Soğuk Savaş'ın keskin çizgileri silindi; artık her ülke kendi çıkarlarına göre yön değiştiriyor.
Bu karmaşık tabloda Türkiye'nin dış politikada nasıl bir yol çizeceği hem siyasetin hem ekonominin geleceğini belirleyecek.
Bir yanda Batı'yla ilişkilerde denge kurma anlayışı;
Diğer yanda ise tam bağımsızlık vurgusunu öne çıkaran, daha milli bir bakış var.
Son yıllarda bu ikinci yaklaşım, kamuoyunda yeniden tartışılır hale geldi.
Bağımsızlık temelli bir dış politika anlayışı
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş, bu tartışmalarda "kimsenin yanında değil, herkesle eşit ilişkiler" ilkesini öne çıkarıyor.
Ona göre Türkiye ne ABD'nin yönlendirmesiyle hareket etmeli ne de Rusya veya Çin gibi güçlerin etkisi altına girmeli.
Bu yaklaşım, klasik ittifak mantığından farklı olarak "herkese açık ama kimseye bağlı olmayan" bir diplomasi anlayışını savunuyor.
Baş'ın sıkça vurguladığı bir ifade bu anlayışı özetliyor:
"Türkiye'nin dış politikası, çıkarlarının gerektirdiği yerde durabilme cesaretine sahip olmalıdır."
Bu söz, özellikle küresel krizlerin arttığı bir dönemde dış politikada yön arayışını anlamlı kılıyor.
Ukrayna Savaşı: Tarafsızlık değil, akılcı denge
Rusya–Ukrayna savaşı başladığında dünya ikiye bölündü.
Bir taraf Ukrayna'ya koşulsuz destek verirken, diğer taraf Rusya'yı savundu.
Türkiye ise arabulucu bir rol üstlendi; ancak bu süreçte hem ekonomik hem diplomatik baskılarla karşılaştı.
Yeni dış politika anlayışı bu konuda "tarafsızlık değil, akılcı denge" vurgusunu öne çıkarıyor.
Mesele yalnızca iki taraf arasında kalmak değil, Türkiye'nin kendi çıkarlarını doğru konumlandırabilmesi.
Bu, "herkese eşit mesafe" anlamına gelmiyor; gerektiğinde "hayır diyebilme cesareti" anlamına geliyor.
Bu yaklaşımda, ekonomik bağımsızlık yine belirleyici unsur.
Çünkü enerji, gıda ve savunma alanlarında dışa bağımlı bir ülkenin, kriz anlarında özgür karar alması zorlaşıyor.
Gazze: Sözde değil, özde bir duruş
Gazze'de yaşanan insanlık dramı da Türkiye'nin dış politika sınavlarından biri.
Toplumsal olarak Filistin'e destek güçlü, ancak mesele sadece duygusal dayanışmayla sınırlı kalmamalı.
Bu bakışa göre "mazlumdan yana olmak", yalnızca mitinglerle değil, ekonomik ve diplomatik kararlılıkla gösterilmeli.
Bir yandan ticaret sürerken diğer yandan sert açıklamalar yapmak, dış politikanın ahlaki tutarlılığını zedeliyor.
Dolayısıyla bağımsızlık, yalnızca siyasi değil; ahlaki bir sorumluluk olarak da görülüyor.
Ekonomik bağımsızlık olmadan dış politika olmaz
Bu perspektif, dış politikayı ekonomiyle birlikte değerlendiriyor.
"Borçla dönen, ithalata dayalı bir ülke dışarıda dik duramaz" anlayışı, bu yaklaşımın temelini oluşturuyor.
Yerli üretim, güçlü sanayi ve milli para politikaları olmadan bağımsız bir dış politikanın sürdürülemeyeceği vurgulanıyor.
Yani diplomasi ile ekonomi aynı denklemde ele alınıyor.
