Müslümanın hayatını korumak ve kollamak
Cenab-ı Peygamber Efendimiz (s.a.a.), “Müminlere karşı bir insan eğer darbi bir teşebbüste bulunur veya birini öldürmek isterse bize savaş ilan etti” diyor. “Savaş ilan edene de cennet yoktur” diyor
15.09.2024 18:03:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Cenab-ı Peygamber Efendimiz (s.a.a.), "Müminlere karşı bir insan eğer darbi bir teşebbüste bulunur veya birini öldürmek isterse bize savaş ilan etti" diyor. "Savaş ilan edene de cennet yoktur" diyor.
Yani Müslümanın, Müslüman hayatını korumak, kollamakla mükelleftir. Onun ayağının kaymasını, yüzüstü sürünmesini asla düşünemez.
Biz şimdi yaşıyoruz. Biz doğruları anlatıyoruz. Emri bil maruf nehyi anil münker yapıyoruz.
Arkadaşlar, "Yapıyoruz bunu" diyor. "Adam bize buğzediyor" diyor. "Hased ediyor. Niye bu doğruları konuşuyorsun." "Daha ne yapıyorlar?" dedim. "Büyü yapıyorlar" dedi. "Bir şey dokunduruyor mu?" "Hayır, üç beş dakika sıkıntı veriyor. Biz de gerekli kanalları devreye koyuyoruz. Kurtuluyoruz ama bunların hali ne olacak Hocam" diyor bana.
Ben de diyorum: Merak etme. Cehennemde var, orası da dolacak. Bunlar ikiyüzlü münafık, bunlar Deccal'in ordusu. Bunu Peygamber haber verdi; otuza yakın deccal olacak.
Binaenaleyh, yani onun için bunun sonunun biz getiremeyiz. Ama burada senin ve benim vazifem mutlak doğruyu, Allah'a giden yolu, Muhammed Aleyhisselam'ın kıymetini, büyüklüğünü anlatmamız, insanlara duyurmamızdır. Bunu yaptığımız zaman ne mutlu bize.
İşte hayvandan aşağı olman, onu hakarete, onu boğmaya, onu yok etmeye dönük. Bir de nefsine yapacağın kötülüklerle taşıdığın karakter; 'Belhum adal' hayvandan aşağı."
Hayır değil nefsine hâkim oluyorsun. İbadetle Allah'a yürüyorsun, etrafındaki insanları koruyorsun. Her birine destek oluyorsun. Düşenin elinden tutuyorsun. Allah için onları seviyorsun.
Allah için bir araya gelmelerini istiyor ve de gayret ediyorsun. Ne bileyim işinde, aşında katkı temin etmeye çalışıyorsun. Yani benim de bir tuzum olsun bu çorbada diyorsun.
Böyle olduğun zaman da, Allah'ın en şerefli mahluk olarak yarattığı varlık seviyesine yükselirsin.
Hayır, tersine döndün. Bu sefer belhum adal. En kötüsü olursun. Allah o akıbetten de hepimizi muhafaza eylesin.
Yani kendi içinde sen, birliğe kavuşacaksın evvela senin padişahın Allah olacak, hüküm sahibi Allah olacak. Nefsine, o hâkim olacak.
Yani bu noktada bir kemâl sahibi olman lazım. Saniyen etrafındaki insanları da o şekilde koruyacaksın.
Mesela, İslam'da idare eden insanın ciddi vasıfları vardır ve idare eden insanlarda.
Mesela ben, bu idarecilerin vasıflarını epey zamandan beri tetkik ediyorum. Yani bir insan istese de idareci olamaz. Onun istemesiyle değil.
Yani toplumu idare eden idareci eğer Allah adına bir iş görüyorsa ve hakikaten onda bu huy, bu tabiat varsa ona bahşedilmiş bir rütbe bir mevki varda ondan.
