Said Nursî, risalelerinde, kendisine ve yazdıklarına dair Mehdilik, Mesihlik, Müceddidlik, Seyyitlik hatta İsa'ya vekillik gibi şizofrenik nispetler ve sahte iddialar ortaya koymuştur.
Bu bakımdan Din İşleri Yüksek Kurulu'nun Olağanüstü Şura kararlarında kaydettiği üzere; sahte Mehdilik hareketi olan sadece FETÖ değil, onun beslendiği Nursî'nin öğreti ve risaleleri de sahte Mehdilik ve kendinden menkul Mesihlikle ma'luldur.
Said Nursî'ye dair bu tespit ve teşhis, asla bir iftira ve bühtan değil; bilakis risalelerinde ortaya konan iddiaların ifadesidir.
Nursî, sahte Mehdilik iddiasıyla yetinmeyip kendi kendisini İsa'ya vekil olarak atamaya kadar vardırdı. Nitekim şöyle diyor:
"Ruhum bir mürşid-i ekmel taharri ederdi.
Aramak üzere iken bana ilham olundu ki, 'Mürşidi sen uzakta arıyorsun, pek yakında bulunan Bediüzzaman vardır. O zâtın Risale-i Nuru müceddid hükmündedir. Hem aktabdır, hem Zülkarneyn'dir, hem âhirzamanda gelecek İsâ Aleyhisselâmın vekilidir; yani müjdecisidir' denildi" (S. Nursî, Barla Lâhikası, 133).
Bu nitelemelerde tarife ve açıklamaya ihtiyaç yoktur.
Nursî daha ne desin; ben İsa'yım diyecek hali yok elbette!
Mehdî olunca bir de Seyyitlik uydurmak gerekiyor.
Çünkü hadisler, Hz. Mehdî'nin, Hz. Fatıma annemizin sülbünden ve Ehl-i Beyt soyundan olacağını haber veriyor. Tam bu kademede Nursî, kendini Seyyid ilan ediyor; ancak egosantrik bir tevazuda bulunarak kendinden menkul bu mansıbı güya terk ettiğini belirtiyor. Diyor ki:
"Ahirzamanın o büyük şahsı (Hz. Mehdi), Âl-i Beyt'ten olacak.
Gerçi manen ben Hazret-i Ali'nin (r.a) bir veled-i manevisi hükmündeyim. Ondan hakikat dersi aldım.
Âl-i Muhammed (s.a.a) bir ma'nada hakiki Nur şakirdlerine şamil olmasından, ben de Âl-i Beyt'ten sayılabildim.
Fakat bu zaman şahs-ı mânevî zamanı olmasından ve Nur'un mesleğinde hiçbir cihette benlik, şahsiyet, şahsî makamları arzu etmek, şan ve şeref kazanmak olmaz. Nur'da ihlası bozmamak için, uhrevi makamat dahi verilse bırakmağa kendimi mecbur bilirim" (S. Nursî, Emirdağ Lâhikası I, 262).
Nursî, bu sahte seyyitlik iddiasına bir de cifir-ebced yani hermenö-matematik uyduruyor. Diyor ki:
"Allahummec'al rizka âli Muhammedin fi'd-dunyâ k?ten: Bu hadis-i şerifin ifade-i riyaziyesi; 1293'te doğup, 1374'e kadar îfa-yı cihad edecek olan bir zâtın (Said Nursî'nin), bir cihette Âl-i pâk-i Muhammedî'den olduğuna ve hatta bu tahsis dolayısıyla silsile-i Sâdât'ın bir nev'i mümessili bulunduğuna şehadet etmekte ve O'nun rızk-ı mübarekinin kût-u yevmiyeden ibaret bulunacağına delâlet etmektedir" (S. Nursî, Tılsımlar Mecmûası, 179).
Nursî'nin batıl yorumuna göre, kendi risaleleri Hz. Mehdi'nin programı olacak? İmam Ali ve Abdulkadir Geylani'yi de şahit tutarak uydurduğu bu yalanını şöyle sergiliyor:
"Ümmetin beklediği, âhir zamanda gelecek zâtın (Hz. Mehdî'nin) üç vazifesinden en mühimmi ve en büyüğü ve en kıymetdarı olan îman-ı tahkikîyi neşr ve ehl-i îmanı dalâletten kurtarmak cihetiyle, o en ehemmiyetli vazifeyi aynen bitemâmiha Risale-i Nur'da görmüşler.
