İngiltere Başbakanı Tony Blair'in "Protokol'ün imzalanması tanıma değildir" demesi bunun tanınma olmadığının teminatı ise bizimki de başbakan. O da desin ki imzaya ne hacet ben söz veriyorum, bizim üyelik gerçekleşsin o zaman tanırızı, şimdilik müzakere başlasın. Bakın hiç müzakereleri başlatırlar mı? ÜÇ dört gün önce yazdım... Er Coşkun Kırandi'yi kurtarınız. Yoksa kaçırmalar devam eder dedim... Sonra da, İşte çobanları da kaçırdılar, Kırandi'yi kurtarın diye yazdım. Perşembe günü de Bingöl'de bir Belediye Başkanı'nı kaçırdılar. Bir vali de bulunacağı törene katılamadan geri döndü: Suikast ihbarı almıştı.Sayın Başbakan bermutad, deplasmanda idi. İngiltere Başbakanı Blair'den AB'ye giriş izni koparmak davasındaydı. İktidarın kulağına kar suyu kaçmıştı. Çünkü görülmekteydi ki, Türk Hükümeti ne kadar bir adım önde ise onlar, birkaç adım geride kalmayı kar sayıyorlardı.İngiltere Başbakanı "Türkiye'nin protokolü imzalaması, Güney Kıbrıs Rum kesimini tanıması demek değildir" deyip çıktı işin içinden. Sanki devre başkanı olmak, tek yetkili olmakmış ve AB'nin bir iç mekaniği ve her üyenin veto hakkı yokmuş, orada asıl söz sahibi İngiltere'ye de kızan Almanya ve Fransa değilmiş gibi... Bunların üçü bir araya gelse, "Bu tanıma değildir" dese, inanan akıllı sayılmaz. Öyle ise neden başka ortaklarına uygulamadıkları bir şekilde bu protokolü bize imza ettirmek istiyorlar? Eğer, her yeni giren ortak bunu imzalamak mecburiyetinde deseler, belki diyelim. Ama sadece biz... Niçin? Sözler tutulsaydı...İmzaya ne hacet?Çünkü Rum kesimini bizden başka tanımayan yok. Olay bu kadar açık ve basit. Eğer milletlerarası diplomaside, verilen sözler tutulsaydı dünya bugünkü kaos içine düşer miydi? Dünya son bir hesaplaşmaya gidiyor. Eğer bir başbakanın 'tanıma değildir' demesi bunun tanınma olmadığının teminatı ise bizimki de başbakan. O da desin ki imzaya ne hacet ben söz veriyorum, bizim üyelik gerçekleşsin o zaman tanırızı, şimdilik müzakere başlasın. Bakın hiç müzakereleri başlatırlar mı? Müzakereler başlasa ne yazar?Halbuki başlatsalar ne olur? Hiçbir şey! Ucu açık, içi kaçık bir müzekere. Bizi sadece Avrupa'ya demir atmış halde tutmak için bile müzakereyi açarlar ve yirmi sene sürdürürler, sonra da almayıverirler. Ama arkadaş sen Güney Rum kesimini tanımış oldun, aç bakalım limanlarını hava sahanı deyiverirler.ABD verdiği hangi sözü tuttu? Her birisinin planı ve ayrı hesabı var, o olmazsa hiçbir şey yürümüyor. Üstelik her dönekliklerine de bir kılıf buluyor ve buna da diplomasi diyorlar. Bizimkilerin hali ise içler acısı... İşgal altındaki İstanbul'da mütareke basını, Türk Ordusu İzmir'e girince nasıl şapa oturduysa bizimkileri tutan basın da, bir dokuz eylül veya ekim günü öyle şapa oturacak gibi görünüyor.AB verdiği hangi sözü tuttu? Kendi içindeki durumuna bir bakınız. Bugünlerde AB'nin elinde en yağlı lokma AKP iktidarının elinde zebun kalan Türkiye. Sayın Başbakan "Ben Güneydoğu meselesine soğuk bakmıyorum. Bu işin milliyetçilikle halledileceğine kani değilim. Vatandaşlığı paylaşmaya taraftarım" buyurmaz mı? Buyurun, bir de buradan yakın. Son ümidimiz...Adamlar bambaşka ve ırkçı bir azınlık milliyetçiliğini AB kanalıyla sulayıp yeşertiyorlar, Başbakan da Türk milliyetçiliğiyle bir şey yapılamayacağını söyleyip duruyor. Bari, ırkçı azınlık milliyetçiliğinden ve ne yapmak istediğinden de bahsetse ya... Şu son hadiseleri düşünüyorum... Kıbrıs Rum kesiminin Trabzonspor'un gelişini bile takibe almasını ve biz onların ambargosunu delemeden onların bizim ambargomuzu delmelerine bakıyorum da, eeh aşkolsun, kabul etmek gerektir ki, hak onların diyorum. Vatanperverlik onlarda, fedekarlık onlarda, taviz vermezlik onlarda, milliyetçilik onlarda. Talat da, Tayyip Bey'le beraber bizde.Şu üçbeş yıldır, Türk'e ve Türkiye'ye kapkaç yapılıyor. Kimsenin de umurunda değil... Son ümidimiz, toprağın üstündekiler değil, altındakiler. Ergun Göze / Halka ve Olaylara Tercüman
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.