Biz insanoğlu genelde hep şikayet halindeyiz. İşimizden, yaşantımızdan, çevremizden, bazen çoluk çocuğumuzdan, eş-dostlarımızdan hep mustaribizdir. Belki haklı da olabiliriz ancak asıl problemin kendimizde, iç dünyamızda, itikadımızda olduğunu hiç düşünmeyiz. Suçu, hatayı hep başkasında, başka yerlerde ararız.Cenab-ı Hakk'ın "misafirhanem" olarak tarif ettiği kalbimize, iç dünyamıza dönmeyi düşünmeyiz. Eğer kendimize, iç dünyamıza dönüp bakacak olursak, problemi ve çözüm kaynağını daha iyi tespit etme imkanı bulmuş oluruz. Şöyle ki; Ra'd suresi 13/11 ayet-i kerimedeki, "İnsanlar, iç âlemlerinde, özlerinde kendilerini değiştirmedikçe Allah onları değiştirmez" İlahi uyarısı, bizlerin, kendimizi-kalp alemimizi değiştirip iyileştirmek içindir. Buradan hareketle biz Müslümanların yapması gereken; ibadetlerimizi ifa etmekle beraber, yaşadığımız ülkeyi, ortamımızı, yaşam biçimimizi de en güzele çevirebilmek için iç alemimizi yani asıl kimliğimiz olan maneviyatımızı Rabbimizin emrettiği hale getirmemizdir.Efendimiz (s.a.a.), "Nasılsanız öyle idare edilirsiniz" hadis-i şerifinde aslında her halkın layık olduğu kişiler tarafından yönetildiğini göstermektedir. Bizler de toplum halinde yaşamak durumunda olduğumuz için kendimizin ve birlikte yaşadığımız insanların inanışları ve yaşam biçimleri hayatımıza yön vermesi açısından çok önemlidir.Yukarıda zikredilen ayet-i kerime ve hadis-i şeriften anladığımız; toplum olarak kendimizi düzelttiğimiz zaman idarecilerimizin de otomatikman düzgün olacaklarını göstermektedir.Peki, günümüze dönersek; bizi yönetenler bize istediklerimizi verebiliyorlar mı ya da inancımızı hayatımıza tam olarak yansıtabiliyor muyuz? Cevap olarak çok rahatlıkla "hayır" diyebiliriz. Bu konuda birçok şeyi sıralamak mümkün. Devletin resmi kaynaklarınca açıklanan rakamlara göre açlık sınırının çok altında yaşamaya mahkûm edilmiş durumda olan bizler, mânen de çok ciddi yıkımlar yaşamaktayız.Zinanın suç olmaktan çıktığı, domuz etinin kasaplık hayvan statüsüne sokulduğu, onbinlerce kilise-evin açıldığı, İslam coğrafyasının kan gölüne döndüğü, gece karanlığı gibi fitnelerin ayyuka çıktığı, dinler bahçelerinin açıldığı, haham, papaz ve müftünün sırat köprüsünden geçirildiği, televizyon ekranlarında cübbeli cübbesiz sözüm ona hoca müsveddelerinin Müslümanın Müslümanı katletmesine fetvalar verdiği ve Şii-Sünni diyerek araya nifak sokulduğu karanlık bir dönemden geçiyoruz.İşte böyle bir dönemde, içimizden çıkan, tezi ile bizlere ve dünyaya kurtuluş reçetesi sunan, her halkın kendi kaynaklarını kullanmasını salık veren, dünyayı sülük gibi emen emperyalizmin oyunlarına "dur" diyen, Müslümanın Müslümanın kardeşi olduğunu haykıran Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in ve kadrosunun anlattıklarını anlamak ve kabul etmek için, özellikle Türk halkının kendi iç âlemini gözden geçirmesi gerekmektedir.
Hasgül Talay / diğer yazıları
- Tıkıldık kaldık / 26.01.2021
- Yüzleşme zamanı / 05.06.2020
- Ramazan-ı Şerif’in bereketi / 21.05.2020
- Gönül dünyası / 03.05.2020
- Yeni yıl ve beklentiler / 02.01.2020
- Emine Bulut / 27.08.2019
- Milli servetimiz ve ormanlarımız / 24.08.2019
- Bayram izlenimlerim / 19.06.2018
- Şekerim çıkıyor / 28.02.2018
- Dost-düşman kavramı / 15.02.2018
- Yüzleşme zamanı / 05.06.2020
- Ramazan-ı Şerif’in bereketi / 21.05.2020
- Gönül dünyası / 03.05.2020
- Yeni yıl ve beklentiler / 02.01.2020
- Emine Bulut / 27.08.2019
- Milli servetimiz ve ormanlarımız / 24.08.2019
- Bayram izlenimlerim / 19.06.2018
- Şekerim çıkıyor / 28.02.2018
- Dost-düşman kavramı / 15.02.2018