Bugün sizlere Çanakkale cephesinde yaşanmış renkli bir olaydan bahsedeceğim, hem de bir kadının gözüyle.
Kahramanımız bir gazete muhabiri ve İstanbul'daki askeri kurumlardan bin bir meşakkatle almış olduğu izinle Çanakkale Savaşı'nda gözlem yapma imkânı buluyor.
Bahsettiğimiz kişi Wanna Zembrzuska.
Yakın zamanda elime geçmiş olan "Muhabirimiz Çanakkale Cephesinden Bildiriyor!" adlı kitabın kahramanlarından biri.
Öncelikle kitap yayınevine ve çevirmen Ankara Üniversitesi Öğretim görevlisi Hüseyin Mevsim'e teşekkür ederim.
Wanna Zembrzuska (1889-1945) Bulgaristan doğumlu, Polonya'nın tanınmış bir ailesinin çocuğudur.
Muhabiri olduğu Otto Gazetesine Çanakkale'ye gidene kadar 6 mektup gönderiyor. Bu mektuplar ayrıntılı şekilde kitapta mevcut.
Daha sonra 1915 yılının Eylül ayının başlarında yanında bulunan diğer erkek meslektaşlarıyla Tekirdağ üzerinden ölüm tehlikesini göze alarak gece karanlığında torpidoya biniyor ve Gelibolu'ya varmayı başarıyor.
İlk olarak Limon paşayla (Limon Von Sanders) görüşüyor. Paşa kendisine:
-İlk defa burada bir bayan görüyorum. Siz de mi siperleri gezeceksiniz?
-Evet ekselansları.
-Korkmuyor musunuz?
-Hayır.
Ertesi gün at üzerinde, asker ve meslektaşlarıyla birkaç cepheyi gezme imkânı buluyor. 9 Eylülde Otto gazetesinde yayımlanan mektubunda cephelerdeki gözlemlerini, Türk askerinin vatana olan bağlılığını ve asıl amacını dile getiriyor. Sofya'dan daha önce tanıma imkânı bulduğu Miralay Mustafa Kemal'i ziyaret etmek.
10 Eylül'de Mustafa Kemal bizi yeni tamamlanan ve iki küçük oda ve geniş bir toprak terastan oluşan küçük evinde kabul ediyor. Kemal Bey'in küçük evine 'saray yavrusu' denilebilir. "İngilizler tam da şu anda tabyalarımıza karşı taarruza geçti" diyor Kemal Bey. Bizi kırmızı minderli bir sedirle döşenmiş "salon"a geçmeye davet ediyor. Kendisine engel olmak istemediğimizden terasın uzak bir köşesine oturuyoruz. Yuvarlak masa etrafında bir lambanın ışığında kurmayından birkaç subayla Mustafa Kemal Bey büyük bir harita üzerine eğilmiş, raporlar doğrultusunda çeşitli hatları işaret ediyor. Ara sıra yaverlerine kısa emirler veriyor.
Pür dikkat kesilmiş, dinliyorum. Bir kişi uzaktan telgraf vasıtasıyla her şeyi, maharetli bir satranç oyuncusu gibi yönetiyor. Bazen telefon zili birkaç dakikalığına susuyor ve Kemal Bey yanımıza geliyor. Düzgün vücutlu, 35-40 yaşlarında; neşeli ve memnun.
Sabah başlayan İngiliz çıkarması kruvazör ve vapur bataryalarının atışlarıyla destekleniyor ancak tüm bunlar boşa, Türkler öfkeli deniz dalgalarının parçalandığı bir kayalık gibi duruyor.
Kemal Bey'den çatışmayı görmemize izin vermesini rica ediyoruz.
"Daha epeyce zamanımız var, bu öyle yakında bitmeyecek" diye tebessüm ediyor.
Biraz sonra gene geliyor:
"Harika, şahane! Siz bana şans getirdiniz hanımefendi; her şey bitmeden ve İngilizleri denize dökmeden buradan gitmenize izin yok!"
Mustafa Kemal Bey daha bir hafta önce tümen komutanıydı. Bugün yetenek ve parlak başarılarından dolayı bütün Anafartalar savunma grubunun komutanı tayin edildi.
Bir taarruz için kendisi inisiyatif alarak vadi ve bayırlardan bir kestirme yol açmak için çamları keserek Koca Çimen'e doğru hareket etmiş. Bu yerlerde henüz yollar yokmuş, oysa o acele ediyormuş, bir piyade alay ve bir batarya varmış. Kurmayıyla beraber ayrılmış ve ileriye yürümüş. Öndeki hattan dönen askerlere rastladıklarında artık epey uzaktaymışlar. Durdurulan ve tabyalarını niye terk ettikleri sorulan askerler İngilizlerin artık 100 metreye kadar yaklaştığını, kendilerinin de mermileri kalmadığını söylemiş. "Merminiz yoksa süngünüz var!" demiş Kemal Bey öfkeyle. Askerler ileri yürümüş ve yakınlaşan İngiliz'e karşı süngülerle taarruza geçmişler; İngiliz'de bunun bütün bir tümenin taarruzu olduğunu zannetmiş. Durum fevkalade kritikmiş ama tam zamanında öteki alaylar ve bataryalar intikal etmiş. Çatışma iki gün sürmüş ve 15 bin ölüsü olan İngilizlerin denize doğru çekilmesi gerekmiş. Bu çatışmada Kemal Bey'in göğsüne bir kurşun isabet ediyor, neyse ki kurşun saatine isabet ediyor. Bu saati Limon Paşa hatıra olarak Mustafa Kemal Paşa'dan almıştır.
Akşam vakti yaklaşıyor, yemek masası terasa hazırlanıyor. Yorucu yolculuk iştahımızı kabartıyordu. Ancak yemeklerin bize bu denli lezzetli gelmesinin nedeni sadece bu değildi. Herhalde Kemal Bey bizi daha iyi misafir edebilmek uğruna aşçısına özel bir talimat vermişti. Kemal Bey Sofya'da geçirdiği günleri hatırlıyor. Güzel hatıralarını keyifle anlatıyor. Her şeyi, zamanı ve ortamı unutarak hatıralarını anlatıyor, tanıdık kişileri soruyor ve ben de ona anlatıyorum.
Nihayet bizimde kalkmamız gerekiyor. Bir saat sonra artık bayırın öteki tarafından iniyoruz...
- O bize dik durmayı öğretti / 19.05.2020
- Muhabirimiz Çanakkale cephesinden bildiriyor / 29.03.2020
- Almanlar bizi kıskanıyor! / 26.02.2019