İmam-ı Ali ve Gavs-ı Âzam ve Osman-ı Hâlidî gibi zatlar, bu nokta içindir ki, gelecek o zâtın makamını Risale-i Nur'un şahs-ı mânevîsinde keşfen görmüşler gibi işaret etmişler.
Bazan da şahs-ı mânevîyi bir hâdimine vermişler, o hâdime mültefitane bakmışlar.
Bu hakikatdan anlaşılıyor ki; sonra gelecek o mübarek zat, Risale-i Nur'u bir programı olarak neşr ve tatbik edecek" (S. Nursî, Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 9).
Dahası var; anlayana bu kadarı kâfi? Bu batılları tımarhane bile paklamaz!
II. Abdulhamit Han'ın Said Nursî'yi Toptaşı tımarhanesi ve kodesine neden tıktığını, şimdi anladınız mı?
Kripto FETÖ'cüler, Nursî'nin bu batıllarının güya sonradan risalelere sokuşturulduğundan dem vurarak, devletin ve milletin şah damarına çöreklenmiş olan bid'at akımını temize çıkartmaya çalışmaktadırlar.
Yarın, Din Şurası kararlarında FETÖ'ya dair açılan hurufîlik ve cifir bahsinin çok daha vahim ve çok daha kronik halinin, Said Nursî'de var olduğunun örneklerini sunalım.
İslam namına bir asırdan beri Türk milletine yutturulan bu şizofrenik söylemler ve batıllar yüzünden, milletimizin ve İslam aleminin adeta aklı tutulmuş, kalbi körelip mühürlenmiş; toplum İngilizlerin, Haçlıların ve Amerika'nın kapı kulu olup çıkmıştır.
BOP ortakçılığı ve kanlı FETÖ tezgahı, bu oyunun nerelere vardığının ve varacağının göstergesidir. Bu tezgahları bozmanın yolu, söz konusu şizofrenik öğretilerden ve nurcu sahteliklerden kurtulmaktır.
Bu bakımdan Din İşleri Yüksek Kurulu'nun Olağanüstü Şura kararlarında kaydettiği üzere; sahte Mehdilik hareketi olan sadece FETÖ değil, onun beslendiği Nursî'nin öğreti ve risaleleri de sahte Mehdilik ve kendinden menkul Mesihlikle ma'luldur.
Said Nursî'ye dair bu tespit ve teşhis, asla bir iftira ve bühtan değil; bilakis risalelerinde ortaya konan iddiaların ifadesidir.
Nursî, sahte Mehdilik iddiasıyla yetinmeyip kendi kendisini İsa'ya vekil olarak atamaya kadar vardırdı. Nitekim şöyle diyor:
"Ruhum bir mürşid-i ekmel taharri ederdi.
Aramak üzere iken bana ilham olundu ki, 'Mürşidi sen uzakta arıyorsun, pek yakında bulunan Bediüzzaman vardır. O zâtın Risale-i Nuru müceddid hükmündedir. Hem aktabdır, hem Zülkarneyn'dir, hem âhirzamanda gelecek İsâ Aleyhisselâmın vekilidir; yani müjdecisidir' denildi" (S. Nursî, Barla Lâhikası, 133).
Bu nitelemelerde tarife ve açıklamaya ihtiyaç yoktur.
Nursî daha ne desin; ben İsa'yım diyecek hali yok elbette!
Mehdî olunca bir de Seyyitlik uydurmak gerekiyor.
Çünkü hadisler, Hz. Mehdî'nin, Hz. Fatıma annemizin sülbünden ve Ehl-i Beyt soyundan olacağını haber veriyor. Tam bu kademede Nursî, kendini Seyyid ilan ediyor; ancak egosantrik bir tevazuda bulunarak kendinden menkul bu mansıbı güya terk ettiğini belirtiyor. Diyor ki:
"Ahirzamanın o büyük şahsı (Hz. Mehdi), Âl-i Beyt'ten olacak.