Komşularla ilişkiler: Kavga değil, diplomasi
Bu çizgide öne çıkan bir diğer nokta da "barışçı millilik" anlayışı.
Türkiye'nin yıllardır bölgesel gerilimlerin merkezinde yer aldığı hatırlatılarak,
"Komşularla kavga değil, diplomasi kurmak milli çıkar gereğidir" deniliyor.
Özellikle Suriye meselesinde yeniden diplomatik temas kurulmasının önemi vurgulanıyor.
Bu yaklaşım, pragmatik ama ilkesiz olmayan bir denge öneriyor.
Duruşun özü: Söylem değil, tutarlılık
Bugün dış politikada "dik duruş" sıkça kullanılan bir ifade.
Ancak bu anlayışa göre dik duruş, lafla değil, tutarlılıkla belli olur.
Bir gün rest çekip ertesi gün aynı ülkeyle ticaret yapmak, halkın güvenini zedeler.
Bu da dış politikanın yalnızca devletler arası değil, halkın vicdanıyla da ilgili olduğunu gösteriyor.
Sonuç: Denge arayışından bağımsızlık vizyonuna
Sonuç olarak, Türkiye'nin dış politika yönü üzerine yürüyen tartışmalar yeni bir boyuta taşınıyor.
Artık mesele yalnızca denge kurmak değil, kendi eksenini oluşturmak.
Bu bakışta ne Batı karşıtlığı var ne Doğu romantizmi…
Merkezde yalnızca Türkiye'nin çıkarları ve onuru bulunuyor.
Bağımsızlık vurgusuyla öne çıkan Hüseyin Baş'ın da altını çizdiği gibi:
"Gerçek dış politika, sadece diplomasi masasında değil; ekonomide, ahlakta ve halkın vicdanında şekillenir."
Belki de Türkiye için yeni dönemde asıl soru şu olacak:
"Dengeyi korumak mı, yoksa kendi dengesini kurmak mı?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cem Bürüç / diğer yazıları
- Türkiye'nin yeni yön arayışı: Denge mi, bağımsızlık mı? / 16.10.2025
- Gazze ateşkesi: Ankara'nın ince diplomasisi, İsrail'in tereddütü ve büyük güçlerin hesabı / 15.10.2025
- Türkiye'nin dış politikasında denge arayışı: İki kutuplu dünyada akıllı diplomasi / 14.10.2025
- Bolivarcılıktan Nobel'e: Venezuela'nın bitmeyen hesaplaşması / 12.10.2025
- Barışın önündeki en büyük engel: Güvensizlik / 11.10.2025
- Almanya, İsrail ve Filistin arasında ince bir hat üzerinde / 10.10.2025
- Macron'un çöküşü Avrupa'yı neden zayıflatıyor? / 09.10.2025
- Ursula von der Leyen'e yönelik tepkinin anatomisi / 08.10.2025
- Gürcistan'da kimin eli kimin üstünde? / 06.10.2025
- Gazze ve Avrupa analizi / 03.10.2025
- Gazze ateşkesi: Ankara'nın ince diplomasisi, İsrail'in tereddütü ve büyük güçlerin hesabı / 15.10.2025
- Türkiye'nin dış politikasında denge arayışı: İki kutuplu dünyada akıllı diplomasi / 14.10.2025
- Bolivarcılıktan Nobel'e: Venezuela'nın bitmeyen hesaplaşması / 12.10.2025
- Barışın önündeki en büyük engel: Güvensizlik / 11.10.2025
- Almanya, İsrail ve Filistin arasında ince bir hat üzerinde / 10.10.2025
- Macron'un çöküşü Avrupa'yı neden zayıflatıyor? / 09.10.2025
- Ursula von der Leyen'e yönelik tepkinin anatomisi / 08.10.2025
- Gürcistan'da kimin eli kimin üstünde? / 06.10.2025
- Gazze ve Avrupa analizi / 03.10.2025