Mütekabiliyet ise, alın size mütekabiliyet. “Tit for tat” (misliyle mukabele) ise bundan daha ilerisi yok. Bundan ötesi var o da “Şam’da kayısı”. Mukabele Misil ise, bence bundan daha fazlası olamazdı ve de yapıldı. “Kısasa kısas” ise, işte size “Measure for measure”. Bilmem anımsadınız mı? Hani, Fransız Cumhurbaşkanı bir türlü Cumhurbaşkanı Gül’ün telefonlarına çıkmamıştı ya, telefonlara çıkmayan Sarkozy’nin saygısızlığına karşı tepki misliyle mukabele olarak köşkten geldi. Böylelikle yapılan Fransa’ya ilk üst düzey tepkidir ve de kimi gazetelere göre bu bir doğrudan“Boykot”tur. Tepki’nin adresi de Çankaya’dır ve bu hareket First Lady Hayrünnisa Hanımefendi tarafından yapılmıştır. Kendisini kutlamak lazım. Perşembe günü Ankara’da bulunan kadın büyükelçiler ve büyükelçi eşleri onuruna bir yemek veren First Lady, Fransız Büyükelçi Laurent Bili’nin eşi Sabrine Bili’yi çağırmamıştır. Bir başka tokat gibi tepki de, anımsayacaksınız 23 Ocak 2012 tarihinde Fransız Senatosunda kabul edilen “Soykırım İnkâr Yasa Tasarısı”ndan sonra “daha da gelmem” diyen Sayın Başbakandan gelmişti. Hemen arkasından bizim merkez medyamız da “Başbakan soğukkanlı davranıyor” diye bilinen vaziyetlerini almışlardır.
İsterseniz şimdi de tepki konusunda tarihe bilgilerimizi bir yoklayalım. Fransızlara “Fransız” kalınmadan yapılan ilk tepki “Çanakkale Zaferi”’nden sonra 1916 yılında olmuş, Arap harflerini kullandığımız bir devirde, İstanbul’dan başlamak üzere Fransızca yazılan bütün cadde ve sokak isimleri silinmiştir. Buna paralel olarak dükkân ve mağazaların Fransızca tabelaları da kaldırılmıştır.
İkinci anlamlı tepki, Türk bandıralı Bozkurt gemisi ile Fransız bandıralı Lotus gemisinin 2 Ağustos 1926 tarihinde Ege Denizinde çarpışması sonucu yaşanmış ve 8 Türk denizcisinin ölümü ve Bozkurt gemisini batırılmasından suçlu bulunan Fransız kaptanın Türk adli makamlarınca tutuklanması üzerine Türk–Fransız ilişkileri gerginleşmiştir. Üç yaşındaki Türkiye Cumhuriyetini konuyu Lahey Adalet Divanına götürmüş, Türkiye’yi genç Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt savunmuştur. Dava azmin ve iradenin bir zaferi olarak Türk hukukunun ve adalet örgütünün kapitülasyonlar dönemini geride bırakmış olduğu konusunu kafalara kazımıştır. Ayrıca Bozkurt–Lotus Davası genç Türkiye Cumhuriyetinin insan ve egemenlik haklarına dayalı çağdaş hukuk düzeyine yükseldiğinin de bir simgesi olmuştur.
Gelelim üçüncü örneğimize. Anımsayan kaldı mı? Bir zamanlar ülkemizde TCDD’nin yataklı ve yemekli vagonlarını işleten Fransız demiryolu işletmesi Vagon–Li (Wagons–Lits) şirketi vardı. Bu şirketin Belçikalı müdürü Jannoni, 22 Şubat 1933 tarihinde telefonda Türkçe konuşan memur Naci Bey’e şirketin resmi dilinin Fransızca olduğunu bildirerek, 25 kuruş para cezası ve 15 gün işten uzaklaştırma cezası vermiştir. Bu olay dönemin gazetelerine yansıyınca, 25 Şubat 1933 tarihinde aralarında Peyami Safa(daha sonra ünlü yazar), Cahit Arf (daha sonra dünyaca ünlü “Arf teoremi”nin sahibi matematikçi) gibi tanınmış isimlerin de bulunduğu Darülfünun ve Milli Türk Talebe Birliği öğrencileri, toplanıp şirketin Beyoğlu’nda bulunan şirket bürosu önünde protesto gösterileri yapmaya başlamışlar daha sonra olaylar büyümüş, camları kırarak büroya giren öğrenciler, Mustafa Kemal’in duvarda asılı olan resmini almışlardır. Grup, daha sonra ellerinde Mustafa Kemal resmi ve Türk bayraklarıyla şirketin Karaköy bürosuna da gelmiş, aynı şekilde buradan da Mustafa Kemal’in resmini duvardan aldıktan sonra Sirkeci’ye doğru yürüyüşe geçmişlerdir. En sonunda İstanbul Valiliği’nin önüne gelen kalabalık, gazete binalarının önünde bir süre daha gösteriye devam etmişler ve ellerindeki Mustafa Kemal resimlerini Halkevine teslim ettikten sonra dağılmışlardır. Sonrası, sonra ne olmuş? Yaşanan olaylar üzerine şirket, Naci Bey’i tekrar işe başlatmış, Beyoğlu ve Galata civarında birçok yabancı şirket, Türkçe isim kullanmaya başlamış ve yeniden “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyası başlatılmıştır. Vagon–Li şirketi daha sonra Osmanlı Devleti döneminden kalan birçok yabancı şirket gibi devletleştirilmiştir.
