Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğini bitirmek üzereyiz.
Yedinci yüzyılın sonlarından başlayarak sonraki zamanlara da damgasını vurmuş olan 'Emevi zihniyeti' hortlamış gibi bir haldeyiz.
Nasıl yani?
Emevilerin, hiçbir ölçüye ve tartıya sığmayan yağma hareketlerini 'kaderin bir cilvesi' olarak izah ettikleri gibi.
Muaviye'den başlayarak ilerleyen zamanlarda neredeyse kurumsallaşan, yöneticiler katındakilerin lüks, şatafat ve debdebe masraflarını yoksul halkın sırtından çıkarma alışkanlığının haşa Allah'a fatura edilmesi, bütün bunların O'nun dilemesi ile olduğu fikrinin resmi görüş haline gelmesi.
Attıkları her adımın, sergiledikleri her icraatın İslam ile taban tabana zıt olduğu ayan-beyan ortada iken, Yüce İslam'ın bütün kurumlarını ve kutsallarını tepe tepe kullanarak iktidarlarının ömrünü uzatmaları, ezilenlerin sırtına basa basa konforlarını sürdürmeleri.
Aşırı istibdat, akıl almaz baskı ve zulüm uygulamalarına rağmen, biraz cesaretini toplayıp da kendilerini, iktidarlarını eleştiren akıl ve ilim sahiplerine karşı, zulüm düzenlerini savunmak için dahi yine İslam'ı kullanmaları, 'bizim iktidarımız sizlerin kaderidir, bundan kaçamazsınız' tarzındaki saçmalıkları.
Nasıl yani?
"Bize yaptıran Allah'tır, bize yaptıran Allah'tır, bize yaptıran Allah'tır" ne demek?
Ey ulu hocalar! Sarığınızın kaç arşın uzunluğunda olduğu, kavuğunuzun rengi, cübbenizin aklınızdan daha uzun olup olmadığı hiç önemli değil, hatta kravatınızın rengine dahi takılmıyoruz, lütfen söyleyin, bu ne demek, bu nasıl söz, bunu nasıl izah ve tevil edeceksiniz?
Aklı başında bir insan bunu nasıl söyler, hele hele bir bakan, ülkenin güvenliğinden ve huzurundan sorumlu bir bakan bunu nasıl söyler?
Yeni yılın girişiyle beraber milletin tepesinden aşağı, göz gözü görmeyecek, kimseye göz açtırmayacak bir şekilde yağmakta olan zam yağmurları için de aynı sözü mü edeceksiniz?
Yirmi yıllık iktidarınız boyunca sergilediğiniz bin bir çeşit beceriksizliklerin, altın yumurtlayan tavukların ısrarla kesilmesi durumunun, her alandaki üretimin baltalanması vaziyetinin doğal bir sonucu olarak gelip kapıya dayanan kıtlık için de aynı lafı mı edeceksiniz?
Nasıl yani?
Çiftçinin traktörüne, ineklerine ve koyunlarına icra gönderen siz değil misiniz?
Nüfusun yüzde doksanı açlıkla, yoksullukla ve haciz dosyaları ile boğuşurken bir avuç mutlu azınlığa servet üstüne servet aktaran, maaş üstüne maaş bağlayan siz değil misiniz?
Bütün bu olumsuzlukların, sizin ellerinizle yaptıklarınız yüzünden olduğunu düşünüyorduk.
Nasıl yani, yanılmış mıyız?