Gerçi manen ben Hazret-i Ali'nin (r.a) bir veled-i manevisi hükmündeyim. Ondan hakikat dersi aldım.
Âl-i Muhammed (s.a.a) bir ma'nada hakiki Nur şakirdlerine şamil olmasından, ben de Âl-i Beyt'ten sayılabildim.
Fakat bu zaman şahs-ı mânevî zamanı olmasından ve Nur'un mesleğinde hiçbir cihette benlik, şahsiyet, şahsî makamları arzu etmek, şan ve şeref kazanmak olmaz. Nur'da ihlası bozmamak için, uhrevi makamat dahi verilse bırakmağa kendimi mecbur bilirim" (S. Nursî, Emirdağ Lâhikası I, 262).
Nursî, bu sahte seyyitlik iddiasına bir de cifir-ebced yani hermenö-matematik uyduruyor. Diyor ki:
"Allahummec'al rizka âli Muhammedin fi'd-dunyâ k?ten: Bu hadis-i şerifin ifade-i riyaziyesi; 1293'te doğup, 1374'e kadar îfa-yı cihad edecek olan bir zâtın (Said Nursî'nin), bir cihette Âl-i pâk-i Muhammedî'den olduğuna ve hatta bu tahsis dolayısıyla silsile-i Sâdât'ın bir nev'i mümessili bulunduğuna şehadet etmekte ve O'nun rızk-ı mübarekinin kût-u yevmiyeden ibaret bulunacağına delâlet etmektedir" (S. Nursî, Tılsımlar Mecmûası, 179).
Nursî'nin batıl yorumuna göre, kendi risaleleri Hz. Mehdi'nin programı olacak? İmam Ali ve Abdulkadir Geylani'yi de şahit tutarak uydurduğu bu yalanını şöyle sergiliyor:
"Ümmetin beklediği, âhir zamanda gelecek zâtın (Hz. Mehdî'nin) üç vazifesinden en mühimmi ve en büyüğü ve en kıymetdarı olan îman-ı tahkikîyi neşr ve ehl-i îmanı dalâletten kurtarmak cihetiyle, o en ehemmiyetli vazifeyi aynen bitemâmiha Risale-i Nur'da görmüşler.
İmam-ı Ali ve Gavs-ı Âzam ve Osman-ı Hâlidî gibi zatlar, bu nokta içindir ki, gelecek o zâtın makamını Risale-i Nur'un şahs-ı mânevîsinde keşfen görmüşler gibi işaret etmişler.
Bazan da şahs-ı mânevîyi bir hâdimine vermişler, o hâdime mültefitane bakmışlar.
Bu hakikatdan anlaşılıyor ki; sonra gelecek o mübarek zat, Risale-i Nur'u bir programı olarak neşr ve tatbik edecek" (S. Nursî, Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 9).
Dahası var; anlayana bu kadarı kâfi? Bu batılları tımarhane bile paklamaz!
II. Abdulhamit Han'ın Said Nursî'yi Toptaşı tımarhanesi ve kodesine neden tıktığını, şimdi anladınız mı?
Kripto FETÖ'cüler, Nursî'nin bu batıllarının güya sonradan risalelere sokuşturulduğundan dem vurarak, devletin ve milletin şah damarına çöreklenmiş olan bid'at akımını temize çıkartmaya çalışmaktadırlar.
Yarın, Din Şurası kararlarında FETÖ'ya dair açılan hurufîlik ve cifir bahsinin çok daha vahim ve çok daha kronik halinin, Said Nursî'de var olduğunun örneklerini sunalım.
İslam namına bir asırdan beri Türk milletine yutturulan bu şizofrenik söylemler ve batıllar yüzünden, milletimizin ve İslam aleminin adeta aklı tutulmuş, kalbi körelip mühürlenmiş; toplum İngilizlerin, Haçlıların ve Amerika'nın kapı kulu olup çıkmıştır.
BOP ortakçılığı ve kanlı FETÖ tezgahı, bu oyunun nerelere vardığının ve varacağının göstergesidir. Bu tezgahları bozmanın yolu, söz konusu şizofrenik öğretilerden ve nurcu sahteliklerden kurtulmaktır.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019