Bunu görerek eğer o istikamette gidiyorsa, tamam, bu, bizim velinimetimiz, başımızın tacı.
Hayır, giderken işte "şunu yapayım, bunu yapayım" diyerek, onun tabasından olmayan insanların inancının referansını alırsan yani onlara, kendini mecbur hissedersen, kabul ettirirsen, senden kusura bakma da öyle bir adil insanın olması hiç ama hiç mümkün değil…
Ehl-i Beyt sevgi
Ehl-i Beyt sevgisinde, bu ümmeti biz biraraya getiremedikten sonra darmadağın olmuş bu dünyayı birleştirmemiz de mümkün değil.
Ehl-i Beyt kim? Allah'ın sevdiği, Allah'ın seçtiği Peygamberin ailesi.
Başta İmam Ali, İmam Hasan, İmam Hüseyin, Hz. Fâtıma, Fahr-i Âlem Efendimiz (s.a.a.).
"Ehl-i Beyt'imi tavsiye ediyorum" buyuruyor, Aleyhisselâtu Vesselam Efendimiz. Yani sünneti, Ehl-i Beyt'idir. Bilmem anlatabildim mi?
Bütün İslâm dünyasında iman zafiyeti başladı. Yani, bunu kabul etsek de böyle kabul etmesek de böyle.
İman zafiyetinin olduğu yerde kemâl ehli insanı bulmanız mümkün değil. Artı, ibadet ehli.
İşte İslam'ın şartları dediğimiz, her birimizin emrolunduğu mükellef olduğumuz namazdı, oruçtu, zekâttı, hacdı, kelime-i şehadetti bunlar terk edildi toplumda.
Bir arkadaşım anlatıyor: "Arabayla seyahat ediyorum, koskocaman apartmanda belki yüz tane aile var. Ya üç kişi var ya dört kişi var lambası yanan."
Şimdi düşünebiliyor musun? Toplumda böyle nerdeyse parmakla gösterilecek nitelikte. Olan da zaten işin ruhundan habersiz. Öyle bir âlem de ki basit bir dünya menfaati karşılığı dinini satıyor.
Hadis-i şerifte de var: "Öyle bir zaman gelecek ki; fitne gece karanlığı gibi Müslüman olarak akşamlayacak, kâfir olarak sabahlayacak."
Soruyorlar: "Ya Resulullah, o gün ne yapalım?"
"İbadetlerinize sarılın, salih amellere sarılın" buyuruyor.
Şimdi toplumda, İslâm toplumlarında sadece bir bölge veya devleti kabul etmeden konuşursak; peki bu dediğimizi yapan insanlar çok mu? Azdan da az. Yok değil ama bunlar azdan da az.
O halde ümmetin birliği evvela gönüllerde benim seni, senin onu, onun etrafını sevmesiyle başlayan bir olay. Bundan herkes maalesef uzaklaştırıldı.
Kalplerimizde Allah için birbirini sevmek yerine; ne kadar benim senden çıkarım var veya senin, benden çıkarın var. Bunun yerine bu hâkim kılındı.
Durum bu olunca o birliktelik otomatikman milletler arası, devletler arası hukukta da bakıyoruz onun bizden, bizim ondan ne kadar menfaatimiz var ve İslâm toplumlarını dahi değerlendirirken bu ölçüye göre değerlendirdiğimiz için önce numara çekiyoruz. Yanına gidiyoruz dost görünüyoruz. Ondan sonra da haçlı ile ittifak edip anasını ağlıyoruz yani.
Ben şimdi Türk televizyonlarını seyrediyorum Suriye eleştiriliyor, Libya eleştiriliyor. Efendim, herkes eleştiriliyor.
İnsan kendi kendine diyor ki, ya bu düşmanların, bu muhaliflerin hiç mi günahı yok? Böyle.
