Mustafa Kemal Atatürk… Adı, kelimelerin ötesine geçmiş bir efsanedir. Ama onun hayatına, duruşuna bakıldığında, karşımıza sadece askeri bir deha ya da devlet adamı değil, aynı zamanda dini değerlere de saygılı bir lider çıkar. Evet, Atatürk… Ne dini küçümsemiş, ne de dinin insanın ruhunu en güzel biçimde arındıran gücünü yok saymıştır.
Ramazan, Kur'an, Resulullah… Bunlar Atatürk'ün hayatında hiçbir zaman boş birer kelime olmamıştır. Gerçekten de, o, her şeyin öncesinde bir insan, bir vatandaş, bir Cumhuriyet kurucusuydu ama aynı zamanda da bir Müslümandı. Ancak, bu hiçbir şekilde taklitçilikle, yobazlıkla, halkı korkutmakla, din adına zulmetmekle özdeşleşmemiştir. Hayır! Onun din anlayışı, insanlık anlayışıyla birleşmiş, çağdaşlıkla barış içinde şekillenmiştir.
Ailesiyle büyüyen bir duruş
Ali Rıza Efendi, onun babasıydı. Zübeyde Hanım ise annesi. Babasının dini hassasiyetlerinden çok fazla nasiplenmemiş olabilir, çünkü babası erken yaşta vefat etti. Ama annesinin sevgisi, ilgi ve merhameti, Atatürk'ün gönlünde dini değerlere olan saygıyı köklendirmiştir. Zübeyde Hanım, oğluna sadece sevgi değil, aynı zamanda insanlık, dürüstlük ve helallik öğretilerini aşılamıştır. Çünkü Zübeyde Hanım, Prof. Dr. Haydar Baş hocanın "Hoş Geldin Atatürk" adlı eserinde belirttiği gibi Molla Zübeyde Hanım dı. Yani dini eğitimini tam ve kâmilen almıştı. İşte Mustafa Kemal bu annenin tezgâhında örüldü.
Her şeyin başı aileydi. Atatürk de, bu temelden aldığı değerlerle büyüyüp gelişmiştir. Hani diyoruz ya, "Ağaç, kökleriyle büyür" diye… İşte Atatürk de bu köklerle büyüyüp, bir orman gibi devleşmiştir.
Din ve laiklik arasındaki dengeyi bulan bir lider
Atatürk, dini küçümsememiştir. Ama bir şeyden de son derece rahatsız olmuştur: Dinin bir araç olarak kullanılmasından! Dinin, insanları sömürmek için bir silah olarak kullanılmasından. Atatürk, "Din, vicdan işidir, devletin işi değildir" demiştir. Ama bu söz, dine olan saygısızlık olarak algılanmamalıdır. Aksine, Atatürk'ün dini özgürlükler ve bireysel inançlara ne kadar büyük bir saygı gösterdiğini anlatan bir ifadedir.
Herkesin istediği gibi dini inançlarını yaşamasına, vicdanının gereği neyse onu yapmasına saygı duymuştur. Ama asla, dini bir yönetim aracı olarak halkı yönlendirmeye kalkışmamıştır. O, halkı birleştirmenin, huzur içinde yaşatmanın yolunun, halkı dini inançlarla değil, çağdaş eğitimle, akıl ve bilimle aydınlatmaktan geçtiğini en iyi bilen liderdi.
Ramazan ayı ve Atatürk'ün yeri
Atatürk'ün Ramazan ayında tutmuş olduğu oruçlar da, Ramazan'a verdiği önemin bir göstergesidir. Herkesin bildiği gibi, o, halkla iç içe bir liderdi. İftar sofralarına katılır, halkının yanında olurdu. Hangi lider, halkının arasına karışıp, onlarla aynı sofrada iftar açar? Hangi lider, bu kutsal ayın manevi atmosferini halkıyla birlikte yaşamak için çaba harcar? Atatürk'ün yaptığı budur işte.