İşte böyle sevgili okurlar, sizlere “Tarihten Bir Yaprak” misali “mukabele–yi misil örnekleri sunduk. Sizleri iç sesinizle baş başa bırakıyorum.
İsterseniz şimdi de tepki konusunda tarihe bilgilerimizi bir yoklayalım. Fransızlara “Fransız” kalınmadan yapılan ilk tepki “Çanakkale Zaferi”’nden sonra 1916 yılında olmuş, Arap harflerini kullandığımız bir devirde, İstanbul’dan başlamak üzere Fransızca yazılan bütün cadde ve sokak isimleri silinmiştir. Buna paralel olarak dükkân ve mağazaların Fransızca tabelaları da kaldırılmıştır.
İkinci anlamlı tepki, Türk bandıralı Bozkurt gemisi ile Fransız bandıralı Lotus gemisinin 2 Ağustos 1926 tarihinde Ege Denizinde çarpışması sonucu yaşanmış ve 8 Türk denizcisinin ölümü ve Bozkurt gemisini batırılmasından suçlu bulunan Fransız kaptanın Türk adli makamlarınca tutuklanması üzerine Türk–Fransız ilişkileri gerginleşmiştir. Üç yaşındaki Türkiye Cumhuriyetini konuyu Lahey Adalet Divanına götürmüş, Türkiye’yi genç Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt savunmuştur. Dava azmin ve iradenin bir zaferi olarak Türk hukukunun ve adalet örgütünün kapitülasyonlar dönemini geride bırakmış olduğu konusunu kafalara kazımıştır. Ayrıca Bozkurt–Lotus Davası genç Türkiye Cumhuriyetinin insan ve egemenlik haklarına dayalı çağdaş hukuk düzeyine yükseldiğinin de bir simgesi olmuştur.
Gelelim üçüncü örneğimize. Anımsayan kaldı mı? Bir zamanlar ülkemizde TCDD’nin yataklı ve yemekli vagonlarını işleten Fransız demiryolu işletmesi Vagon–Li (Wagons–Lits) şirketi vardı. Bu şirketin Belçikalı müdürü Jannoni, 22 Şubat 1933 tarihinde telefonda Türkçe konuşan memur Naci Bey’e şirketin resmi dilinin Fransızca olduğunu bildirerek, 25 kuruş para cezası ve 15 gün işten uzaklaştırma cezası vermiştir. Bu olay dönemin gazetelerine yansıyınca, 25 Şubat 1933 tarihinde aralarında Peyami Safa(daha sonra ünlü yazar), Cahit Arf (daha sonra dünyaca ünlü “Arf teoremi”nin sahibi matematikçi) gibi tanınmış isimlerin de bulunduğu Darülfünun ve Milli Türk Talebe Birliği öğrencileri, toplanıp şirketin Beyoğlu’nda bulunan şirket bürosu önünde protesto gösterileri yapmaya başlamışlar daha sonra olaylar büyümüş, camları kırarak büroya giren öğrenciler, Mustafa Kemal’in duvarda asılı olan resmini almışlardır. Grup, daha sonra ellerinde Mustafa Kemal resmi ve Türk bayraklarıyla şirketin Karaköy bürosuna da gelmiş, aynı şekilde buradan da Mustafa Kemal’in resmini duvardan aldıktan sonra Sirkeci’ye doğru yürüyüşe geçmişlerdir. En sonunda İstanbul Valiliği’nin önüne gelen kalabalık, gazete binalarının önünde bir süre daha gösteriye devam etmişler ve ellerindeki Mustafa Kemal resimlerini Halkevine teslim ettikten sonra dağılmışlardır. Sonrası, sonra ne olmuş? Yaşanan olaylar üzerine şirket, Naci Bey’i tekrar işe başlatmış, Beyoğlu ve Galata civarında birçok yabancı şirket, Türkçe isim kullanmaya başlamış ve yeniden “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyası başlatılmıştır. Vagon–Li şirketi daha sonra Osmanlı Devleti döneminden kalan birçok yabancı şirket gibi devletleştirilmiştir.
İşte böyle sevgili okurlar, sizlere “Tarihten Bir Yaprak” misali “mukabele–yi misil örnekleri sunduk. Sizleri iç sesinizle baş başa bırakıyorum.
YeniMesaj / diğer yazıları
- Gaflette ısrar / 24.01.2015
- 'Namaz kılan kimse felaha ermiştir' / 10.11.2014
- Saftan Başbakan olur mu? / 06.03.2014
- Ulusal devlet üzerine / 03.03.2014
- Anne sütü / 08.02.2014
- Minik cerrahlar / 20.01.2014
- Doğal yaşam / 13.01.2014
- Basit ve sade / 12.05.2013
- Faiz sarmalı / 24.03.2013
- Topraklarımız elimizden alınıyor / 20.03.2013
- 'Namaz kılan kimse felaha ermiştir' / 10.11.2014
- Saftan Başbakan olur mu? / 06.03.2014
- Ulusal devlet üzerine / 03.03.2014
- Anne sütü / 08.02.2014
- Minik cerrahlar / 20.01.2014
- Doğal yaşam / 13.01.2014
- Basit ve sade / 12.05.2013
- Faiz sarmalı / 24.03.2013
- Topraklarımız elimizden alınıyor / 20.03.2013