Kısaca, o birliktelik evvela tevhidi gönlümüze hâkim kılmamız, ondan sonrada etrafımızdaki insanlarda da bunu arayıp, bunu hâkim kılmamıza bağlı ki, bu bir merkez irade olsun. O merkez irade de hepimizi bir araya getirecek tesbih mollası vazifesi görsün diyorum efendim." (Prof. Dr. Haydar Baş Ramazan Sohbetlerinden)
Yani Müslümanın, Müslüman hayatını korumak, kollamakla mükelleftir. Onun ayağının kaymasını, yüzüstü sürünmesini asla düşünemez.
Biz şimdi yaşıyoruz. Biz doğruları anlatıyoruz. Emri bil maruf nehyi anil münker yapıyoruz.
Arkadaşlar, "Yapıyoruz bunu" diyor. "Adam bize buğzediyor" diyor. "Hased ediyor. Niye bu doğruları konuşuyorsun." "Daha ne yapıyorlar?" dedim. "Büyü yapıyorlar" dedi. "Bir şey dokunduruyor mu?" "Hayır, üç beş dakika sıkıntı veriyor. Biz de gerekli kanalları devreye koyuyoruz. Kurtuluyoruz ama bunların hali ne olacak Hocam" diyor bana.
Ben de diyorum: Merak etme. Cehennemde var, orası da dolacak. Bunlar ikiyüzlü münafık, bunlar Deccal'in ordusu. Bunu Peygamber haber verdi; otuza yakın deccal olacak.
Binaenaleyh, yani onun için bunun sonunun biz getiremeyiz. Ama burada senin ve benim vazifem mutlak doğruyu, Allah'a giden yolu, Muhammed Aleyhisselam'ın kıymetini, büyüklüğünü anlatmamız, insanlara duyurmamızdır. Bunu yaptığımız zaman ne mutlu bize.
İşte hayvandan aşağı olman, onu hakarete, onu boğmaya, onu yok etmeye dönük. Bir de nefsine yapacağın kötülüklerle taşıdığın karakter; 'Belhum adal' hayvandan aşağı."
Hayır değil nefsine hâkim oluyorsun. İbadetle Allah'a yürüyorsun, etrafındaki insanları koruyorsun. Her birine destek oluyorsun. Düşenin elinden tutuyorsun. Allah için onları seviyorsun.
Allah için bir araya gelmelerini istiyor ve de gayret ediyorsun. Ne bileyim işinde, aşında katkı temin etmeye çalışıyorsun. Yani benim de bir tuzum olsun bu çorbada diyorsun.
Böyle olduğun zaman da, Allah'ın en şerefli mahluk olarak yarattığı varlık seviyesine yükselirsin.
Hayır, tersine döndün. Bu sefer belhum adal. En kötüsü olursun. Allah o akıbetten de hepimizi muhafaza eylesin.
Yani kendi içinde sen, birliğe kavuşacaksın evvela senin padişahın Allah olacak, hüküm sahibi Allah olacak. Nefsine, o hâkim olacak.
Yani bu noktada bir kemâl sahibi olman lazım. Saniyen etrafındaki insanları da o şekilde koruyacaksın.
Mesela, İslam'da idare eden insanın ciddi vasıfları vardır ve idare eden insanlarda.
Mesela ben, bu idarecilerin vasıflarını epey zamandan beri tetkik ediyorum. Yani bir insan istese de idareci olamaz. Onun istemesiyle değil.
Yani toplumu idare eden idareci eğer Allah adına bir iş görüyorsa ve hakikaten onda bu huy, bu tabiat varsa ona bahşedilmiş bir rütbe bir mevki varda ondan.
Bunu görerek eğer o istikamette gidiyorsa, tamam, bu, bizim velinimetimiz, başımızın tacı.