Ramazan, sadece oruç tutmak değildir. Ramazan, vicdanın arındığı, sabrın, hoşgörünün sınandığı bir aydır. Atatürk, bu ayı sadece dini bir ritüel olarak değil, halkın ruhunu da yüceltmek adına bir fırsat olarak görmüştür.
Kur'an'a ve Peygamber Efendimiz'e olan saygısı
Atatürk'ün, Kur'an'a olan saygısı da açıktır. Kimse ona, "Kur'an'a saygı göstermedi" diyemez. O, Kur'an'ın insanlık için ne kadar önemli olduğunu hep savunmuş, "Türk milleti, İslam'ın aydınlık yolunu seçmiş ve bu yolda her zaman yükselecektir" demiştir. Yani, Atatürk, İslam'ın temel değerlerinin, insanlık için en doğru yol olduğuna inanıyordu. Hatta o kadar ki, "Hz. Muhammed, insanlık için örnek bir şahsiyettir. Onun öğretileri tüm insanlığa faydalıdır." diyerek, Peygamber Efendimizin insanlık tarihindeki yüceliğini bir kez daha vurgulamıştır.
Bunlar, Atatürk'ün gerçek bir Müslüman olduğunu, dinin gücünü ve öğretilerini saygı ile kabul ettiğini ama dini manipüle etmek isteyenlere karşı da göz açtırmadığını gösteren sözleridir.
Sonuç olarak…
Atatürk'ü sadece bir askeri deha, bir devrimci ya da bir devlet adamı olarak görmek, ona yapılan en büyük haksızlıktır. O, aynı zamanda halkının manevi değerlerine saygılı, dini özgürlükleri savunan bir liderdi. Onun hayatında, Ramazan ayına, Kur'an'a ve Resulullaha olan sevgi, saygı ve hürmet, sadece kelimelerle sınırlı kalmamış, Atatürk'ün davranışlarında, kararlarında, halkla olan ilişkilerinde somut bir şekilde yer almıştır. Dini değerlerle çağdaş bir dünya arasında dengeyi kurmak, Atatürk'ün en önemli başarılarından biridir. Ve bu başarı, onun sadece Türk milletine değil, tüm insanlığa kattığı bir mirastır.
Bu mübarek günler hürmetine Allah (cc) tüm geçmişimize, sevdiklerimize özellikle şehitlerimize, gazilerimize ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ümüze rahmet eylesin, kabirlerini nur denizi eylesin.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ergül Güner / diğer yazıları
- Volkan Konak / 08.04.2025
- Mustafa Kemal Atatürk bir Osmanlı paşasıydı / 01.04.2025
- Bayram, şeker ve ruhsuzluk / 29.03.2025
- Akıl mı aşk mı? İnsanı insan yapan nedir? / 25.03.2025
- Akıl ve inanç: Haritasız yolculuk olur mu? / 22.03.2025
- Ehlibeyt ve Ramazan: Oruç, sadece bir açlık mıdır? / 21.03.2025
- Boğaz kanla dolu, ama geçilmez! / 18.03.2025
- Unutulan hakikat, kaybolan insanlık / 16.03.2025
- İnsanın, insan-ı kâmil olduğu ay: Ramazan / 14.03.2025
- İstiklal’in sesi: Bir milletin ruhuna kazınan marş / 12.03.2025
- Mustafa Kemal Atatürk bir Osmanlı paşasıydı / 01.04.2025
- Bayram, şeker ve ruhsuzluk / 29.03.2025
- Akıl mı aşk mı? İnsanı insan yapan nedir? / 25.03.2025
- Akıl ve inanç: Haritasız yolculuk olur mu? / 22.03.2025
- Ehlibeyt ve Ramazan: Oruç, sadece bir açlık mıdır? / 21.03.2025
- Boğaz kanla dolu, ama geçilmez! / 18.03.2025
- Unutulan hakikat, kaybolan insanlık / 16.03.2025
- İnsanın, insan-ı kâmil olduğu ay: Ramazan / 14.03.2025
- İstiklal’in sesi: Bir milletin ruhuna kazınan marş / 12.03.2025