bilmiyoruz" deyince hükümet köşeye sıkıştı.
Muhalefet de biraz uyanıp, "anlaşmayı Meclise getirin, görelim" demeye başlayınca hükümeti panik sardı.
Dışişleri Bakanı Gül, önce tezkere için yetki alalım, ABD karşısında elimizi güçlendirelim manevrası ile kredi tartışmasını buzdolabına koymaya çalışıyor.
Gül askerlerinin adını anmadan "bu güne kadar bu şartlar biliniyordu, neden şimdi itiraz ediyorsunuz" diye çıkıştı.
Oysa bu şartlara itiraz etmesi gereken hükümetti. Hükümet yetkilileri, özellikle Gül, "kredi ABD'nin bir jesti ve şartları da ABD Senatosu koymuş ne yapalım" diyerek sıyrılmaya çalışıyor.
Bu tam bir aldatmaca. Hükümet bunu söyleyerek Dubai'deki anlaşmada bu şartaların yer almadıını iddia ediyor.
Yine herzamanki içtenliği ile Babacan, Dışişleri Bakanı Gül'den farklı konuşuyor; "Bu konu Dışişleri Bakanlığı'nın bilgisi dahilinde ve tek tarafı asker sokma konusunda Dubai'de yayınlanan anlaşma da Kongre kararının ruhuna uygun ayrıntıntılar var." Babacan'nın İtiraflardan Dışişleri Bakanı Gül'ün iddiasının aksine bu anlaşmanın siyasi şartları içeren ekonomik bir anlaşma olduğu anlaşılıyor.
Dışişleri Bakanı Gül'ün bu anlaşmayı sadece askerlerden değil Dışişleri bürokratlarından da gizlediği iddialarına ne cevap vereceği merak konusudur.
Hükümet bu noktadan sonra sadece anlaşma metnini Meclis'e açıklayarak sıyrılamaz.
Çünkü Babacan'ın açıklamalarından bu anlaşmanın yürütme erki tarafından kotarılacak basit bir kredi anlaşması olmadığı anlaşılıyor.
Öyleyse ne? Siyasi şartları içeren, Türk askerini hacir altına alan, güvenliğimizi ipotek altına alan uluslararası bir anlaşma.
Öyleyse hükümet tezkereyi çıkarmadan bu anlaşmayı Meclis'in onayına sunmalıdır. Aksi takdirde Anayasayı İhlal suçu işlenmiş olur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014