Hayır, giderken işte "şunu yapayım, bunu yapayım" diyerek, onun tabasından olmayan insanların inancının referansını alırsan yani onlara, kendini mecbur hissedersen, kabul ettirirsen, senden kusura bakma da öyle bir adil insanın olması hiç ama hiç mümkün değil…
Ehl-i Beyt sevgi
Ehl-i Beyt sevgisinde, bu ümmeti biz biraraya getiremedikten sonra darmadağın olmuş bu dünyayı birleştirmemiz de mümkün değil.
Ehl-i Beyt kim? Allah'ın sevdiği, Allah'ın seçtiği Peygamberin ailesi.
Başta İmam Ali, İmam Hasan, İmam Hüseyin, Hz. Fâtıma, Fahr-i Âlem Efendimiz (s.a.a.).
"Ehl-i Beyt'imi tavsiye ediyorum" buyuruyor, Aleyhisselâtu Vesselam Efendimiz. Yani sünneti, Ehl-i Beyt'idir. Bilmem anlatabildim mi?
Bütün İslâm dünyasında iman zafiyeti başladı. Yani, bunu kabul etsek de böyle kabul etmesek de böyle.
İman zafiyetinin olduğu yerde kemâl ehli insanı bulmanız mümkün değil. Artı, ibadet ehli.
İşte İslam'ın şartları dediğimiz, her birimizin emrolunduğu mükellef olduğumuz namazdı, oruçtu, zekâttı, hacdı, kelime-i şehadetti bunlar terk edildi toplumda.
Bir arkadaşım anlatıyor: "Arabayla seyahat ediyorum, koskocaman apartmanda belki yüz tane aile var. Ya üç kişi var ya dört kişi var lambası yanan."
Şimdi düşünebiliyor musun? Toplumda böyle nerdeyse parmakla gösterilecek nitelikte. Olan da zaten işin ruhundan habersiz. Öyle bir âlem de ki basit bir dünya menfaati karşılığı dinini satıyor.
Hadis-i şerifte de var: "Öyle bir zaman gelecek ki; fitne gece karanlığı gibi Müslüman olarak akşamlayacak, kâfir olarak sabahlayacak."
Soruyorlar: "Ya Resulullah, o gün ne yapalım?"
"İbadetlerinize sarılın, salih amellere sarılın" buyuruyor.
Şimdi toplumda, İslâm toplumlarında sadece bir bölge veya devleti kabul etmeden konuşursak; peki bu dediğimizi yapan insanlar çok mu? Azdan da az. Yok değil ama bunlar azdan da az.
O halde ümmetin birliği evvela gönüllerde benim seni, senin onu, onun etrafını sevmesiyle başlayan bir olay. Bundan herkes maalesef uzaklaştırıldı.
Kalplerimizde Allah için birbirini sevmek yerine; ne kadar benim senden çıkarım var veya senin, benden çıkarın var. Bunun yerine bu hâkim kılındı.
Durum bu olunca o birliktelik otomatikman milletler arası, devletler arası hukukta da bakıyoruz onun bizden, bizim ondan ne kadar menfaatimiz var ve İslâm toplumlarını dahi değerlendirirken bu ölçüye göre değerlendirdiğimiz için önce numara çekiyoruz. Yanına gidiyoruz dost görünüyoruz. Ondan sonra da haçlı ile ittifak edip anasını ağlıyoruz yani.
Ben şimdi Türk televizyonlarını seyrediyorum Suriye eleştiriliyor, Libya eleştiriliyor. Efendim, herkes eleştiriliyor.
İnsan kendi kendine diyor ki, ya bu düşmanların, bu muhaliflerin hiç mi günahı yok? Böyle.
Kısaca, o birliktelik evvela tevhidi gönlümüze hâkim kılmamız, ondan sonrada etrafımızdaki insanlarda da bunu arayıp, bunu hâkim kılmamıza bağlı ki, bu bir merkez irade olsun. O merkez irade de hepimizi bir araya getirecek tesbih mollası vazifesi görsün diyorum efendim." (Prof. Dr. Haydar Baş Ramazan Sohbetlerinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.